Ziya / On Altı - Ender Macun - Sevdalım Hayat
Ziya / On Altı - Ender Macun

Ziya / On Altı - Ender Macun

Paylaş

Ziya / On Altı

Ah şu geri dönüşlerin sefilliği
Dino CAMPANA




aftalar sonra, onu Afacan sokağın köşesindeki telefon kulübesinde, elinde ahize, hararetli hararetli konuşurken gördüğümde hastalıktan yeni kalkmıştım. ‘Hani hiç hastalanmayacaktık Ziya?’ demek geçti içimden. Kızmış mıydım? Avucunda bir sürü jeton vardı. Yüzüne güneş vurmuştu Ziya'nın. Avucundaki jetonlardan biri yere düştü, yuvarlanıp ayaklarımın dibine kadar geldi. Alıp cebime koydum.

Akşam cebinde şıngırtıyla çıkageldi, bahçede incir ağacının kıyısına oturdu. Koştum, yanına gittim. ‘Tek mi çift mi?’, dedim. Ziya cebinden bir jeton çıkardı, jetona uzun uzun baktıktan, evirip çevirdikten sonra, ‘Pe-te-te…’ dedi. Elimde jeton olduğunu bilmişti. Kazanmıştı da. Jetonu ona doğru attım. Elini havaya kaldırdı ve bir hamlede yakaladı sarı jetonu.

Hatırladım. Onun, iki kibrit kutusuna bağladığı sicimler vasıtasıyla telefon ederdik küçükken. ‘Alooov, kimsiniz efendim? Kimim dediniz? Sesiniz gelmiyor, bağırır mısınız lütfen...Ne dediniz, Siya mı dediniz? Nee? Ziya…Ziya mı dediniz?’ Bu telefonlardan bir sürü yapıp mahalledeki çocuklara dağıtmıştı Ziya. Bir tane de Kezban’a vermişti. Kezban kibrit kutusunu evirip çevirip dikkatlice inceledikten sonra cebine atmış, hemen uzaklaşmıştı Ziya’nın yanından. ‘Uğursuz…Uğursuuuz’ diye bağırmıştı öteden.

Akşam üzeriydi.  Ziya'nın kulübesinin küçük penceresine gittim. İçeride, masanın üzerinde büyücek bir kavanoz duruyordu. İçinde bir sürü çil jeton vardı. Bu jetonları neden biriktiriyordu?  Kime telefon ediyordu… Beni, kavanozu, onu, küçücük evini gözetler ve hayal kurarken yakaladı. Aralık duran penceredeki tülü iyice açtı. ‘Orada tam tamına on beş saat kırk dakika İspanya var.’ dedi. ‘Peki İspanya'da kim var?’ dedim. ‘İspanya'da İspanyollar var.’ dedi gülerek. ‘Bir de göçmenler var…Başka kim olur ki, çocuk seni...’ Koşarak uzaklaştım oradan.

Ziya'nın jetonları bir süre sonra tükendi ama hikâyeleri hiç bitmedi. O bir şey söylemediği için herkes Ziya'nın jetonları hakkında değişik bir hikâye anlattı durdu. Sonra, utandılar da sustular. Gel zaman, git zaman, Ziya bu hikâyeleri dinledi de deliler gibi güldü. ‘Neden gülüyorsun Ziya?’ dedik, yine güldü. Ama söylemedi.


Bir zaman sonra, çok zaman sonra, biz büyüyüp de koca koca adamlar olunca yani, Ziya bu sefer elinde telefon kartlarıyla çıkageldi. Rengârenk plastik kartlardı bunlar. Arkalarında şehir resimleri vardı. Hiç şaşırmadık, hiç soru sormadık. Şehirleri ezberledik ama. Bir bir ezberledik.

Ender Macun







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder