Ziya / Yedi
iya sırılsıklam holde kıpırdamadan duruyor,
pardösüsünden yere tıp tıp düşen damlalar sadece Ziya’yı kuşatan küçücük bir
göl oluşturuyordu. Üzerindekileri bir bir çıkarttık. Büyük bir havluyla saçını
başını evire çevire kuruladık. Ağır pardösüsünü çekip çıkarttık. ‘Bu ağarlık da
ne?’ dedi annem. Pardesünün ceplerinden bir kara tabanca, birkaç deste de çil
çil para çıktı. Herkes bir aaaaaa diye şaşırdı önce. Sonra paraları ve
tabancayı da usturupluca alıp oturma odasına geçtik. Tabancayı taşıma görevi
babama, paraları taşıma görevi de anneme verilmişti gizli bir buyuran
tarafından. Anneanneye de koluna girip Ziya’yı ağır aksak taşımak kalmıştı.
Ziya biraz soluklandı oturduğu kanepede. Su getirdik, döke saça içti. Ağzını
kazağının koluyla sildi. Sehpada duran tabancaya eli gidecek oldu, babam
atıldı, tabancayı yavaşça kendine doğru çekti. ‘Banka mı soydun sen Ziya?’ dedi
annem. Ziya bir şey demeden gözleriyle öylece halının motiflerinde gezindi
durdu. Delik çorabından çıkan parmağıyla halının üzerinde küçük şekiller çizdi.
Sonra, pantolon paçasından sızan kanla bu şekilleri boyadı. ‘Bişey yok’ dedi.
‘Bişey yok’. Annem para tomarlarını, tabancayı hemen buluşturduğu şeker
çuvalına koyup ağzını sıkıca bağladı. Hepimiz Ziya’nın suç ortağı olduk işte. O
bizi suç ortağı yapmak için seçmişti. Sabaha kadar gözümüze uyku girmedi. Güm
güm çalınacak kapıyı bekledik. Işıkları kapadık, perdeleri örttük, birbirimize
yaslanarak sabaha kadar öylece bekledik. Ziya kucağımızda bir çocuk gibi uyudu
kaldı. Üstüne annemin hırkasını attık. Sabah ezanıyla beraber koltuklarda sızıp
öylece kaldık.
Sütçünün sesiyle uyandığımızda ortalıkta ne Ziya
vardı ne de çuval. Birbirimize baktık. Annemin hırkası halâ mışıl mışıl uyuyan
kardeşimin omuzlarındaydı. Annem perdeleri açarken halının üzerinde, o halıya
ait olmayan kırmızı bir ev şeklini seyre daldım. Halının motifsiz, grimsi
köşesine kalınca uçlu bir dolmakalemden damlayan kırmızı mürekkeple oluşturulmuş
izlenimi veren küçük kırmızı ev. Sonra hiçbir şey konuşmadık. Anneannem öğlene
kadar uğraştı arap sabunuyla çıkarmaya çalıştı, olmadı. Kırmızı ev biraz
buğulu, orada öylece kaldı. Hayatlarımızdaki bazı şeyler gibi, hiç gitmedi.
Ender Macun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder