Konformist - Ender Macun - Sevdalım Hayat
Konformist - Ender Macun

Konformist - Ender Macun

Paylaş

KONFORMİST

İtaatsizlik özgürlüğün gerçek temelidir. İtaat edenler sadece kölelerdir.
Henry David Thoreau

Dünyanın bütün konformistlerine… Şüpheyle.

İtaatsizlik bilgisi: Yapısı itibarı ile olumsuzluk barındırıyor. Ama ‘olmama hali’ demek daha doğru gibi. İtaatsizlikten bahsediyorum. 16. Yüzyılda Fransız düşünür Etienne de la Boétie  ‘Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’ (İmge Yayınları) adlı müthiş makalesinde (eserinde) bir bakıma sivil itaatsizliğin anayasasını yazmış fakat adı daha sonra, başka bir yerde konmuş. 1849 yılında ABD’de  Henri Thoreau, hükümetin Meksika’ya karşı yürüttüğü savaşı finanse etmek için topladığı vergiyi haksız bulmuş ve özellikle ırk ayrımcılığına karşı çıkmak için yurttaşları şiddet içermeyen eylemlere davet etmek için zehir zemberek bir kitapçık yayınlamış.  Yüzyıllardır isim bulunamayan ama sık sık düşünürler tarafından dillendirilen sivil itaatsizlik deyimi ilk kez adıyla sanıyla bu kitapçıkta kullanılmış. Ahmet İnsel çok iyi tanımlamış. Aynen kullanıyorum: ‘Bir ülkede ve belli bir zamanda yasal olan ama toplumsal vicdanın meşru kabul etmediği uygulamalara karşı, şiddete başvurmadan harekete geçmek sivil itaatsizliktir. Sivil itaatsizlik bireysel yarar amaçlı değil, genel yarar amaçlıdır. Bu nedenle, gizli saklı yapılmaz. Kamusal alanda gerçekleştirilir ve mümkün olan en geniş iletişimin sağlanmasına çalışılır. Diğer yandan, Latince “civilis” kavramından da türeyen sivil, aynı zamanda “criminalis”in karşıtıdır. Sivil itaatsizlik, yürürlükteki yasa ve hâkim otoriteye itaatsizliktir ama medeni/sivil olmanın ilkelerine, kurallarına riayet ederek, kriminal olmayarak bunu yapmayı öngörür.’

Yukarıda açıklamaya çalıştığım sivil itaatsizlik toplumsal bir kavramdır ve bir bakıma konformizmin karşısında konumlanır. Konformistler sivil itaatsizliği kabullenmezler ve doğrudur, yerden yere vururlar. Konformistler için, inşa etmiş oldukları yapı koruyucu, güvenilir ve üstüne üstlük elzemdir. Konformist sorgulamaz. Merak etmez. Az ya da çok orta yolcudur. Yaşadığı dünya onun için soru sorulacak bir yer değildir. Aksine soru sormadan var olmayı benimser. Zaten her şey bilinmektedir ve çözülmüştür. Ne gaf! Zahmete gerek ve neden yoktur. Bir tek doğru vardır. O da zaten konformistin doğrusudur. Konformist dünyanın her yerinde iyi bir şekilde konuşlanmıştır. Her meslekte, her yaşta, her kimlikte ve her kılıkta karşınıza çıkabilir. Ben şahsen adı geçen bu konformisti 1970 yapımı bir filmde tanıdım ilk. Lisedeydim. Bertolucci’nin bence en iyi filmi olan Il Conformista’dan bahsediyorum. Ve tavsiye de ediyorum ayrıca.
*

Dedim ya, çeşitli kimliklerde karşınıza çıkar konformist. İyi bir aile babasıdır. Öğretmendir. Mühendis, kasiyer, bürokrat, sanatçı… Tehlikelidir! Kuşkusuz, her türlü iktidarın başucunda yer alır. Öyledir. Yazık ki öyledir.

Dışarıdan bakınca dini bütün gibi gözüküyor. Mensup olduğu dinin emrettiklerini elinden geldiğince uygulamaya çalışıyor. Sorgulamıyor. Bir zamanlar belki biraz sorgulayacak olmuş, onda da ağzının payını almış. Başka dinlere kapalı. Kendi dininden başka dinlerin ve kültürlerin varlığını önemsemiyor. Ait olmadığı bir şey konusunda bilgilenmek de istemiyor. Ait olmadığı bir şey konusunda yeteri kadar bilgiye sahip olduğunu düşünecek kadar da zavallı ayrıca. Diğerini, ötekini görmezden geliyor. Ötekileştirmede üzerine adam tanımam… Herkesin kendi mensup olduğu dine geçmesini isteyecek kadar cahil ve kaba. Anlayış geliştirmekten yoksun. Bu insan müsveddesi, dini kolayca başka işlere alet edebilir. Etmiştir de. Kendi tutturduğu yolu çocuklarına da benimsetiyor. Kendi kolonisini hızlıca oluşturuyor.

Entelektüel olduğunu her yerde dillendiriyor. Evet evet, entelektüel gibi… Okuduğunu, yazdığını orada burada söyleyip duruyor. Hatta izliyor da. En sevdiği film Gone With the Wind. Sık sık izliyor. Başka da bir şey izlemiyor zaten. Arkadaş grubunda samimi gözüküyor. Yıllardır çizgisini değiştirmediğini, hep aynı kaldığını gururlanarak söylüyor. Yakasında rozeti var. Bu biçimsiz rozet kimliğini tamamlıyor. Futbol takımı tutar gibi parti tutuyor. Hep aynı üç beş yazarı okuyor, hep onlardan dem vuruyor. Birkaç sözünü de yalan yanlış ezberlemiş bunların. İçki masalarına utanmadan meze yapıyor.

Sanatçı olduğu aşikar. Bunun belgeleri de var elinde. Bu belgeleri gözü gibi saklıyor. Bazen bir ressam olarak çıkıyor karşımıza bazen de bir romancı. Bir tiyatro oyuncusu. Halkın hoşlanacağını düşündüğü yoldan ilerliyor. Sanatçı. Halktan geçiniyor. Televizyonlarda, şovlarda, orada burada hep bu var. Sanatçı. Büyük sanatçı. Başka bir şey söylemek gelmiyor içimden.

İktidar yanlısı olduğunu saklamıyor. Her yerde bunu dillendiriyor. İktidar karşıtlarına veryansın ediyor. Elinden gelse bir kaşık suda boğacak karşıtları. Nefret söylemi geliştiriyor. Bunu dallandırıp budaklandırıyor. Hiçbir eleştiriyi kabul etmeyecek kadar at gözlüklü. Aklını kiraya vermiş, derler ya, aynen öyle işte. Aklının getirisi yüksek gibi gözüküyor. İktidardan geçiniyor. İktidar kendisini besliyor. Hav hav! Oysa iktidar dolanıp bir yerlerden gelip kendisini bulacak, bir akrep gibi sokacak. Sokmuştur da. Bunu bilmiyor. Bilemeyecek kadar avanak.

Patronun yanında. Hemen dizinin dibinde. Her daim ellerini ovuşturuyor haspam. Düğmelerini ilikliyor. Patron ona sen diye hitap edebilir, o hiç istifini bozmadan siz diye hitap ediyor. Kibar. Öhö öhö… Nazik olmaya özen gösteriyor. Hep kafasını sallayıp duruyor. Onaylıyor. Kafa gidip gidip geliyor. Patronun ne söylediği önemsiz. Her şeyi onaylayabilir. İşsiz kalmaktan korkuyor. Eve para götürememekten korkuyor. Ö. Lütfü Akad’ın üçlemesine tekrar bir bakmak lazım. Bu ilişkileri çok iyi anlatmış zamanında.

Kocasını efendi olarak görüyor. Evin direği. Bildiğin direk! Ona, o direğe itaat ediyor. Her ne söylerse, ne yaparsa boyun eğiyor. Bundan da sebeplendiğini düşünüyor. Evin efendisi. Ne yapsa mübâh. Döver de sever de… İtaat ediyor. Dini de bunu emrediyor zaten. Soru sormuyor. Ne hayata, ne kendine, ne de direğe.

Gelenekçi. Sokakta birkaç neşeli transeksüel görünce yüzlerine tükürmeyi ihmal etmiyor. Kendi yüzüne daha okkalı tükürüğü yiyince de pısıp kaçıyor. Ahlakı bozduklarını düşünüyor bu tuhaf yaratıkların. ‘Bu tuhaf yaratıklar’ deyimini sıklıkla dile getiriyor. Kızlı erkekli, sarmaş dolaş gezip tozanlara, öpüşenlere, mini etekli kızlara, hatta pantolonlulara da laf etmeden, el etmeden duramıyor. Geleneklerine bağlı.

Hiçbir eyleme katılmıyor. Korkuyor eylemlerden. Sivil itaatsizliği reddediyor. İyi bir vatandaş olduğunu düşünüyor. Her şeyi tamam. Uyumlu. Uygulamaları protesto etmek aklından bile geçirmediği bir şey. Oysa bunun yasal hakkı olduğunu unutuyor. Korku. Korku onu ayakta tutuyor. Bir an korkusunu kaybetse yitip gidecek, anarşik olacak. Tüh! Yazık sana…

Hoca. Çocuk yetiştiriyor. Genel bir söylem tutturmuş oradan gidiyor. Alternatif bir kitap bir makale sunamıyor. Nasıl öğrendiyse o da öyle öğretiyor. Nasıl gördüyse öyle gösteriyor. Bilmiyor; bilmediğini de bilmiyor. Bildiklerini de önemsemiyor. Gelenekçi.

Zengin. Çok parası var. Parasını korumak ve arttırmak için yolları var. Orta yolcu olduğu için her devirde zengin. Kimin peşine takılması gerektiğini iyi biliyor. Muhalif söylemlerden kaçınıyor. Aslında öyle değil ama öyle olmak zorunda. Sürdürülebilirlik için şart bu. Öyle gibi olmak. Gibi olmak. Gibi…

Bürokrat olur kendisi. Merkezi itaat bürosunda çalışıyor. İşi gereği işleri yoluna koyuyor. Konsensüs… Kaçınıyor. Sürdürüyor.

Siyasetçi. Bu kadar yeter. Siyasetçi işte.

Lider. Kesin, herkesi peşinden sürükleyebilir. İşçiyi, köylüyü, bürokratı, sanatçıyı, dinsizi, öğrenciyi… Ağzı laf yapıyor. Tükürük saçarak konuşuyor ama konuşuyor… Peh peh peh! İnsanları etkilemeyi iyi beceriyor. İnsanları, onların davranışlarını iyi biliyor. Aslında her şey olabilirmiş ama kalkmış lider olmuş. Köfteci olsa yarın, müthiş satar köftelerini. Lider çünkü. İnsanlardan kazanıyor. Peşine kattıklarından. Kitleleri nasıl etkileyeceğini iyi biliyor. Neyin lideri peki? Kendisi büyük lider, en büyüğünden.

Dedim ya, dünyanın bütün konformistlerine şüpheyle…

Ender Macun





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder