Üç Mum - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Üç Mum - Hande Çiğdemoğlu

Üç Mum - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş


Oğlum...
Sonra düşünüyorum. Sen benim değilsin, karnımda uyurken bile değildin. Sadece ömürlük emanetimsin, taşımaktan yüksünmediğim en ağır yükümsün.



Üç Mum


Pastasında tamı tamına 3 mum yanan küçük adam. Kim bilir kaç anne oğluna seslendi “Oğluuuum”, kaç anne mektup yazdı “Sevgili Oğlum”, kaç anne her gün içinden fısıldadı “Canım Oğlum”. Ben de söylüyorum işte;  

 Oğlum!

Sana ne söylesem bilmem ki, bu yaşımdan senin yaşına? “Dünya acımasız bir yer, adaletsiz, kötü, yaşaması zor.” desem. “Hele ki doğduğun toprakların suları, yoksulluğa, cehalete, kine ve kavgaya akıyor.” desem. Demez misin bana, “Peki neden getirdin beni buraya?” diye? O zaman, “Her şeye rağmen yaşamak güzel, sevmek, gülmek, şarkı söylemek, yüzmek, dans etmek” desem… “Bunları hangi dünyada yapacağım?” demez misin? Dersin oğlum. Diyeceksin. Ben de dedim.

Dünya gittikçe kirleniyor diyorlar. Hayır. Dünya sadece çocukken temiz. Çünkü çocukken gözlerinin içine bakarsın birinin hiç çekinmeden, çocukken pat diye söylersin “istemiyorum” diye, çocukken sarılmak istersen sarılırsın, itmek istersen itersin. Sevdiğin de anlaşılır sevmediğin de. İstediğin de anlaşılır istemediğin de. Çünkü küçük yüreğin henüz tüm duyguların saflığı ve açlığı içindedir. Karpuzun yarım ay dilimini ortadan ısırdığında yanağından süzülen şerbettir hayat. Taa aya gittiğini sandığın sabun köpüğü baloncuğu. Koşarken bir çitadan hızlı sanırsın kendini, çevirdiğin pedal o en sevdiğin trenden bile hızlı, mırıl mırıl okuduğun kitaplarda en güzel hikâyeyi sen anlatırsın.

Korkarsın hiç utanmadan. İlk kez duyduğun havai fişek sesinden, koluna konan kara tombul sinekten, sana doğru kocaman seslerle bir şeyler söyleyen kocaman insanlardan. Ama en çok bensizlikten. Uyandığında kokumu bulamamaktan, yanından ayrıldığımda geri dönmeyeceğimden. Her seferinde bulursun, her seferinde geri gelirim, başını göğsüme sokar, yanağındaki yaşı nefesime katarım. Ama her seferinde gene korkarsın.

Ben de korkarım. Ya hasta olursan? Ya düşersen? Ya canın yanarsa? Ya kaybolursan? Ya başına kötü şeyler gelirse? Ya gözyaşın acıyla akarsa? Ya mutsuz olursan? Ya soruların cevapsız kalırsa ya da soracak hiç sorun olmazsa? Ya’lar bitmez. Hele gece oldu mu, tüm kötücül pimpirikli periler benimle dalga geçer. Kim bilir kaç kez yanına gelir nefesini dinlerim. Saçlarını öper, dualar üflerim. Gözyaşım akar, “çok seviyorum seni” derim. İnsan ne çok şeye diyor bunu. Başka bir tabir olmalı.

Her öğrendiğin kelime, saydığın her rakam, çizdiğin her çizgi, bir şişenin kapağını açabilmen, hatta daha iyi koşman bile gurur verir. Daha da büyü isterim. Dörtnala koşan atlar gibi ileriye bakarız. Ama sonra sarsılırım. Daha dün sütüm olmadan doymayan sen bugün çikolatalı süt istiyorsun benden. Dün mayalı poğaçalar gibi tombul ayaklarının üstüne basamıyordun, şimdi düzleşti aynı bizim gibi. Koşuyorsun, zıplıyorsun hiç bitmeyen bir coşkuyla. Saçlarını kaç kez kestim, ilk seferinde çok ağlamıştım sonra alıştım. İlk dişinin yumuşak damağını yaran arsız sivriliğini hatırlıyorum, şimdi fındık bile yiyorsun kırt kırt. İlk kez “anne” dediğinin üzerinden aylar geçti. Şimdi “sii siiyoyum anne” diyorsun.

Daha da büyüyeceksin. Okumayı sökecek, kalemleri tüketecek, bisikletten düşecek, kavgalara tutuşacaksın. Her sene pantolonlarının boyu kısalacak. Aşık olacaksın, o kız uzattığın silgiyi almayacak, hırsla dudağın bükülecek. Yıllar geçecek, okullar bitecek. Düşüneceksin, tartışacaksın, çatışacaksın, kabul etmeyeceksin. Seveceksin, nefret edeceksin, özleyeceksin, pişman olacaksın, affedeceksin. Büyüyeceksin oğlum. Bildiğin koca adam olacaksın. Umarım ki sen de baba olacaksın. Benim kokumdan daha çok sevdiğin kokular olacak. Bugün yanımdan ayrılmazken, yarın yanıma gelmekten sıkılacaksın. Senin için çok şey değişecek. Kimi yadırgayacaksın hatta yargılayacaksın, kimi öyle kızacaksın ki belki yüzümü görmek istemeyeceksin.

Ama benim için hiçbir şey değişmeyecek. Karnımı boydan boya kesip, vücutlarımızı ayırdıkları an, tül yanağını yanağıma değdirmiştim. O an kanıma yayılan sevgi hiç değişmeyecek mesela. Küçük başını ellerimle sarıp göğsüme bastırdığım zaman verdiğim söz hiç değişmeyecek. Seni hep korumalıyım. Seni her tehditten, her kötülükten, her karanlık ihtimalden sakınmalıyım. Senin için hep iyi olanı yapmalıyım. Seni hep sevmeliyim.

Oğlum.

Her bir hücrenin, bütün parmaklarının, saçlarının her bir kökünün, vücudunu saran tüm kasların, kemiklerin, sinirlerin, hâlâ ürkek atan kalbinin benim canımdan, benim bedenimden var olduğunu düşününce, biraz kibirleniyorum. Sonra düşünüyorum. Sen benim değilsin, karnımda uyurken bile değildin. Sadece ömürlük emanetimsin, taşımaktan yüksünmediğim en ağır yükümsün. Senin benden olman neyi değiştirir, ben senin bu dünyaya katılman için bir araçtım sadece. O yüzden seni sevmek, saygı duymak, kabul etmek, korumak, bildiğim her şeyi öğretmek, bilmediklerimi de senin için öğrenmekten başka bir şey yapamam.  Yorulsam da bıksam da yaşamaktan vazgeçemem. Çünkü ben senin annenim. Sana söyleyeceğim, anlatacağım, öğreteceğim, yazacağım çok şey var. Ama mektuba biraz ara verelim, 4. mumda devam ederiz ne dersin?

Sağlık diliyorum önce, sonra coşkulu, meraklı, mutlu, dingin ve de masmavi bir yaş ve bir ömür…

 Doğum günün kutlu olsun, OĞLUM…

Hande Çiğdemoğlu

illüstrasyon: ionera design

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder