Puslu Yıllar
Babasının tarlasında kızgın
güneşin altında burçak yolan kadınlara bakıyor, delikanlı. Çalışmak zorunda
olan insanları, çalışanlar sayesinde refah içinde yaşayanları, bu çarkın nasıl
döndüğünü düşünmüyor. Henüz böyle bir bakış açısı yok. Ama akşama kadar burçak
yolmanın karşılığı olarak 20 kuruşluk ücreti az buluyor. Afyon Ziraat Bankası
müdürü olan babasının bu tarlayı kazanç elde etmekten çok, hafta sonu eğlencesi
amacıyla aldığını bilmenin rahatlığıyla, kadınların yevmiyesini 25 kuruş olarak
ödüyor.
Ertesi gün,
yakınlardaki çiftliğin yaşlı sahibi öfkeyle gelip “işçi ücretlerini” yükseltmenin
zararını anlatıyor. Ayrıntılı biçimde tutarlı düşünceler açıklıyor. Genç adam,
komşu “patron”un söylediklerinde bir yanlış bulamıyor. Ama bu gerçeği kabullenmek
de içine sinmiyor. Başını patrondan uzak tarafa çevirerek, kafasında yeni
sorularla yürüyor. Kendisini ekonomi profesörlüğüne ulaştıracak yola böyle
giriyor. Henüz farkında değil ama Sadun Aren adlı delikanlı, sosyalist olmaya o
gün başlıyor.
Girdiği yolun ne kadar
çetin, ne kadar acılı olduğunu da sonradan öğreniyor elbette. Hapisler,
tehditler, baskılar...
Ve ne kadar çok insanın
yoluyla kesişiyor yolu: Hayrettin Karaca’dan Aziz Nesin’e, Alparslan Türkeş’ten
Namık Kemal Zeybek’e... Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan... Hapse de
giriyor, TİP milletvekili olarak Meclis’e de.
Aynı yönde yürüyen yoldaşlar
arasında bile anlaşmazlıklar eksik olmuyor. Ne de olsa eleştiri geleneğine bağlı
insanlar, itaat etmek gibi huyları yok. Bu konuyla ilgili olarak, belki, memleketteki
örgütlenme kültürünün yeterince köklü olmadığını da göz önünde bulundurmak
gerekiyor.
NAİFLİKTEN TAKTİKÇİLİĞE
Aynı yolda geçen süre
uzadıkça, insanlarda taktiksel düşünmek, konumunu korumak, gücü elinde tutmak gibi
kaygılar büyüyor galiba.
Elbette yaşam biçimine
uygun şekilde, düşüncelerde ve kişiliklerde bir değişim meydana geliyor. Burçak
tarlasında çalışan kadınlara yevmiyesini 5 kuruş fazla vermek naifliğinin
yerini, bir ülkenin işgal edilmesini savunmak politikası alabiliyor.
Sadun Aren, naif bir
delikanlı olarak başladığı bu yolun ilerleyen kısımlarında, sosyalist iktidarı
korumak amacıyla Çekoslovakya'nın Sovyet güçleri tarafından işgalini savunuyor.
Güzelliğe ulaşmak için
güç ve iktidar gerekiyor olması, güzelliğe gölge düşürüyor olabilir. Yolda bulunmanın,
yola devam etmenin kaçınılmaz olarak böyle sorunları varsa bile, yolun
dışındakilerin bunları eleştirmeye hakkı olamaz. Olsa olsa, aynı yoldaki o insanların
birbirlerini eleştirmeye gereğinden fazla enerji harcadıkları yorumu
yapılabilir. Ne de olsa hepsi, “burçak tarlasında çalışanlar hakkını alsın”
diyor. Üstelik çözümü, iyiliksever bir patronun merhametinde değil, emekçilerin
hakkını savunan bir sistemde arıyorlar.
BİR İŞİ İYİ YAPMAK
Sosyalist mücadele
içindeki Sadun Aren’in bir diğer yönü de, üniversite hocası olması. Hocalığı
çok ciddiye alıyor. Derslerin hayatla bağlantı kurularak anlatılmasını,
bilgilerin dünyayı anlamak için kullanılabilecek hale getirilmesini çok
önemsiyor. İyi bir iktisat eğitiminin, kişiyi iktisatçı olarak yetiştirmekten
daha fazla bir şey olduğunu; herhangi bir konuda iyi yetişmenin, insanı başka
konularda da geliştireceğini düşünüyor.
Zaten hayatta, insanın
yaptığı işi düzgün yapmasından daha önemli ne olabilir ki?
Sadun Aren, bütün
bunları, 84 yaşındaki ihtiyar delikanlı olarak, puslu bir camın arkasından
bakar gibi anlatıyor. Yazılıdan çok sözlü anlatım duygusu veren bir kitap bu. Zaten
kitap, Aren’in anlattıklarını Ülkü Orbay’ın önce sesli olarak kaydetmesi, sonra
da bunları “daktilo etmesi” ile ortaya çıkıyor.
Kişisel nitelikte
kalmayıp tarihsel kaynak olarak kullanılabilecek bazı belirlemeler var kitapta.
Örneğin sosyalist düşüncelerin kitleye ulaşmasında bir aşama yaşanan 60’lı
yıllarda, insanların TİP’e yakınlaşmalarıyla ilgili olarak, Aren, üç etken
gözlüyor: Yön Dergisi, ailede bir sosyalistin olması ve Çetin Altan’ın
Akşam’daki yazıları...
Daha çok yorumsuz
anılar biçiminde ilerleyen kitap, Sadun Aren’in düşünce açıklamak konusunda
alçak gönüllü davrandığını da düşündürüyor.
Zafer
Köse, Sanat Cephesi, sayı:
36
Puslu Camın Arkasından
Sadun Aren
İmge Kitabevi, 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder