Aşkolsun, Cemile
Mutlu Olsun
Cemile: Bir aşk hikayesi.
Aytmatov, her türlü kötülüğün, zorbalığın, çirkinliğin farkında olarak güzellikleri ve iyi insanları anlatıyor.
Cengiz Aytmatov, kuşkusuz büyük bir anlatıcı. Belki de anlatımından çok,
anlattıkları ile devleşen bir edebiyatçı. Yani büyük hikayelerin anlatıcısı.
Kahramanların davranışları o kadar derin gerçeklikleri ortaya çıkarıyor ki,
olayların yaşandığı bölgeden ve dönemden kaynaklanan farklar önemsizleşiyor. Hani,
Yüz Yüze romanının sonlarında, hikayesini anlattığı Seyde için “Kederinin
heybetiyle, erişilmez bir yüceliğe kavuşan” diyor ya, işte öyle.
Bilindiği gibi Yüz Yüze adlı öykü, İkinci Dünya Savaşı sırasında
Almanların Sovyetler Birliğini işgal girişimi ile başlıyor. Ama askerden kaçan
bir adam dolayısıyla, savaş karşıtlığı ve insan canının kutsallığı konusu da
anlatıya dahil oluyor. En önemlisi ise, asker kaçağı kocası için korkunç
zorluklara katlanan Seyde’nin durumu hikaye ediliyor. Köydeki diğer kadınlara
cephedeki kocalarıyla ilgili acı haber geldikçe Seyde’nin yaşadığı çelişkili
duygular, onu her türlü yargılamadan ve eleştiriden muaf bir insan olarak
görmemize neden oluyor.
İnsanları yargılamıyor Aytmatov. Hatta hayata eleştirel yaklaşmaya da pek
öncelik vermiyor. Toplumların ve kişilerin olumlu yönlerini konu ediyor. Baksanıza,
bir tarafta emperyalizme karşı savaş var; bağımsızlık, özgürlük, sorumluluk.
Diğer tarafta yaşamın kutsallığı, canın değeri. Bir başka tarafta ise, genç bir
kadının zor durumdaki kocasına bakması, kıtlığa ve dayanılmaz zorluklara rağmen
onun saklandığı yere yiyecek götürmesi.
GÜZELLEŞTİREN AŞK
Aytmatov anlatısındaki karakteristiğin en net ortaya çıktığı yapıtların
başında, kuşkusuz, Cemile geliyor. Louis Aragon’un "Dünyanın en güzel aşk
hikâyesi" dediği bu yapıt olumsuz koşulları, hayatın zorluklarını, hatta
bir olasılık olarak insan kötülüğünü apaçık biçimde içeriyor. Aynı şekilde, geleneksel
değerlerin bir yönüyle tutuculuğu ve toplumsal baskıları ortaya çıkarabilecek olması
hikayenin her satırında hissediliyor.
Cemile doğup büyüdüğü dünyadan ayrılıp evlendiği adamın ailesine gelin gelmiştir.
Bu yeni hayatın hemen başında çıkan savaştan dolayı, daha da çekilmez bir
hasretlik içinde kalmıştır genç kadın. Çünkü kocası savaşa gitmiştir. Cepheden
zaten seyrek gelen mektupların sadece sonunda, “Karım Cemile’ye selam ederim” diye
adı geçmektedir. Aile içinde hep birlikte okunan o mektuplarda, daha fazlasını
yazmak geleneklere aykırıdır.
Cemile büyüklerine karşı saygılı, geleneksel değerlere uyarak yaşayan
biridir. Ancak özgür ruhlu ve kimseye boyun eğmeyen bir yönü de vardır.
Danyar ise, yaralandığı için cepheden geri gelmiş bir genç adamdır.
İyileşip geri de dönebilir ama cephe gerisinde de yapılacak çok iş vardır.
Öylesine içe kapanık, çevresiyle öyle az iletişim kuran biridir ki, hakkında
fazla bir şey bilmeyiz. Onunla ilgili pek bir fikrimiz oluşmaz. Ama türküleri
sevdiğini biliriz. Doğa, vatan, hüzün, güzellik, hayat dolu türküler söyler.
Karanlık gecelerde titreyen alevlerin aydınlattığı yüzünü görürüz. Dalgalanarak
etrafa yayılan türküler, bir süre sonra Danyar’ın aşkını dile getirmeye başlar.
Bu ezgiler Cemile’nin içine işler. Genç kadının da yüreğine aşk dolar, hasret
dolar.
Ne geleneksel değerlere, aile bağlarına, kocaya sadakat ilkesine
eleştirel yaklaşıyor Aytmatov ne de Cemile’nin özgür duygularına. Anlatının
gerilimi, olumlu unsurların çelişkisiyle yükseliyor.
GÜZELLİĞİ ANLATMAK, GÜZEL ANLATMAK
Aymatov’un gelenekçiliğinin onu tutuculaştırmaması ve eleştirelliğe uzak
durmasının onda gerici bir işleve neden olmaması, herhalde bu açıdan bakarak
açıklanabilir: Her türlü kötülüğün, zorbalığın, çirkinliğin farkında olarak iyi
insanları anlatması.
Dehşetli bir insan ve hayat sevgisi üzerinde yükseliyor onun hikayeleri.
Yaratmak ve kavramak için bir insan ömrünün yetmeyeceği büyük değerlere bağlı
kalarak insan davranışlarının derinliklerine iniyor. Trajedi niteliğine ve
anlatımdaki eşsiz güzelliğe böylece ulaşıyor.
Önceki kuşaklardan aktarılan zenginlikler, güzellikler konusu bu. Toplum
halinde yaşamak, dayanışma içinde hareket etmek. Kişisel özgürlükler, söz
dinlemeyen duygular. Aşk! Böyle konular ve Aytmatov gibi bir yazar. Daha ne olsun?
Aşkolsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder