Osmanlı
Hinterlandı bizim doğal kültür mirasımızdır. Nasıl İspanyol kültürüne bağlı
ülkeler arasında doğal bir kültür alışverişi varsa, nasıl Almanca konuşan
ülkeler, birbirlerine bir kültür ilişkisiyle bağlıysa, bizim de Osmanlı
geçmişimizden kaynaklanan ilişkilerimiz, doğal hareket çevremizdir. Aynen eski
akrabalarını bulan bir aile gibi…
Asya’nın
derinliklerinden “Balkan kırlarının hür havası”na uzanan coğrafyada kendimizi
rahat hissediyoruz. Çünkü aynı masalları, aynı efsaneleri paylaşıyoruz…
Yemeklerimiz, müziklerimiz, el işaretlerimiz birbirine benziyor.
Bir
İrlandalıyla kuramadığımız ortak anlayışı, bir Özbek’le ve Anadolu’dan göç
etmiş bir Rum’la kolayca paylaşıyoruz.
Bosna-Hersek’te
ölü oğlunun başında ağlayan ananın ağıdı, Azerbaycan’daki ağıtlara benziyor.
İkisinde de aynı yakıcı ve arkaik feryat var. Bütün bunlar bizi doğal bir
beraberliğe götürüyor.
Uzun
sürgün yıllarından sonra Rusya’ya dönen Dostoyevski; “İnsan eski terliklerini
nasıl kolayca ayağına geçirirse, o kadar doğal ve rahat bir şekilde girdim
Rusya’ya” der.
Bizim
için de Osmanlı Hinterlandı’yla ilişkiye geçmek, eski terliklerimizi ayağımıza
geçirmek kadar kolay ve doğal bir davranıştır. Ama bu sadece kültür boyutunda
böyledir.
İşin
politik ve ekonomik yönü tehlikelerle doludur. Kültür ilişkisi sonucunda
Türkiye’nin Osmanlı Hinterlandı’na taşıyacağı anlayış Mustafa Kemal’in laik ve
yayılmacı emeller taşımayan siyaseti olmalıdır.
Bundan ötesi, aynen Enver Paşa’nın ham hayalleri gibi, bilinmeyen
karanlık sulara yelken açmak gibidir.
Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder