Zındık Zamanlar - Eşref Alemdar - Sevdalım Hayat
Zındık Zamanlar - Eşref Alemdar

Zındık Zamanlar - Eşref Alemdar

Paylaş

 
Zındık Zamanlar

Yeterince maceraperest bir kadın eğer taşıyıcı anne olmayı kabul ederse Neanderthal bir bebeği klonlayabilir ve dünyaya getirebiliriz.
George M. Church
Harvard Üniversitesinde Kalıtım Profesörü
MIT’de Sağlık Bilimleri ve Teknoloji  Profesörü


Yukarıdaki sözlere göre, eğer elimizde Hz. İsa’nın yeterince kalıtım materyali varsa (var mı bilmiyorum),  onu hücresel düzeyde klonlayabilir ve gönüllü bir Maria Magdelena’ya yerleştirerek bir nevi yeniden diriltebiliriz. İsevilerin beklediği diriliş tipi bu mudur bilinmez ama teorik olarak artık bu mümkün.

Hz. İsa konusu bir yana, dirimbilimciler (biyolog) kalıtımın tüm yasalarından ve kalıtım materyallerinden yararlanarak Neanderthal ile Homo Sapiens türleri arasındaki farkları anlamaya çalışıyorlar. Öyle ki yeterince maceracı bir kadının rahminde bebek bir Neanderthal döllemeyi düşünecek denli ileriye gidiyorlar. Teknoloji, tarihöncesi döneminin bir insansısını diriltecek denli kudretli artık. Dirimbilimciler benzeri düşüncelerle soyu tükenmiş hayvanları da yeniden diriltmeyi denemek istiyorlar. Bunların arasında Dodo adlı tarih öncesi kanatsız bir kuş da var. Kocaman sevimsiz bir ördeğe benziyor.. ama kanatsız!

Kulağa tuhaf geliyor ancak bunlar dirimbilimcilerin üzerinde çalıştıkları ve gerçekleştirmek için tasarılar geliştirdikleri alanlar. Uygulamada olmaması için herhangi bir neden yok.. olacak.

Laboratuvarda üretilen yapay dirimler (yaşamlar) olağan artık. Var olmayan bir canlı evrimin dışında ortaya çıkarılabiliyor.. tasarlanarak. Yapay dirim, insana tanrısal bir sıfat addediyor. Bu tanrı her şeyi bilmiyor. Tasarlayarak, sınayarak, keserek, biçerek, öğrenerek yaratıyor.. Frankenstein’ları göze alarak.

Yapay dirimler konusu bir hayli ikircikli. İnsanın emekleme evresinde olduğu alanlarla da iç içe ve tabi yeni teknolojilerle de.. bilinç ve bilincin doğası, yapay zeka, makine bilinci, entropi, ölüm, din, ruh vs. Şurdan girelim: küçük olan, daha da küçük olan, küçücük olanın bilimde ayrı bir yeri var. Şeyler küçüldükçe yapısal değişimleri ve tabi oldukları yasalar da değişiyor. Parçacık fiziğinin en temel akla sığmaz yanı parçacıklar için ortaya attığı, modellediği ve kanıtladığı Kuantum yasalarının büyük şeyler için geçerli olmaması. Geçerliyse de henüz o geçerliliği saptıyor olamamız. Örneğin, sizinle tıpatıp aynı bedensel özellikleri ve yazgıyı haiz, tıpatıp aynı şeyleri an be an yaşayan bir ikizinizin olması ve onun bütün bunları sizden kilometrelerce uzaktayken yineliyor olması durumu, kuantum fiziğinde son derece olağanken Newton fiziğinde olanaksız. Bir atomu parçaladıkça atom altı parçacıklara ve onları da parçaladıkça temel parçacıklara ulaşıyorsunuz ve bunlar bilinen maddeden farklı özellikler taşıyor.. kendilerine özgüler. Hatta madde bile değiller. Aynı şeyler dirim bilimde de geçerli. Tek hücreli canlılara, virüslere indikçe yaşam nedir sorusu bir garabet halini alıyor ve bazı virüslerin canlı mı yoksa cansız mı olduğuna karar verilemiyor. Nedir canlı? Hala büyük bir soru. Yanıtı basit değil ama beylik sözlerle tanımlanıyor kendisi. Her canlı doğar büyür ve ölür ya da her canlı ölümü tadacaktır (Ankebut Suresi 57. Ayet). Bunların temelinde termodinamik biliminin temel yasalarından biri yatıyor. Bu yasaya göre her şey bozunmak, bozulmak zorunda. Yalnızca canlılar, göreli uzun ya da kısa bir süre evrenin bu temel yasasına itaatsizlik ederler ve gelişirler, gürbüzleşip serpilirler.. sonra da ürerler. Eşeyli ya da eşeysiz.. ürerler.. çoğalırlar. Bu varoluşsal itaatsizliklerini bebekleri de yapsın, bu yasaya nanik çeksin diye. Tabi ki o kadar uzun boylu değil ta ki ölene dek. Gelişmesinin doruk noktasına çıkan canlı için yaşlanma (bozunma) başlar. Termodinamiğin 2. yasasının temel kavramı olan entropi, canlıyı dize getirmek için kollarını sıvar.

Entropi bu evreni ölümlü kılan biricik yasadır ve günümüz dirimbilimi mistiklerin, dinlerin bize bu yasa çerçevesinde benimsettikleri “sonsuz yaşam öte dünyadadır, bu dünya öte dünyanın sınav odasıdır” söylemini sorgulamamız gerektiğine işaret ediyor. Yapay dirim alanı, olanaksız olanı tasarlamayı ve evriltmeyi amaçlıyor. Bu anlamda “yaşam Tanrı’nın bir tasarısı mıdır yoksa rastgele gelişen bir evrimin sonucu mudur” sorusunu da anlamsızlaştırmaya yelteniyor. İki yaklaşımı laboratuvarda birleştiriyor ve ölmeyen, ölmeyecek olan kendini sürekli olarak zenginleştirecek, yenileyecek, entropiye karşı çıkacak bir yapay yaşam şekillendirmeye çalışıyor. Bir yandan da nörologlar bilincin ne olduğunu araştırıyor. Bilinç canlıları mı özgüdür yoksa canlılardan bağımsız makinelerde de bilinç var edilip kendi kendine öğrenme yetisini kazanabilir mi? Şimdinin bilgisayar algoritmaları buna evet diyor ancak insan kadar çetrefil bir bilinç algoritma haline getirilebilir mi sorusunun yanıtı şimdilik bir muamma. Bilinçli canlı ile bilinçli makine kavramı ortaya böyle çıkıyor. Canlılar makinelere üstün gelecek gibi görünüyor. Kendini yenileyebilecek, ölüme meydan okuyacak bir canlı sürekli olarak entropiye meydan okumaya çalışarak yıpranarak, tamir edilerek bir ömür süren makineden üstün olacak.. velev ki makine yapıldığı malzemeyi yenileyebilme yolunu yani entropiye karşı çıkma evrimi geçirmesin. O halde de canlıdan bir farkı kalmıyor. Mekanik bir canlı kavramı gündeme geliyor. Tamam doğurmayacaklar! Canlılar entropiye meydan okuyan varlıklardır. Kendini yenileyen bir malzemenin cansız olması durumu felsefi alanda da sorular doğuruyor. Peki ya sanal ortamdaki bilinç. O da sanal ortamdan nasıl kaçacağının derdinde olacaktır herhalde. Canlı nedir? Bilinç nedir? İnsan Sonrasına hazır mıyız?

Zındık zamanlardayız.

Eşref Alemdar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder