Alışamayanlara Selam!
Ne kötü bir alışkanlıktır, alışmak!
Marangozlar, ürettikleri
parçaları bazen “işkence” denen bir tür sıkıştırma aracına bağlarlar. Bu işleme
“alıştırmak” derler. Parçanın istenilen şekli alması için yapılan son
işlemdir bu.
Metal işlerinde de “alıştırmak”
uygulaması vardır. Ürünün hareketli parçasının, biraz zorlayarak ve çok kez
tekrarlayarak, kendisinden beklenen hareketi kolaylıkla yapacak hale gelmesi
sağlanır.
Bir malzemeyi
işleyenler, ürüne istedikleri şekli tam olarak verebilmek için, çalışmanın son
aşamasında alıştırma yoluna giderler.
İnsanlar için de
geçerli değil mi bu durum? Anne babaların, eğitim sistemlerinin, devletlerin
çoğu böyle yapar. Hatta öncelikli işi insan şekillendirmek değil gibi
görünenler. Bir yolla toplumu biçimlendirmeye çalışanların hepsi insanları alıştırmak
için çeşitli yöntemler uygulamıyorlar mı? Hayata alıştırmak için. Kendi uygun
gördükleri ve değişmez kabul edilmesini bekledikleri hayata uyum sağlayacak
insanlar üretmeye çalışmıyorlar mı?
Sonuçta, her biri birer
eğitim uygulaması bunun. Bazıları adını koyarak okullarda, işyerlerinde, askerlikte
yürütülen eğitim programları. Bazılarıysa adına “reklamcılık”, diyerek,
“yazarlık”, “akrabalık”, “komşuluk” diyerek gerçekleştiriliyor. Nasıl
romanların sevileceğinden hangi giysilerin güzel bulunacağına kadar birçok
konuda tercihleri belirlenmiş insanlar yetiştirmek için.
Eğitimdeki “pekiştirme”
aşaması bunun için uygulanıyor. Sadece ilkokulda yeni bir konu anlatımının son
aşaması değil bu. Kişiye aynı hareketi defalarca kez tekrarlatıp, onu kolaylıkla
yapabilecek hale getiriyorlar. Yani alıştırıyorlar.
Hayatın gerçekliğine ve
kişiselliğine aykırı durumları yadırgamayan insanlar üretiyorlar. Ömür boyu bezirganlara
faydalı olacak biçimde çalışmaya uygun kişilere dönüştürüyorlar. Tüketmeye
alıştırıyorlar, sahip olmaya alıştırıyorlar, bağımlılığa alıştırıyorlar.
Böyle alışkanlıkların
her biri, ancak birer “işkence” sürecinden sonra oluşabiliyor. “İşkence” denen
o sıkıştırma aracından çıkarıldıktan sonra, kişi aslında kendine uyumsuz olan
hayatı yadırgamaz ve kendisine “kazandırılan” özelliklerini sorgulamaz duruma
geliyor.
Ama hayatın her
ayrıntısı için, istenen her kişisel özellik için tekrar tekrar kullanılabilecek
kadar çok sıkıştırma aracı yok aslında. Her kişiyi her konuda “alıştırmak” için
yeterli zaman da yok. Bu nedenle en önemlisi, alışmaya alışmak! Tek tek onca
“alıştırma” uygulamasının başarısı, her şeyden önce, alışmaya uygun kişilik
özellikleri geliştirmeye bağlı.
Açık veya örtük bir çalışma
sonucunda herhangi şeye alışan kişi, her seferinde, o şeyle birlikte alışmaya
da alışıyor. İnsan, edindiği her alışkanlıkla, bir başka alışkanlığa uygun hale
geliyor.
Bu nedenle çocuklara
alışkanlık “kazandırmak”, soru sormadan bir “doğruyu” kabullenmelerini sağlamak
daha zordur. “Alışmak” özellikleri eğitimden geçirilmiş büyükler kadar
gelişmemiştir. Her seferinde dirençlerini kırarak, teker teker bir şeylere
alıştırarak, onları kolay alışabilir yetişkinlere dönüştürmek gerekmektedir!
Bunun en etkili yolu,
“iyi alışkanlıklar” edinmelerini sağlamaktan geçiyor. Sigara içmenin kötü bir
alışkanlık olduğundan kuşku duyulmaması gibi, örneğin kitap okumanın iyi bir
alışkanlık olduğundan da kuşku duyulmuyor.
Oysa “okur olmak” ve
“okuma alışkanlığına sahip olmak” birbirinden tamamen farklı olgular.
Okurluk, konuları
derinlemesine düşünmek, fikirlerini bilgilere dayandırmak, söylenti ve kişisel
yorumlardan çok nesnel verileri kaynak kabul etmek gibi özellikler geliştirir. Herhangi
bir “alışkanlık kazanmak” ise, kişide “okur olmak”a ters yönde özellikler geliştirir.
İnsan alışınca, ne
okuduğunu anlamadan okuyup gider kitapları. Yaşadığı hayata alışanların ne
yaşadığını anlamadan yaşaması gibi. Belki bazen okumaya biraz ara vermek, bir
süre kitaplardan uzak durmak bile “okumaya alışmaktan” iyidir.
Alışmamak, elbette
ezberlenmiş mutluluk arayışına aykırıdır. Ama yine de ne mutlu alışmayan
insanlara! Ne kadar saygıdeğerdir, bu hayata alışamayanlar!
Onlar, aynı durumda
aynı kararı veren tutarlı kişiler olsa da, aslında her seferinde yeniden tercih
kullanıyorlardır. Referanslarını, bağlı oldukları değerleri sorgulamaktan
kaçınmıyorlardır. Tam da bu nedenle, inandıkları değerlere en bağlı insanlar
onlardır. Tekrar tekrar sorgulanmış, her seferinde yeniden tercih edilmiş
değerlerdir, onlarınki.
Denebilir ki, alışmak
kaçınılmaz bir olgu, hiç alışmadan yaşamak mümkün değil. Olsun, doğrudan ve
dolaylı biçimde alışmak övgüsü yapan yeterince var; bizimki de alışmayanlara
övgü, alışamayanlara selam olsun!
"Sevmiyorsan, alışmaya bak" düsturları ile yoğrulduk ya, yine de içimizde isyan eden çocuğa selam olsun. Kaleminize sağlık Zafer Köse. Yine "sahiden öyle" dedirtecek bir yazı ile buluşturdunuz bizi...
YanıtlaSil