Katılımcı: Figen Yamansoy
Tarih: 8.1.2018
Kitap: ŞİİR ÖZÜ(BAHAR KARŞILAMASI, MAVİ YENGEÇ AĞIDI,GÖZYAŞININ ÇAĞRISI),
NİHAT BEHRAM
Tema: Doğa ve insan
Konu: Doğa anlatımları ile aslında insanlık ayıbını yüzümüze vuruyor yazar.
Doğayı katlediyor insan kılıklı yaratık, çıkarları uğruna yok ediyor. Yetmiyor,
kan yağdırıyor insanlığın üzerine.
Anlatım: Sade, şiirsel, resimlerle canlandırılmış ve her kitabın sonunda bilgi
notlu görseller ile desteklenmiş.
Çağrışım:
“Ses verin gördünüz mü, ses verin, neredesiniz?” Baharlar gelmiyor
artık. Mevsimler yalnızca yaz ve kış. Onlar da bir tuhaf. Yaz ortasında
buz kesiyor, kara kışta bunalıyoruz. Yakıp yıktığımız, tükettiğimiz doğanın ahı…
Şimdilerde güzel kentimin üzerinde bir karabasan, termik santral.
Dünya yenilebilir enerji kaynaklarını kullanırken, şehrimizin altında sıcak
sular kaynarken, güneşi, rüzgârı dört mevsim eksik olmazken… Eskişehir’i bir
kemer gibi orta yerinden bölen, içinde renk renk balıkların oynaştığı, ansızın
bir çift ördeğin üzerimizden geçip serin sularına daldığı Porsuk’umuzu, verimli
topraklarımızı, havamızı, kalabak Suyu’muzu, bizi, çocuklarımızı, daha doğmamış
bebekleri tehdit eden bir canavar yaratılmaya çalışılıyor.
Kimi duyarlı davranıyor ve itiraz ediyor kimi “adam sende” deyip kılını
kıpırdatmıyor. Neymiş, elektrik üretmek gerekmiş. Termik santral istemiyormuşuz
ama elektriğin nimetlerinden faydalanıyormuşuz.
Kömür… Ne canlar yaktı bu kara taş, ne ocaklar söndü. Ne çabuk unuttuk;
maden ocakları önünde bekleşenleri, sedyelerdeki kapkara yüzleri, sedye
kirlenmesin diye çizmesini çıkarmaya çalışan o güzel adamı… Battaniyelere
sarılıp çıkarılan cansız bedenleri unuttuk mu? Ekiplerin her hareketlenişinde
umutla koşup boynu bükük bir kenara çöküverenleri… Sağ çıkarılanların sevinmeye
utanan yakınlarını ve cansız bedenlerde sevdiklerini arayıp bulamayan, acı bir
umutla beklemeye devam edenleri... Tüm umutlar tükendiğinde, babasını,
evladını, kardeşini, eşini, arkadaşını o kara oyuklarda bırakıp başları önde,
sessizce ayrılanları… Kadere boyun eğmeye zorlananları… Hatta acısını haykırırken
tekmelenenleri… Unuttuk!
Nihat Behram boşuna haykırmamış “Vicdan taşımadan insan
olunmaz” diye.
“İnsanlığını yitirmişse eğer insan kılıklı yaratık artık sadece ırmağa,
bülbüle, arıya, dala ağaca değil, insana da düşmandır.” diyor Nihat Behram
içimi sızlatarak. Baharı karşılamak isterken ağıtlar yakıyor, gözyaşı
döküyoruz. Masmavi gökyüzümüzü kül bulutları kaplamasın, yemyeşil dağlarımız
betonlaşmasın, verimli topraklarımız yok olmasın istiyoruz. Ancak, zindan taşı
dile geliyor da biz susuyor, susuyor, bekliyoruz. Gelecek nesillere mirasımız
ustanın şu sözü mü olmalı; “(…) sevmek, güzelleştirmek, korumak varken,
insan yaşadığı doğayı acılar dağına döndürüyordu.”
“İçim ateş doluydu ve onu sadece anlatarak söndürebilirdim. Anlatmazsam buz
kesecektim. (…) İnsanların dallarla kuşlar gibi birbirlerini sevmesiydi
anlatmak istediğim. Umutlu düşlerdi… Sevdiğine kavuşmaktı, sevinçlere ulaşmaktı.” diyor
ya uzak bırakılıyor sevdiklerinden. İçimi yakıyor şu cümlesi; “Dünyanın en
zor şeyi insanın sevdiklerinden uzak kalmasıymış”.
Sözün bittiği yerdeyim. Behram’ın şu sözünün üzerine daha ne söylenebilir
ki. “Ağlatanı görüp susmak ‘insan kılıklı canlı’ olmaktır. Gerçek insan
olma konusunda kararsız kalmaktır! Zalimin karşısında susarak zulme suç ortağı
olmaktır!”
Figen Yamansoy
Nihat Behram Ve Eskişehir' in geleceği için bir karabasan gibi oluşturulan termik santral projesini bir hamur gibi kıvamında yoğurup bize lezzetli bir şekilde sunan Figen hocaya alkış ������
YanıtlaSil