Oğlum...
Sonra düşünüyorum. Sen benim değilsin, karnımda uyurken bile değildin. Sadece ömürlük emanetimsin, taşımaktan yüksünmediğim en ağır yükümsün.
Pastasında
tamı tamına 3 mum yanan küçük adam. Kim bilir kaç anne oğluna seslendi
“Oğluuuum”, kaç anne mektup yazdı “Sevgili Oğlum”, kaç anne her gün içinden
fısıldadı “Canım Oğlum”. Ben de söylüyorum işte;
Oğlum!
Sana ne
söylesem bilmem ki, bu yaşımdan senin yaşına? “Dünya acımasız bir yer,
adaletsiz, kötü, yaşaması zor.” desem. “Hele ki doğduğun toprakların suları,
yoksulluğa, cehalete, kine ve kavgaya akıyor.” desem. Demez misin bana, “Peki
neden getirdin beni buraya?” diye? O zaman, “Her şeye rağmen yaşamak güzel,
sevmek, gülmek, şarkı söylemek, yüzmek, dans etmek” desem… “Bunları hangi
dünyada yapacağım?” demez misin? Dersin oğlum. Diyeceksin. Ben de dedim.
Dünya
gittikçe kirleniyor diyorlar. Hayır. Dünya sadece çocukken temiz. Çünkü
çocukken gözlerinin içine bakarsın birinin hiç çekinmeden, çocukken pat diye
söylersin “istemiyorum” diye, çocukken sarılmak istersen sarılırsın, itmek
istersen itersin. Sevdiğin de anlaşılır sevmediğin de. İstediğin de anlaşılır
istemediğin de. Çünkü küçük yüreğin henüz tüm duyguların saflığı ve açlığı
içindedir. Karpuzun yarım ay dilimini ortadan ısırdığında yanağından süzülen
şerbettir hayat. Taa aya gittiğini sandığın sabun köpüğü baloncuğu. Koşarken
bir çitadan hızlı sanırsın kendini, çevirdiğin pedal o en sevdiğin trenden bile
hızlı, mırıl mırıl okuduğun kitaplarda en güzel hikâyeyi sen anlatırsın.
Korkarsın hiç
utanmadan. İlk kez duyduğun havai fişek sesinden, koluna konan kara tombul sinekten,
sana doğru kocaman seslerle bir şeyler söyleyen kocaman insanlardan. Ama en çok
bensizlikten. Uyandığında kokumu bulamamaktan, yanından ayrıldığımda geri
dönmeyeceğimden. Her seferinde bulursun, her seferinde geri gelirim, başını
göğsüme sokar, yanağındaki yaşı nefesime katarım. Ama her seferinde gene
korkarsın.
Ben de
korkarım. Ya hasta olursan? Ya düşersen? Ya canın yanarsa? Ya kaybolursan? Ya
başına kötü şeyler gelirse? Ya gözyaşın acıyla akarsa? Ya mutsuz olursan? Ya
soruların cevapsız kalırsa ya da soracak hiç sorun olmazsa? Ya’lar bitmez. Hele
gece oldu mu, tüm kötücül pimpirikli periler benimle dalga geçer. Kim bilir kaç
kez yanına gelir nefesini dinlerim. Saçlarını öper, dualar üflerim. Gözyaşım
akar, “çok seviyorum seni” derim. İnsan ne çok şeye diyor bunu. Başka bir tabir
olmalı.
Her
öğrendiğin kelime, saydığın her rakam, çizdiğin her çizgi, bir şişenin kapağını
açabilmen, hatta daha iyi koşman bile gurur verir. Daha da büyü isterim.
Dörtnala koşan atlar gibi ileriye bakarız. Ama sonra sarsılırım. Daha dün sütüm
olmadan doymayan sen bugün çikolatalı süt istiyorsun benden. Dün mayalı
poğaçalar gibi tombul ayaklarının üstüne basamıyordun, şimdi düzleşti aynı
bizim gibi. Koşuyorsun, zıplıyorsun hiç bitmeyen bir coşkuyla. Saçlarını kaç
kez kestim, ilk seferinde çok ağlamıştım sonra alıştım. İlk dişinin yumuşak
damağını yaran arsız sivriliğini hatırlıyorum, şimdi fındık bile yiyorsun kırt
kırt. İlk kez “anne” dediğinin üzerinden aylar geçti. Şimdi “sii siiyoyum anne”
diyorsun.
Daha da
büyüyeceksin. Okumayı sökecek, kalemleri tüketecek, bisikletten düşecek,
kavgalara tutuşacaksın. Her sene pantolonlarının boyu kısalacak. Aşık
olacaksın, o kız uzattığın silgiyi almayacak, hırsla dudağın bükülecek. Yıllar
geçecek, okullar bitecek. Düşüneceksin, tartışacaksın, çatışacaksın, kabul
etmeyeceksin. Seveceksin, nefret edeceksin, özleyeceksin, pişman olacaksın,
affedeceksin. Büyüyeceksin oğlum. Bildiğin koca adam olacaksın. Umarım ki sen
de baba olacaksın. Benim kokumdan daha çok sevdiğin kokular olacak. Bugün
yanımdan ayrılmazken, yarın yanıma gelmekten sıkılacaksın. Senin için çok şey
değişecek. Kimi yadırgayacaksın hatta yargılayacaksın, kimi öyle kızacaksın ki belki
yüzümü görmek istemeyeceksin.
Ama benim
için hiçbir şey değişmeyecek. Karnımı boydan boya kesip, vücutlarımızı
ayırdıkları an, tül yanağını yanağıma değdirmiştim. O an kanıma yayılan sevgi
hiç değişmeyecek mesela. Küçük başını ellerimle sarıp göğsüme bastırdığım zaman
verdiğim söz hiç değişmeyecek. Seni hep korumalıyım. Seni her tehditten, her
kötülükten, her karanlık ihtimalden sakınmalıyım. Senin için hep iyi olanı
yapmalıyım. Seni hep sevmeliyim.
Oğlum.
Her bir
hücrenin, bütün parmaklarının, saçlarının her bir kökünün, vücudunu saran tüm
kasların, kemiklerin, sinirlerin, hâlâ ürkek atan kalbinin benim canımdan,
benim bedenimden var olduğunu düşününce, biraz kibirleniyorum. Sonra
düşünüyorum. Sen benim değilsin, karnımda uyurken bile değildin. Sadece ömürlük
emanetimsin, taşımaktan yüksünmediğim en ağır yükümsün. Senin benden olman neyi
değiştirir, ben senin bu dünyaya katılman için bir araçtım sadece. O yüzden
seni sevmek, saygı duymak, kabul etmek, korumak, bildiğim her şeyi öğretmek,
bilmediklerimi de senin için öğrenmekten başka bir şey yapamam. Yorulsam da bıksam da yaşamaktan vazgeçemem.
Çünkü ben senin annenim. Sana söyleyeceğim, anlatacağım, öğreteceğim, yazacağım
çok şey var. Ama mektuba biraz ara verelim, 4. mumda devam ederiz ne dersin?
Sağlık
diliyorum önce, sonra coşkulu, meraklı, mutlu, dingin ve de masmavi bir yaş ve
bir ömür…
Doğum günün kutlu olsun, OĞLUM…
Hande Çiğdemoğlu
Pastasında
tamı tamına 3 mum yanan küçük adam. Kim bilir kaç anne oğluna seslendi
“Oğluuuum”, kaç anne mektup yazdı “Sevgili Oğlum”, kaç anne her gün içinden
fısıldadı “Canım Oğlum”. Ben de söylüyorum işte;
Oğlum!
Dünya
gittikçe kirleniyor diyorlar. Hayır. Dünya sadece çocukken temiz. Çünkü
çocukken gözlerinin içine bakarsın birinin hiç çekinmeden, çocukken pat diye
söylersin “istemiyorum” diye, çocukken sarılmak istersen sarılırsın, itmek
istersen itersin. Sevdiğin de anlaşılır sevmediğin de. İstediğin de anlaşılır
istemediğin de. Çünkü küçük yüreğin henüz tüm duyguların saflığı ve açlığı
içindedir. Karpuzun yarım ay dilimini ortadan ısırdığında yanağından süzülen
şerbettir hayat. Taa aya gittiğini sandığın sabun köpüğü baloncuğu. Koşarken
bir çitadan hızlı sanırsın kendini, çevirdiğin pedal o en sevdiğin trenden bile
hızlı, mırıl mırıl okuduğun kitaplarda en güzel hikâyeyi sen anlatırsın.
Korkarsın hiç
utanmadan. İlk kez duyduğun havai fişek sesinden, koluna konan kara tombul sinekten,
sana doğru kocaman seslerle bir şeyler söyleyen kocaman insanlardan. Ama en çok
bensizlikten. Uyandığında kokumu bulamamaktan, yanından ayrıldığımda geri
dönmeyeceğimden. Her seferinde bulursun, her seferinde geri gelirim, başını
göğsüme sokar, yanağındaki yaşı nefesime katarım. Ama her seferinde gene
korkarsın.
Ben de
korkarım. Ya hasta olursan? Ya düşersen? Ya canın yanarsa? Ya kaybolursan? Ya
başına kötü şeyler gelirse? Ya gözyaşın acıyla akarsa? Ya mutsuz olursan? Ya
soruların cevapsız kalırsa ya da soracak hiç sorun olmazsa? Ya’lar bitmez. Hele
gece oldu mu, tüm kötücül pimpirikli periler benimle dalga geçer. Kim bilir kaç
kez yanına gelir nefesini dinlerim. Saçlarını öper, dualar üflerim. Gözyaşım
akar, “çok seviyorum seni” derim. İnsan ne çok şeye diyor bunu. Başka bir tabir
olmalı.
Her
öğrendiğin kelime, saydığın her rakam, çizdiğin her çizgi, bir şişenin kapağını
açabilmen, hatta daha iyi koşman bile gurur verir. Daha da büyü isterim.
Dörtnala koşan atlar gibi ileriye bakarız. Ama sonra sarsılırım. Daha dün sütüm
olmadan doymayan sen bugün çikolatalı süt istiyorsun benden. Dün mayalı
poğaçalar gibi tombul ayaklarının üstüne basamıyordun, şimdi düzleşti aynı
bizim gibi. Koşuyorsun, zıplıyorsun hiç bitmeyen bir coşkuyla. Saçlarını kaç
kez kestim, ilk seferinde çok ağlamıştım sonra alıştım. İlk dişinin yumuşak
damağını yaran arsız sivriliğini hatırlıyorum, şimdi fındık bile yiyorsun kırt
kırt. İlk kez “anne” dediğinin üzerinden aylar geçti. Şimdi “sii siiyoyum anne”
diyorsun.
Daha da
büyüyeceksin. Okumayı sökecek, kalemleri tüketecek, bisikletten düşecek,
kavgalara tutuşacaksın. Her sene pantolonlarının boyu kısalacak. Aşık
olacaksın, o kız uzattığın silgiyi almayacak, hırsla dudağın bükülecek. Yıllar
geçecek, okullar bitecek. Düşüneceksin, tartışacaksın, çatışacaksın, kabul
etmeyeceksin. Seveceksin, nefret edeceksin, özleyeceksin, pişman olacaksın,
affedeceksin. Büyüyeceksin oğlum. Bildiğin koca adam olacaksın. Umarım ki sen
de baba olacaksın. Benim kokumdan daha çok sevdiğin kokular olacak. Bugün
yanımdan ayrılmazken, yarın yanıma gelmekten sıkılacaksın. Senin için çok şey
değişecek. Kimi yadırgayacaksın hatta yargılayacaksın, kimi öyle kızacaksın ki belki
yüzümü görmek istemeyeceksin.
Ama benim
için hiçbir şey değişmeyecek. Karnımı boydan boya kesip, vücutlarımızı
ayırdıkları an, tül yanağını yanağıma değdirmiştim. O an kanıma yayılan sevgi
hiç değişmeyecek mesela. Küçük başını ellerimle sarıp göğsüme bastırdığım zaman
verdiğim söz hiç değişmeyecek. Seni hep korumalıyım. Seni her tehditten, her
kötülükten, her karanlık ihtimalden sakınmalıyım. Senin için hep iyi olanı
yapmalıyım. Seni hep sevmeliyim.
Oğlum.
Sağlık
diliyorum önce, sonra coşkulu, meraklı, mutlu, dingin ve de masmavi bir yaş ve
bir ömür…
Doğum günün kutlu olsun, OĞLUM…
illüstrasyon: ionera design |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder