Zzzzzzzzttttt ! - Eşref Alemdar - Sevdalım Hayat
Zzzzzzzzttttt ! - Eşref Alemdar

Zzzzzzzzttttt ! - Eşref Alemdar

Paylaş

 Zzzzzzzzttttt! Arıza var!

Dün benden yaşça büyük sevdiğim bir abimle çok ilginç bir olay yaşadık. Abim tuvalete gitmek istedi ve turnikenin önüne tezgâh kurmuş tuvalet görevlisi “Amca giriş 1 lira” dedi ve “amca” çok sinirlendi! Görevliye yaşını sordu. 59 olduğunu öğrenince amca kendi yaşının 65 olduğunu söyledi, ardından da “Ey gafil sen bana amca derken kendi yaşının farkında mısın?” sorusunu sordu. Gafil bozuldu, şehirli “tepeden bakan”a hayıflandı, gücendi, bozardı. “Ne var sanki amca dediysek” diye dehdehlendi.

Bu yaşanan hiç basit bir olay değil. Amca da basit bir şehirli değil. Öyle olsa kendisine amca denmesini esenlerdi. Hep böyle yapılıyor çünkü.. esenleme.. sözde hoşgörü, aman cahil adam işte canımcılık.

Şimdi bu vakaya başka bir açıdan bakalım. Türkiye’deki insanların doğa olayları ve evrenin işleyişine dair fikirleri bilimsel midir? Bu soruya evet yanıtı veremeyiz. Evrenin ve doğanın işleyişine dair bilimsel yasalar, temel eğitim sisteminden geçmiş bireylerde yer etmiyor. Örneğin hava olaylarının nasıl cereyan ettiği: havanın içindeki nem ve neme bağlı değişiklikler, bulutların oluşumu, yıldırımların oluşumu, yağış şekillerinin ve rüzgarların oluşumu vs.; elektrik voltajının neden alçalıp yükseldiği; şehir şebeke suyunun evlere nasıl taşındığı ve basınçlandırıldığı gibi modern insanın bilmesi gereken temel bilgiler, temel eğitimden geçmiş bireylerce bilinmiyor.. ya da eksik biliniyor. Bilgiler, disiplinler arası bağlamlaraı haiz değil. Kafalarda fizik, matematik, coğrafya, biyoloji, dil bilgisi, sanat vs. birbiriyle iç içe geçmiyor/geçemiyor. Bir arıza var………. Zzzzttt!

Arıza, akılcılık ve aydınlanmayı toplumun damarlarında yaşamaması, ithal etmesi ve içselleştirememesinden kaynaklanıyor. Benimsenmemiş bir aydınlanmacılık loş aydınlar, loşluklar yaratıyor. Modernsiler: gülünesi, iki arada bir derede kalmışlar kalabalığı. Türkiye Batı ile Doğu arasında bir köprüdür güzellemesi.. İstanbul çok güzel, şiş kebap çok güzel..hepsi bu.

Vakaya geri dönelim. Görevli kendi yaşını tayin etmekten yoksun ve her gördüğü beyaz saçlıyı kendi beyaz saçının farkında olmaksızın “amca” sanıyor. Tuh tuh tuh. Ne bozuk bir algı, ne bozuk bir muhakeme. Anlaşılan buna diğer amca dedikleri hiç karşı çıkmamış ki karşı çıkanı görünce afallıyor! Yani onun amca dediği kişiler de bir garip! Bu durumun tabi ki eğitimle ve kültürle doğrudan ilintisi var. Görevlinin beyninde, kendine dair gözlem yapma ve bunu diğerleriyle karşılaştırma hassası arızalı. Mesela şöyle bir soru sormuyor kendine; birinin, bir diğerine amca demesi için arada kaç yaş fark olmalı? Genel geçer kabule göre çocukların, ergenlerin ve genç insanların (diyelim ki 30 yaş sınır) 60 yaş ve üstüne amca demesi olağandır. Ya 40 yaşında bir adamın ya da kadının 60 yaşındaki bir adama amca demesi nasıl bir durumdur? Yanıt basit; acayiptir, fütursuzdur, ölçüsüzdür, aptalcadır, cahilcedir. Görevli kötü niyetinden değil afazik beyninden dolayı böyle davranıyor. Böyle bir vaka (günlük hayatta akrabalık hitapları kullanılıyor olsaydı bile) Batı kültüründe asla yaşanmaz(dı), yaşanıyorsa o kişinin akli melekelerinde bir sorun vardır! O yüzden ciddiye alınmaz. Bizdeki ise tamamıyla eğitim sistemi ve kültürle ilintilidir. Bir sıkıntıdır. Bilimsel düşüncenin günlük yaşamda karşılığını bulamamasıdır. Düşünürseniz çok büyük bir sıkıntıdır. Yaşamımızı çirkinleştiren sıkıntıların kökeninde bu tip arızalar yatmaktadır.. zzzztttt!

Türkler harita kullanmazlar. Yollarını sora sora bulurlar. Harita kullanmak aydınlanmacı milletlerin bireylerine özgü bir davranıştır. Onlar yeryüzü şekillerini, yolları haritadan okuyup bir rota çizme hassasını kültürleri ve eğitim sistemleri aracılığıyla edinirler. Dünyanın bir gezegen olduğunu, küre şeklinde olduğunu, haritalarda gördükleri dünyanın neden öyle baklava uçlu olduğunu bilirler. Bunun, küre yüzeyinin dikdörtgen yüzeye uyarlanmasının getirdiği bir sonuç olduğunu bilirler. Bizde bunu çok az kişi bilir. Arıza var.. zzzttt!

Türkler doğa olaylarının bir kurulu saat gibi çalıştığını inkâr ederler, ya da nasıl çalıştığına akıl erdiremezler, merak da etmezler. Okulda sınıf geçmek için ezberlerler, kopya çekerler. Durmadan bir inşallah(beklenti), maşallah (takdir) hezeyanıyla durumu idare ederler. Sen önce eşeğini sağlam kazığa bağla deyişine unuturlar takdirde ifrata kaçarlar. Oysa Newton’un kafasına düşen elma yere hep dikine ve aynı ivmeyle düşer/düşecektir. Bunun tersinin olabileceğini beklemek abestir. Aman kim bilmez bunu canım demeyin. Bilsek trafik kurallarının da, iş kazalarının da önüne bent çekeriz.. çekemiyoruz. Bunun arkasında olasılık hesaplarını bilememek, fizik ve biyolojik bilgi eksikliği mevcut. Zzzzttt!

Türkler öğrenme, bilme ve tanıma amaçlı seyahat de etmezler. Bu da aydınlanmacı toplumların bireylerine özgüdür. Bizler için neredeyse domuz eti yemek gibi bir şeydir bu durum. En iyisinden, bir muammadır. Ezici çoğunlukta Türkün seyahatleri, başka kentlerde bulunan akrabalarını dini bayramlarda ziyaret etmekten ibarettir ya da Ege’ye kaçıp plajda mandalar gibi yatmak, geceleri dışarıda yemek yemek ve gece kulüplerinde kalça sallamak, kafa sallamak, karı kesmek, yavru avlamak, gösterip de vermemekten ibarettir. Daha zengin ve eğitimli Türkler Avrupa’ya kaçar.. gitmez, kaçar. Neden bilmem ama öyle diyorlar. Havalı oluyor. Gidenler de harita kullanmaz. Kullanmaktan imtina eder… kullanmamak için elinden geleni ardına koymaz ama bakar olmuyor, zar zor bir harita edinir ve.. veeeee.. bunun ne kadar akılcı bir eylem olduğunu, yaşamı kolaylaştırdığını ayrımsar. Bir aydınlanma yaşar. Bir tebessüm dudaklarında titrer ve hemen kendisini diğer Türklerden ayıran yeni bir şey keşfeder. Birbirine tepeden bakmaya pek mahirdir Türkler.. horlamaya. (Bu yazının üslubunu da pek yadırgamazlar bu nedenle.. evet, bu tepeden bakan bir yazıdır, bu şekilde tepeden bakmak yanlış değildir ama harita kullanmanın erdemini yeni keşfedenin bakış açısından bir tepeden bakış yanlıştır.. çekişmedir, işlevsizdir, verimli değildir.)

Modernite, aydınlanmacı ekolün bir tezahürüdür ve şeklen yaşanmaz. Bir gerekliliktir, zorunluluktur. Bizde ise kremalı pasta gibi bir şeydir.. arzu nesnesidir. Gerçeküstü film “Arzunun Belirsiz Nesnesi” denli bir şeydir bile diyebilirim. Bizim modernitemizin gerçeküstü bir tarafı vardır ve aynı zamanda bir fantezidir. Modernite bizde akılcılık değildir.. hem de hiç. Gelenekle iç içe geçmiş bir tuhaflıktır. Japonlarınki gibi gelenekle iç içe geçmiş bir modernlik, bir bilim ve teknoloji şahikası olma durumu hiç ama hiç değildir. Gerilme, kasılma ve kopma raddesine gelme ama kopamamadır..  sinir harbidir!

Zzzzzztttt!

Eşref Alemdar



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder