Dün benden yaşça büyük sevdiğim bir abimle çok
ilginç bir olay yaşadık. Abim tuvalete gitmek istedi ve turnikenin önüne tezgâh
kurmuş tuvalet görevlisi “Amca giriş 1 lira” dedi ve “amca” çok sinirlendi!
Görevliye yaşını sordu. 59 olduğunu öğrenince amca kendi yaşının 65 olduğunu
söyledi, ardından da “Ey gafil sen bana amca derken kendi yaşının farkında
mısın?” sorusunu sordu. Gafil bozuldu, şehirli “tepeden bakan”a hayıflandı,
gücendi, bozardı. “Ne var sanki amca dediysek” diye dehdehlendi.
Bu yaşanan hiç basit bir olay değil. Amca da basit
bir şehirli değil. Öyle olsa kendisine amca denmesini esenlerdi. Hep böyle
yapılıyor çünkü.. esenleme.. sözde hoşgörü, aman cahil adam işte canımcılık.
Şimdi bu vakaya başka bir açıdan bakalım. Türkiye’deki
insanların doğa olayları ve evrenin işleyişine dair fikirleri bilimsel midir? Bu
soruya evet yanıtı veremeyiz. Evrenin ve doğanın işleyişine dair bilimsel
yasalar, temel eğitim sisteminden geçmiş bireylerde yer etmiyor. Örneğin hava
olaylarının nasıl cereyan ettiği: havanın içindeki nem ve neme bağlı
değişiklikler, bulutların oluşumu, yıldırımların oluşumu, yağış şekillerinin ve
rüzgarların oluşumu vs.; elektrik voltajının neden alçalıp yükseldiği; şehir
şebeke suyunun evlere nasıl taşındığı ve basınçlandırıldığı gibi modern insanın
bilmesi gereken temel bilgiler, temel eğitimden geçmiş bireylerce bilinmiyor..
ya da eksik biliniyor. Bilgiler, disiplinler arası bağlamlaraı haiz
değil. Kafalarda fizik, matematik, coğrafya, biyoloji, dil bilgisi, sanat vs.
birbiriyle iç içe geçmiyor/geçemiyor. Bir arıza var………. Zzzzttt!
Arıza, akılcılık ve aydınlanmayı toplumun
damarlarında yaşamaması, ithal etmesi ve içselleştirememesinden kaynaklanıyor.
Benimsenmemiş bir aydınlanmacılık loş aydınlar, loşluklar yaratıyor.
Modernsiler: gülünesi, iki arada bir derede kalmışlar kalabalığı. Türkiye Batı
ile Doğu arasında bir köprüdür güzellemesi.. İstanbul çok güzel, şiş kebap çok
güzel..hepsi bu.
Vakaya geri dönelim. Görevli kendi yaşını tayin
etmekten yoksun ve her gördüğü beyaz saçlıyı kendi beyaz saçının farkında
olmaksızın “amca” sanıyor. Tuh tuh tuh. Ne bozuk bir algı, ne bozuk bir
muhakeme. Anlaşılan buna diğer amca
dedikleri hiç karşı çıkmamış ki karşı çıkanı görünce afallıyor! Yani onun amca
dediği kişiler de bir garip! Bu durumun tabi ki eğitimle ve kültürle doğrudan
ilintisi var. Görevlinin beyninde, kendine dair gözlem yapma ve bunu
diğerleriyle karşılaştırma hassası arızalı. Mesela şöyle bir soru sormuyor
kendine; birinin, bir diğerine amca demesi için arada kaç yaş fark olmalı?
Genel geçer kabule göre çocukların, ergenlerin ve genç insanların (diyelim ki
30 yaş sınır) 60 yaş ve üstüne amca demesi olağandır. Ya 40 yaşında bir adamın
ya da kadının 60 yaşındaki bir adama amca demesi nasıl bir durumdur? Yanıt
basit; acayiptir, fütursuzdur, ölçüsüzdür, aptalcadır, cahilcedir. Görevli kötü
niyetinden değil afazik beyninden dolayı böyle davranıyor. Böyle bir vaka (günlük
hayatta akrabalık hitapları kullanılıyor olsaydı bile) Batı kültüründe asla
yaşanmaz(dı), yaşanıyorsa o kişinin akli melekelerinde bir sorun vardır! O
yüzden ciddiye alınmaz. Bizdeki ise tamamıyla eğitim sistemi ve kültürle
ilintilidir. Bir sıkıntıdır. Bilimsel düşüncenin günlük yaşamda karşılığını
bulamamasıdır. Düşünürseniz çok büyük bir sıkıntıdır. Yaşamımızı çirkinleştiren
sıkıntıların kökeninde bu tip arızalar yatmaktadır.. zzzztttt!
Türkler harita kullanmazlar. Yollarını sora sora
bulurlar. Harita kullanmak aydınlanmacı milletlerin bireylerine özgü bir
davranıştır. Onlar yeryüzü şekillerini, yolları haritadan okuyup bir rota çizme
hassasını kültürleri ve eğitim sistemleri aracılığıyla edinirler. Dünyanın bir
gezegen olduğunu, küre şeklinde olduğunu, haritalarda gördükleri dünyanın neden
öyle baklava uçlu olduğunu bilirler. Bunun, küre yüzeyinin dikdörtgen yüzeye
uyarlanmasının getirdiği bir sonuç olduğunu bilirler. Bizde bunu çok az kişi
bilir. Arıza var.. zzzttt!
Türkler doğa olaylarının bir kurulu saat gibi
çalıştığını inkâr ederler, ya da nasıl çalıştığına akıl erdiremezler, merak da
etmezler. Okulda sınıf geçmek için ezberlerler, kopya çekerler. Durmadan bir inşallah(beklenti),
maşallah (takdir) hezeyanıyla durumu idare ederler. Sen önce eşeğini sağlam
kazığa bağla deyişine unuturlar takdirde ifrata kaçarlar. Oysa Newton’un
kafasına düşen elma yere hep dikine ve aynı ivmeyle düşer/düşecektir. Bunun
tersinin olabileceğini beklemek abestir. Aman kim bilmez bunu canım demeyin.
Bilsek trafik kurallarının da, iş kazalarının da önüne bent çekeriz..
çekemiyoruz. Bunun arkasında olasılık hesaplarını bilememek, fizik ve biyolojik
bilgi eksikliği mevcut. Zzzzttt!
Türkler öğrenme, bilme ve tanıma amaçlı seyahat de
etmezler. Bu da aydınlanmacı toplumların bireylerine özgüdür. Bizler için neredeyse
domuz eti yemek gibi bir şeydir bu durum. En iyisinden, bir muammadır. Ezici
çoğunlukta Türkün seyahatleri, başka kentlerde bulunan akrabalarını dini
bayramlarda ziyaret etmekten ibarettir ya da Ege’ye kaçıp plajda mandalar gibi
yatmak, geceleri dışarıda yemek yemek ve gece kulüplerinde kalça sallamak, kafa
sallamak, karı kesmek, yavru avlamak, gösterip de vermemekten ibarettir. Daha
zengin ve eğitimli Türkler Avrupa’ya kaçar.. gitmez, kaçar. Neden bilmem ama
öyle diyorlar. Havalı oluyor. Gidenler de harita kullanmaz. Kullanmaktan imtina
eder… kullanmamak için elinden geleni ardına koymaz ama bakar olmuyor, zar zor
bir harita edinir ve.. veeeee.. bunun ne kadar akılcı bir eylem olduğunu,
yaşamı kolaylaştırdığını ayrımsar. Bir aydınlanma yaşar. Bir tebessüm
dudaklarında titrer ve hemen kendisini diğer Türklerden ayıran yeni bir şey
keşfeder. Birbirine tepeden bakmaya pek mahirdir Türkler.. horlamaya. (Bu
yazının üslubunu da pek yadırgamazlar bu nedenle.. evet, bu tepeden bakan bir
yazıdır, bu şekilde tepeden bakmak yanlış değildir ama harita kullanmanın
erdemini yeni keşfedenin bakış açısından bir tepeden bakış yanlıştır..
çekişmedir, işlevsizdir, verimli değildir.)
Modernite, aydınlanmacı ekolün bir tezahürüdür ve
şeklen yaşanmaz. Bir gerekliliktir, zorunluluktur. Bizde ise kremalı pasta gibi
bir şeydir.. arzu nesnesidir. Gerçeküstü film “Arzunun Belirsiz Nesnesi” denli
bir şeydir bile diyebilirim. Bizim modernitemizin gerçeküstü bir tarafı vardır
ve aynı zamanda bir fantezidir. Modernite bizde akılcılık değildir.. hem de
hiç. Gelenekle iç içe geçmiş bir tuhaflıktır. Japonlarınki gibi gelenekle iç
içe geçmiş bir modernlik, bir bilim ve teknoloji şahikası olma durumu hiç ama
hiç değildir. Gerilme, kasılma ve kopma raddesine gelme ama kopamamadır.. sinir harbidir!
Zzzzzztttt!
Eşref Alemdar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder