Ziya / On Dört - Ender Macun - Sevdalım Hayat
Ziya / On Dört - Ender Macun

Ziya / On Dört - Ender Macun

Paylaş


Ziya / On Dört
ayatımızı rastlantılara sırtını dayamış, bekler olarak geçirdiğimiz günlerden birinde, hep birlikte toplanıp onun köyüne gittik. Babamın şöförlük yaptığı arabaya mavi Şevrole’ye  atladık da gittik. O, bizden birkaç gün önce gitmişti, hazırlık yapmak için. İki hafta geri kalmıştık mahallenin curcunasından. Bunun telafisi de yoktu. Olsaydı da yanaşmazdık zaten. Hiçbir zaman dilimini ya da mekânı bir başkasıyla değiş tokuş yapmamıştık ki. Ziya'nın köyüne gitmek, bir tercihten çok bir yazgıydı bizim için. Ama kimsecikler anlayamazdı bunu. Hem, karar verenler de bizler değildik. Daha doğrusu, ortada köye gitme kararı diye bir şey yoktu çıktık ve gittik. Dedim ya, hayatımızı rastlantılara sırtını dayamış olarak geçirdiğimiz günlerdi. Ve Ziya'nın yüreklerimize bir bir teğellediği rastlantılar bize sebze bahçelerini, insanı diri tutan kır havasını, tandır ekmeğini, kara kuru köy kızlarını ve bir yatırı müjdeliyordu.

Ziya bizi viran köy kahvesinin yanındaki bakkal dükkânında karşıladı. Gazoz şişesindeki son bir kaç   damlayı toprağa    serpti ve gelip  çantalarımızı yüklendi. ‘Ziya.’ dedi babam,   ‘Konuşmayı mı unuttun? Hadi konuşmayı unuttun diyelim, insanlığı da mı unuttun. Bir kelam yok mu, kucaklamak yok mu?’ Babam böyle deyince, işaret parmağını ileriye uzattığı dudaklarına götürüp, kimseye duyurmadan ‘Şşşşşşşş…’ dedi. 
Orada, o köyde yaz zamanı kimse konuşmazmış. Biz de iki hafta boyunca sustuk. Sadece havayı dinledik, hazin havayı....Taş evde uykuya daldığımızda rüyamızda sayıklayacağız diye ödümüz koptu. Kimse konuşmadığı için sayıklayıp sayıklamadığımızı da öğrenemedik ama. Sonra babam itiraf etti: ‘Nerimancım,  ben birkaç saat evvel şu ahırın orada kendi kendime konuştum…’
Ziya bizi köyden uğurlarken, at arabası ile bir yatırın önünden geçtik.  Yatırın kapısı üstünde ‘Hikâyeci Melek Hatun’ yazıyordu, kötü bir yazıyla.  Arabanın tekerlerine çaput bağlamıştı Ziya, ses etmesin diye. Ayağa kalkıp mataralarımızdan, çömleklerimizden su serptik yatırın önüne. Bunu neden yapmıştık, bilmiyorduk. Ziya mı söylemişti?
Çok çok sonra, haritada parmağımı o köyün olduğu bölgede gezdirdim sıkça, ama rastlayamadım. Kasid diye bir yer yoktu. Ya da adı değişmişti. Tuhaftı, evet ama önemsemedim. Çünkü, ne önemi vardı ki zaten, anlamlı bir hikâye yaşamak için, hayatlarımızı o hikayenin kuytusunda dinlendirmek için gitmemiş miydik oraya, Ziya’nın köyüm dediği yere?  Bunu düşünerek huzura erdik. Uzun süre birbirimizle de konuşmadık. Konuşacak laf, kelime bulamaz olduk. Anane bile sustu. İyi ki sustu. Biraz kafalarımızı dinledik.

Ender Macun 
endermacun@yhoo.ca

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder