Gidilebilse, ne çok iz
kalıyor geride.
'Belki zaman', diye düşünüyor adam:
'Zaman eksiltebilir birikeni'.
'Zaman eksiltebilir birikeni'.
…
Fugue XIII, Enis Batur
NE ÇOK İZ
1
Bazen yukarılara çıkıp şehri
seyrediyorum. En yukarıya… Yukarıdan bakınca, şehrin şarkısını anlamaya daha çok
yaklaşıyorum. Üzgün evlerin buruk çatılarında, damlarında, çekme katlarında
gizli hayatlar ve izler var. İşte, ihtiyatlı bir güvercin ailesinin, ne bileyim
bir meczubun belki, ya da gayrı resmi rüyalar âleminin gürültüsüz, sakin başlangıcı.
Aşağıya doğru, ağlayan bir köpeğin yaktığı ağıtta geziniyorum.
2
Çatılar arasındaki rüzgârlı geçişler,
uğultulu dehlizler, kıvrımlı metal ve plastik borular, yuvarlak antenler, yarısı
kırık dökük, yarısı hüzzam cam ve naylon kaplamalar, lime lime olmuş loş kiremitler,
belki sonra kullanılır diye oraya bir yere bırakılmış ve unutulmuş sandalye ve
tabure müsveddeleri, Bizans'ın neon martılarının beyaz izleri ve envai çeşit
hurda. Hepsinin anlatacak şeyleri var. Lâkin,
durup dinleyecek mecal de olmalı hani.
3
Yukarıdan bakınca her şey
tepetaklak oluveriyor. Kuşlar yerlerde, rüyalar gökyüzünde. Bir bacanın içine
girip oradan doğruca aşağılara… Yarısı dışarıda bir perdenin rüzgarına,
esintisine kapılıp komşu pencerenin pervazına, oradan başka bir aleme… Genişçe
ve insansız bir masanın baş köşesine kurulup oradan seyre dalmak sokakları. Yukarılarda
her şey biçimini kaybediyor. Biçim dediğin, zaten eski zaman nesnesi.
4
Biçim dedim de; bir
lokantanın müşteri bekleyen boş masaları gibi mesela, işte öyle yani, nasıl da
hürmetli, nasıl da vakur duruşları, içine sığmayan, içine hiç mi hiç sığmayan,
lâkin, bunu belli de etmemek için elinden geleni ardına koymayan düzgün,
şeffaf, tozlu, kurumsal masalar gibi. İşte
tam da öyle, o masalar gibi hissetmeli insan önce. O masalar gibi durmayı
bilmeli olduğu yerde. Yoksa anlamak zor.
5
İnsanlar çatı katındaki
evlerinin pencerelerine bile demir parmaklık yaptırıyorlar. Çünkü onlar da
biliyor ki, akşam üzerleri çatılardan çatılara aheste yürüyüşler yapan,
gezinen, arada bir başkasının terasında, damında durup soluklanan,
soluklanırken, çantasından çıkardığı kanyağı kafaya diken, sonra oradan da
giden, zaten sadece bunu yapmak için dolanıp duran meczuplar da vardır bu
şehirde. Ne mutlu bize ki vardır yani.
6
Bazen yukarılardan bir
yerden, hırpalanmış bir kuleden belki, çektiğim bir yerin fotoğrafını aylar sonra aynı yere gidip tekrar
çekiyorum. Mevsim kıştır belki. Bu yer, işte aylar önce durup fotoğrafını
çektiğim bu yer bembeyaz karın altındadır. Meczuplar dolanıp durur, bir iz arar
durur sokaklarda, çatılarda. Ve bir köpek sonsuza kadar havlayabilir orada. Bir
köpek diyorum, nasıl havlarsa sokağa, işte öyle.
Ender
Macun, Ağustos, 2018
endermacun@yhoo.ca
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder