Athos Dağı’nda Bir Gece - Zülfü Livaneli - Sevdalım Hayat
Athos Dağı’nda Bir Gece - Zülfü Livaneli

Athos Dağı’nda Bir Gece - Zülfü Livaneli

Paylaş
Athos Dağı’nda Bir Gece

Bu yazıyı, dünyanın en ilginç yerlerinden biri olan Athos Dağı’ndan yazıyorum. Yalçın kayalıkların zirvesine kartal gibi tünemiş, Simone Petra manastırındayım. Kaldığım odanın önünde tahta bir balkon var. Ama insan aşağı bakmaya korkuyor: inanılmaz bir yükseklik. En dipte Ege Denizi’nin çırpındığını görebiliyorsunuz. Yüzlerce yıl önce yalçın kayalıkların tepesine bu yedi katlı manastırı oturtmak için çok eziyet çekilmiş olmalı.
Kim bilir kaç kişi öldü bu uğurda?

Athos Dağı’na geldiğimiz ilk gün Xenephondos Manastırı’nda kaldık. Deniz kıyısına kurulmuş olan bu binyıllık manastıra ulaşmak çok daha kolaydı elbette. İlk gelişte bizi iskeleye kadar inmiş olan ak saçlı ak sakallı Baş Rahip Alex karşıladı. Kabul edildiğimiz salonda Türk lokumu, Türk kahvesi ikram ettiler. Yemekleri keşişlerle birlikte yedik ve kilisedeki ibadet törenlerinin bir bölümüne katıldık. İkinci gün şimdi bulunduğumuz Simone Petra Manastırı’na geldik.

Ortodokslarca kutsal kabul edilen Athos Dağı, Yunanistan içinde özerk bir bölge. Özel izinle ve sadece deniz yoluyla ulaşabiliyorsunuz bu dağa. Tekneden indikten sonra da iki üç saatlik zorlu yürüyüşler başlıyor. Dağdaki yirmi büyük manastırda üç bin keşiş yaşamakta. İşin en ilginç yanlarından biri de bu bölgeye kadınların girmesinin yasak oluşu. Bin yıldır hiç bir kadın ayağı basmamış bu bölgeye.

Bizim Aynaroz olarak bildiğimiz Agionoros bölgesine, Osmanlı iradesi döneminde de dinsel özgürlük tanınmış. Osmanlılar, hiç kadın girmeyen bu dağdaki keşişlerin ibadetlerine, inanç ve geleneklerine müdahale etmemişler. Kutsal dağ, Osmanlılar sayesinde Roma Katolik Kilisesi’nin etkisinden ve birleşme baskısından kurtulabilmiş. Bu yüzden olsa gerek; manastırlarda konukları Türk kahvesi ve lokumla karşılıyorlar.

Zülfü Livaneli 

(Ekim 2000)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder