‘Kutlamak’ için tabancasını çekip balkondaki çocuğu öldüren taraftar. Yabancı düşmanlığından medet uman saldırgan kişilikli teknik direktör. Kazanmak için her yolu mubah gören, hakemi yanıltmak için hile yapan dolar milyoneri futbolcu.
Artık hayatımın hiçbir kısmında futbol yok.
Hayat,
Futbol ve Hüzün
DJK Wiedenbrück:
Çocukluğumun geçtiği Almanya’da, 9 yaşımdan itibaren lisanslı olarak oynamaya
başladığım futbol kulübünün adı buydu.
13-14 yaş grubunda, 13
takımlık ligdeki son maçımızı iddiasız bir rakiple kendi sahamızda oynuyorduk. Berabere
bile kalsak şampiyon olacaktık. Maça yine sol açık olarak çıkmıştım.
Rummendigge gibi!
Rummendigge, hızlı bir
futbolcuydu. O kadar yüksek hızda bile, inanılmaz bir top kontrol yeteneği
vardı.
Ama teknik direktörümüz,
Rummendigge olmak için, ona benzememem gerektiğini anlatıyordu. Bedenimin ve
yeteneklerimin sınırlarını bilmeli, onları limitleri içinde ve kontrollü olarak
kullanmalıydım. Ve bu limitleri nasıl geliştireceğimi öğrenmeliydim. O zaman
rakipler, benim gelişmemi sağlayan dostlarım olurdu.
Zaten, takımda yıldızlaşan
oyuncu da istemiyordu direktörümüz. Topsuz oyunu, yardımlaşmak amaçlı alan
boşaltmaları, çapraz koşuları falan önemsiyordu. Bir de futbol dışındaki
konuları işin içine katıyordu. İkide bir okulumuza geliyor, öğretmenlerimizle
görüşüyordu. Hatta bir keresinde, sınıf öğretmenim Frau Schoeder beni şikayet
ettiği için, o haftaki maç kadrosunda ancak yedek olarak yer alabilmiştim. Hele
arkadaşlarıyla kavga edenler falan, hiç kadroya giremiyordu.
O yılın son maçına
çıkarken, Rummendigge’nin birkaç hafta önceki maçını düşünüyordum. Bayern
Münih, kendi sahasında ve kritik bir maça çıkmıştı.
Rummendigge topla
birlikte orta taraftan sağ çapraza doğru, ceza sahasına rüzgar gibi girdi. Bir
anda, rakibin son oyuncusuyla teke tek kaldı. Şut çekecekmiş gibi feyk atarak
topu kesti. Aynı hızla karşılık veremeyen rakibi düştü. Bu arada, kaleci de kontrpiyede
kaldı ve Rummendigge’nin önünde hafif çaprazda boş bir kale açıldı. Basit bir
vuruşla gol atacaktı.
Fakat Rummendigge, topu
bırakıp düşen futbolcunun yanına koştu. Aceleyle sağlık görevlilerini çağırması
için hakeme işaret yaptı. Sonradan öğrendik, o gürültüde başkasının
duyamayacağı bir ses gelmiş, rakip oyuncunun dizinden. Sedyeyle saha dışına alınan
oyuncu, kötü sakatlanmıştı; yerine yedeklerden biri girdi.
Kurallar gereği oyun
hava atışıyla başlarken, rakip oyuncular topu Rummendigge’ye bıraktı. Göstermelik
bir nezaket değil, neredeyse aynı avantajlı durumda kalacak biçimde ona
uzattılar topu. Rummendigge rahat durumda şutunu çekti, top üstten dışarı
çıktı. Stat bir anda sessizliğe gömüldü. Çok üzüldü Rummendigge.
Sonra, gök gürültüsü
gibi bir alkış patladı.
O son maçta, son anda
yediğimiz golle, 3-2 yenildik. Kesin gözüyle baktığımız şampiyonluk, koca bir
sezonun son dakikasında uçup gitti. Yıkıldık.
Maç bittiğinde de
aklıma Rummendigge geldi. Hiçbir iddiası olmadığı halde, o sırada orada
bulunmayan diğer şampiyonluk adayı takıma haksızlık yapmadan, onurla mücadele
eden rakibimizi alkışladım. Arkadaşlarım da bana katıldılar. Her zamanki
alışkanlığımızla, orta sahaya toplanıp konuk takımı oraya bekledik ve onları
kutlayarak sahadan uğurladık.
Küçük tribünümüzü
dolduran ailelerimiz ve yüzlerce yetişkin insan da alkışlarla sahaya girdi. Bizleri
kucakladılar.
Ertesi yıl Türkiye’ye taşındığımız
için, DJK Wiedenbrück’ten koptum. Ama her hafta en azından bir maç yapma
alışkanlığım, yaklaşık 20 yıl daha sürdü. Ne var ki, kendim oynadığım halde, gazete
ve televizyonlardan futbolu hiç izlemez olmuştum. Etrafımdaki konuşmalar
sırasında ismi geçen futbolcuların birçoğunu tanımıyordum artık. Çok sevdiğim
bu sporun gittikçe pisleşmesi beni üzüyordu.
Sonra, oynamayı da
bıraktım. Artık hayatımın hiçbir kısmında futbol yok.
Çünkü, tuttuğu takım
kazandıktan sonra, aynı tarafta bulunduğu insanlarla birlikte sevinememek insana acı veriyor. Hele milli maçlar sonrası… “Kutlamak” için tabancasını
çekip balkondaki çocuğu öldüren magandayla mı paylaşacağım sevincimi? Yabancı
düşmanlığından medet uman saldırgan kişilikli, örneğin Fatih Terim gibi bir
yöneticiyle mi? Kazanmak için her yolu mubah gören, hakemi yanıltmak için hile
yapan, yalan konuşan dolar milyoneri futbolcularla mı?
Eminim, amatör ve
profesyonel birçok futbolcu vardır ki, moloz yığınlarının üzerinde açan
çiçekler gibi değerlerimizi yaşatıyordur. Ama ben artık o umudu, o güzellikleri
görmek için futbol sahalarına bakma fırsatı bulamıyorum. Tek dileğim kaldı bu
konuda: Çevremden ve televizyonlardan, bunca futbol muhabbetine maruz kalmamak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder