Gelenek ve Direniş
Neyin doğru, neyin
yanlış olduğunu her sabah kalktığınızda yeniden düşünmezsiniz. Bir önceki gün
yaşayan kişinin devamı olarak başlarsınız yeni güne. “Güzel”, “çirkin”, “iyi”,
“kötü” gibi kavramları ezberlemiş biri olmanın rahatlığını duyarsınız.
Toplumlar da içinde
bulundukları dönemi, bir önceki dönemin devamı olarak yaşıyorlar.
İlk doğduğu günlerde, bugünkü
bir insanla 3 bin yıl önceki insan arasında pek fark yoktur. Ama bunların,
örneğin 25 yaşına gelmiş durumları çok farklı olacaktır. Çünkü kendilerine
aktarılan insanlığın birikimi farklıdır.
Yaşamınız düzenlenmiş,
size bazı olanaklar sunulmuştur. Bu ortam içinde, büyüklere saygı göstermekten
bayram ziyaretlerine kadar birçok kurala uyarak yaşarsınız.
Bazı değerleri
benimsemek, bazı anlayışları kabullenmek, onlar üzerinde sürekli yeniden
düşünmemek sayesinde kazandığınız zamanı, içinde yaşadığınız kültürün
benimsemediğiniz yönlerini sorgulamak için kullanırsınız. Böylece bir gelişme
sağlayabilir, bir değişime katkıda bulunabilirsiniz.
Öyleyse, “töre iyidir”
demek gerekiyor.
HERKES’İN İKTİDARI
Fakat “töre” sözcüğü,
memleketimizde kaçınılmaz bir şekilde “cinayet” ve “baskı” sözcüklerini
çağrıştırıyor.
İşin tuhafı, tek tek
insanların çoğu, büyüklü küçüklü uygulanan baskılara karşıdır. Ama hemen hepsi,
kendilerinin üzerinde ve tartışılamaz olarak gördükleri bir iradenin etkisi
altındalar.
Yani, ortada bir
“herkes” var, onun dediği oluyor. Ortega Gasset’in “herkes”i bu. Hiçbir yerde
bulunmaz ama her yerdedir, baskıların asıl öznesidir. İçselleşmiş bir dış
iradedir “herkes”.
Bir kızı töre gereği
öldüren, onun akrabası adam kadar bu “herkes”tir aslında. Ya da okulda
düzenlenen geziye kızını göndermeyen…
Kadına baskı yapan
töre; koca, ağabey, baba olarak somutlaşıyor.
“Herkes” denen bu gücün
erkeklere yönelik baskısı ise daha çok içeriden bir etki olarak yaşanıyor.
Korkunç bir eğitimden geçirilen erkekten “herkes”in bir temsilcisi olması
bekleniyor.
ÖLÜMCÜL İTAAT
“Herkes”e uygun bu
yaşam tarzında, o sırada içinde bulunduğunuz ortamın etkisiyle bir futbol
takımı tutuyorsunuz. “Doğal” olarak bir dinsel inancınız ve inanma biçiminiz oluyor.
Aynı şekilde, ait olduğunuz milliyeti en önemli değerlerinizden biri kabul
ediyorsunuz. Hiç sorgulama gereği duymadığınız bir siyasi görüşü de benimsiyorsunuz.
İnsanlara ne
düşündüğüne, nasıl düşündüğüne göre değil, hangi tarafta yer aldıklarına bağlı
olarak değer verilen çevrenizde, ancak bulunduğunuz tarafa olan bağlılığınız
sayesinde onaylanıyorsunuz. Hangi taraftan, hangi aileden, hangi cinsiyettenseniz
o oluyorsunuz; o kadar oluyorsunuz.
Bu durumda, zihinsel
etkinliğinizi, daha çok, bulunduğunuz tarafa faydalı olmak kaygısıyla
gerçekleştiriyorsunuz. Düşünmek, analiz yapmak, incelemek gibi eğilimler
geliştirmiyorsunuz. Ve sizin tarafınızda bulunmayan herkesi düşman olarak
görüyorsunuz.
Bütün bunlar bir de “herkesin
erkeklik değerleri” ile birleşince, hayattaki en kötü şey “dönmek”, en kötü
sıfat ise “döneklik” oluyor.
Ancak ve ancak
sadakatiniz sayesinde, yani “dönek” olmamaya dikkat ederek belli güvenceler
içinde yaşayabilirsiniz.
DİLSİZ İTİRAZLAR
Fakat kimse bir özsaygı
hissetmeden yaşamayı kabullenmek istemez. Varoluşunu gerçekleştiremediğinin
farkında olmak, acı vericidir. Bir şeylere karşı çıkma, itiraz etme ihtiyacı hissedilir. Ne var ki, içinde bulunduğu koşullarda düşünülemeyecek görüşler
geliştiremez insan. Öyle büyük bir günah ki bu, yalnızken bile, kendi kendine
bile özgür düşünemez, o sınırların dışına çıkamaz.
İnsan alıştığı,
çocukluğundan beri içinde yaşadığı kültüre bilinç düzeyinde karşı çıkamayınca,
devreye bilinçaltı giriyor; çeşitli savunma mekanizmaları, yansıtma biçimleri…
Bilinci devredeyken
korkunç gördüğü durumlara, “anlaşılmaz” bir ilgi gösteriyor. Nedenini bilmeden,
hatta sevdiğini bilmeden bir şeyleri seviyor.
Örneğin, erkeklerin
ince sesle, kadınsı tavırlarla türkü söylemesinden hoşlanıyor. Bazı şarkıcılara
eş cinsel olduğu için ilgi duyuyor. Görüş değiştiren, “dönek” denilen köşe
yazarlarını bir yandan küçümserken bir yandan da inanılmaz bir ilgiyle izliyor.
Aslında dönebilme hakkı
talep ediyor. Kadınlar ve erkekleri, bilinçli haliyle savunduğu “erkeklik”
değerlerinden, bilinçaltıyla kaçıyor. O değerlerin yükü altında eziliyor.
VAROLUŞ DİRENİŞİ
Kadınlar, daha çok,
“herkes”leşmiş erkeklere karşı; erkekler ise, daha çok, içlerindeki “herkes”e
karşı veriyor özgürlük mücadelesini. Ama hem somut baskılara hem de içselleşmiş
değerlere karşı direniş, ağırlıkları değişse de hep bir arada gerçekleşiyor.
Her durumda, gelişmek
için hem bir geleneğin içinde yaşamak hem de muhalefet etmek gerekiyor.
Kültürden uzaklaşmak
lumpenleşmeye, fazla uyumlu olmak ise insanlıktan uzaklaşmaya neden oluyor.
Evet, töre iyi bir
şeydir, aile iyidir, çünkü ancak bu otoritelere karşı çıkarak, direnerek
gelişme yolları açılabiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder