Tembellik Hakkı - Hilal Çetinkaya - Sevdalım Hayat
Tembellik Hakkı - Hilal Çetinkaya

Tembellik Hakkı - Hilal Çetinkaya

Paylaş
Katılımcı: Hilal Çetinkaya

Tarih:  05.04.2018

Kitap: Tembellik Hakkı/ Paul Lafargue

Çağrışım:
Gözlemlerimden çıkardığım sonuca göre, işlere heyecanla başlamanıza ve iyi niyetinize rağmen, çalışkan bir mizaca sahip değilsiniz. Bu şartlar dahilinde kızımla birlikte hayat gemisine binebilmeniz için size dışardan destek gerekecek” diyordu mektubunda Marx. Lafargue da bu satırlardan daha sonra yazıyordu Tembellik Hakkı’nı.

Peki ya “çalışkan olmak” neyi gerektiriyordu? Gününün büyük bir kısmını çalışmaya ayırmak kişiye bir nevi erdemlilik hissi mi kazandırıyordu? Kendi ilgi alanlarına, sevdiklerine zaman ayırmaktan mahrum kalan kişi kim için, ne için çalışıyordu? Herkes yaşadığı topluma bir miktar iş borçluydu elbet. Fakat bunu, bireyselliğinin farkındalığı ile özgürlüğünü elden bırakmadan yapmalıydı. Yapmalıydı ki kişi hem kendi ihtiyaçlarını karşılasın hem de herkes uygar bir yaşamın keyfini sürsün.

Çalışmanın kutsanmasının delilik olduğunu savunan Lafargue kendilerini, eşlerini ve çocuklarını sanayi baronlarına teslim eden işçilere sesleniyor kitabın ikinci bölümünde:
-‘Çalışın, gece gündüz çalışın; çalışarak sefaletinizi arttırıyorsunuz ve sefaletiniz yasa gücüyle size iş dayatmaktan bizi men ediyor. Çalışmanın yasal olarak dayatılması ,’fazla zahmetlidir, çok şiddet gerektirir ve fazla gürültü patırtı yaratır; açlık ise tersine ,yalnızca huzurlu, sessiz, bitmek bilmez bir baskı oluşturmakla kalmaz ,çalışmanın ve sanayinin en doğal saikiymiş gibi ,en güçlü çabaları kışkırtır.’ Çalışın, çalışın toplumsal serveti büyütmek için çalışın.(syf.24)

Kendi gücünün bilincinden uzak  işçilerin çalışmaya olan bu tutkusunu yenmenin gerekliliğine vurgu yaparken devamında  o işçilerin nasıl da ‘kendi ürettikleri malları tüketmeye mecbur bırakıldığının kanıtına’ sürüklüyor bizi. Tüketim toplumlarına karşı çıkışın yansımasına şahitlik ediyorsunuz. Bugünlerde bunun en belirgin ayak izlerini ‘minimalist yaşam felsefesi’ diye adlandırılan akımın sürekli dile getirilmesinde görebiliriz. Daha fazlası, daha iyisi, en son modeli derken bizi bunları almamıza iten tüketme duygusunun bize fazla mesai ve bağımlılık olarak geri dönüşü yaklaşık bir buçuk asır öncesinden çığlıklarını duyuruyor kulak verene.

Lafargue neredeyse kitabın bütününde ‘ne yapalım dünyanın düzeni böyle ‘ cilere karşı inatla tembelliğin bir hak olduğunu, çalışmaya olan hayranlığın sona erdirilmesi gerektiğini söylüyor. Öte yanda Bertrand Russell “Çalışmak abartılmış bir erdemdir.” diye aylaklığa övgüler diziyor. Umutsuz ütopyalar yaratmıyorlar sadece çalışma süreleri azaltılarak üretim için verimin ve yaratıcılığın artacağına, insana özgürlük kazandıracağına dair düzeni aydınlatacak fener tutuyorlar.

“Çalışma dogmasının serseme çevirdiği proleterler, kıskanç bir özenle sizden gizlenen bu filozofların sözlerini işitiyor musunuz? Para karşılığı emeğini satan bir yurttaş köle mertebesine düşer; yıllarca hapsi hak eden bir suç işler.”(syf.64)

O halde daha çok çalışmak değil daha akıllı çalışmakla, bedenen ve ruhen tükenmeden bizlere dayatılan şeylerden uzak performansımızı açığa çıkarmalı. Sevdiğimiz işleri yapmaktan mahrum kalmadan özgürlüğümüzü de sahiplenip hayatı güzel ve yaşanmaya değer kılmalı.

Hilal Çetinkaya 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder