Umudumuz ve Güzelliğimiz Büyüyor! - Zafer Köse - Sevdalım Hayat
Umudumuz ve Güzelliğimiz Büyüyor! - Zafer Köse

Umudumuz ve Güzelliğimiz Büyüyor! - Zafer Köse

Paylaş
Ey, insanlara güvenmeyen, kötü olduklarını ileri süren, korkaklığı, yalancılığı, fesatlığı anlatıp duranlar! Hadi düşünün; siz neden öyle bir çevredesiniz? Neden değerli ilişkiler üretememişsiniz? Ve en önemlisi, her türlü örnekten niye en kötü olanlarını referans alıyorsunuz? 

Umudumuz ve Güzelliğimiz Büyüyor!


İnsanların kötü olduğunu ileri süren birçok kişiye mutlaka rastlıyorsunuzdur. Çevrenizdeki sohbetlerde, sosyal paylaşım ortamlarında, bu yönde hevesle görüş bildirenler ne çoktur. Hatta bazıları hızını alamaz, insan türünün diğer canlı türlerine göre çok daha vahşi ve yıkıcı olduğunu anlatır.

Evet, “kötü” olma hali, galiba sadece insana özgü. Diğer canlılarda görülen şiddetin “spor” gibi, “nefret” veya “eğlence” gibi açıklamaları yok.

Oysa örneğin Erich Fromm, insandaki yıkıcılığın ve şiddetin biyolojik veya genetik bir mesele olmadığını anlatır. İnsana çok yakın türdeki diğer canlılarda, hatta insan evriminin önceki dönemlerinde bu tür “kötülükten zevk alma” eğilimi bulunmadığına dikkat çeker. Dolayısıyla, “insan kötülüğü” aslında kültürel bir olgudur. Yani “insan doğası” ile değil, daha çok, içinde yaşanılan koşullarla açıklanabilir.

Bu nedenle, “insan kötülüğü”nden söz etmek, ancak kapitalizm eleştirisiyle ilişkili biçimde dile getirilince anlamlı olabilir. Biyolojik ve kültürel mirasa aykırı biçimde, insanların bencilce yaşamasına, grup içinde bile sadece rekabet anlayışıyla davranmasına neden olan koşulların, kuşaklar boyunca yaygın bir huy yarattığı açık bir gerçek.

Ne var ki, insan kötülüğünden ve çevredeki kötü insanlardan, çoğu zaman böyle bir ilişkilendirme yapılmadan söz ediliyor. Bu tutumun, bilimsel bir tartışma hevesinden kaynaklandığı söylenemez elbette. Çoğu durumda, bu sözler hayatın gelişimiyle ilgili neden sonuç ilişkisi kuramayanların ve koşullarına mahkum olmuş insanların görüşünü yansıtır.

KÖTÜLERE KARŞI

Antoine Leiris, en yıkıcı koşullarda bile insan kalabilmenin müthiş bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Kesinlikle kişisel bir hikaye değil onunki:

13 Kasım 2015’te Paris’te bir stadyumdaki konserde bomba patlar. Yeni evli Antoine, o sırada evde 17 aylık oğlu Melvil’e bakmaktadır. Çünkü karısı Helen konsere gitmiştir. Helen ölür. Boşu boşuna ölür. Onlarca yıl sonra Fransa’da ilk kez olağanüstü hal ilan edilmesine neden olan o korkunç gecede, aynı anda birden çok yere saldırı gerçekleştirilmiştir. IŞİD teröristlerinin gerekçesi, Fransa devletinin Ortadoğu’da kendileriyle savaşmasıdır. Önceden istihbaratı alınan ama önlenemeyen bir katliamdır bu. Yüzden fazla kişiyle birlikte Helene, kötü insanlar arasındaki iktidar savaşlarının kurbanı olmuştur.

Böyle bir durumda, Antoine’ın içinin nefretle dolması beklenir, değil mi? Hele kitaptaki ayrıntıları okudukça, dünyadan habersiz küçük Melvil’in yürek yakan annesizliğe alışma sürecine tanık oldukça, bizim bile içimizden öfke taşar.

Aynı şekilde, Antoine’ın durumu da çok zordur. Kendi acısı kadar, çevresindekilerin hiç alışkın olmadığı ilgisiyle de uğraşmak zorundadır. İnsanların, etrafında mutsuz ve acı çeken birini görmek istemediklerini fark eder. Tesellilerle avutup mutsuzluğunu almak, doğallıktan uzaklaştırmak isterler onu. Oysa Antoine, acısını yaşamalıdır.

Aslında dünyanın her yerinde, cenaze törenleri ve taziye uygulamaları bu ikili gereksinimi karşılamak için değil mi? O ritüeller, bir yandan kişinin acısını yaşamasını, yaşarken de hafif atlatmasını, dostlarıyla paylaşmasını sağlar; bir yandan da etrafında mutsuz insan görmenin verdiği huzursuzluktan kurtulmak isteyen “çevre”nin normale dönme beklentisine katkı sağlar.

Antoine da, böyle, ritüellerin hem acıyı hafifleten faydasını görür hem de çevresindeki ilginin yüküne katlanmak zorunda kalır. En ağır yük ise, çok alışkın olduğu annesini özleyen bir bebeğin bakımını tek başına üstlenmektir.

İYİLER İÇİN

Aslında çektiği acı ve yaşadığı zorluklar karşısında Antoine’ın tek başına kaldığını söylemek doğru değil. Çevresinde, kolay rastlanamayacak içten ilişkiler de gelişir. Kreşteki diğer çocukların anneleri her gün çorba, hoşaf, ev yapımı yiyecekler getirirler. Bu Melvil’in iyi beslenmesinden çok, anne şefkatini hissetmesi içindir. Asıl eksikliğin farkındadır diğer anneler.

Posta kutusu da Melvil’e gelenlerle dolup taşmaktadır. Çeşitli ülkelerden, şehirlerden, çocukların yaptığı resimler, gönderdikleri selamlar gelir.

Böylesine büyük bir ilgiyi ateşleyen, Antoine’ın sosyal medyada yazdığı sözlerdir. Teröristlere hitap etmiştir o paylaşımında. Kitabın adına da kaynaklık eden metinde, teröristlere bile şöyle der: “… olağanüstü bir varlığın hayatını çaldınız, hayatımın aşkını, oğlumun annesini aldınız, ama nefretimi alamayacaksınız. Sizden nefret etmeyeceğim.”

Bu tavır, hiçbir şekilde kötülükleri affetmek, terörü hoşgörmek anlamına gelmiyor. Tersine, kötülüğe karşı bir direniş gerçekleştiriyor Antoine. Oğlunun bir nefret atmosferinde yetişmemesi için uğraşıyor. İleride, “kötü insan”la karşılaşmayı kendi kötülüklerine mazeret kabul edecek insanlar, öyle bir Melvil bulamayacaklar. Antoine bunun için; kötülüğün, yobazlığın, iktidarların kazanmaması için mücadele ediyor.

Bu tutumu; kreşteki çocukların annelerine, karısıyla birlikte konsere gitmiş olan ve sağ kalan arkadaşına, çevresindeki birçok insana karşı bir sorumluluk da yüklüyor ona. İyi insana bir tür örnek haline gelmiştir, bir yol gösterici, bir direniş umududur artık. Kahramanlığa mecburdur.

Ey, kötülüğe mazeret arayanlar! Başka insanlara bakarak kendi tavrını ve dünya görüşünü belirleyenler! İnsanlara güvenmeyen, kötü olduklarını düşünen, korkaklığı, yalancılığı, fesatlığı anlatıp duranlar! Hadi söyleyin; siz neden öyle bir çevredesiniz? Neden değerli ilişkiler üretememişsiniz? Ve en önemlisi, her türlü örnekten niye en kötü olanlarını referans alıyorsunuz?

Oysa Antoine Leirisler de yaşıyor bu dünyada. Melviller büyüyor, umudumuz, güzelliğimiz büyüyor!

 


Nefretimi Alamayacaksınız
Antoine Leiris
Çeviren: Melisa Leclere Muratyan  
Kafka Yayınları
Kasım 2016
124 sayfa



--





İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri
Erich Fromm
Çeviren: Şükrü Alpagut    
Say Yayınları
712 sayfa


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder