Helvamı O Kaşıklarla Yemesinler! - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Helvamı O Kaşıklarla Yemesinler! - Hande Çiğdemoğlu

Helvamı O Kaşıklarla Yemesinler! - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

 Helvamı O Kaşıklarla Yemesinler!
Sanırım bir rüyadayım. Çünkü uçuyorum. Hem de kırmızı saplı bir paspasın üstünde. Aynı uçan süpürgenin üstündeki cadılar gibi. Tabi ki ben o kadar çirkin değilim. Sadece sabah halıları sildiğim için saçlarım dağılmış ve terim enseme yapışmış. Gerçi halıyı da bir su sildim, annem duysa tefe koyar. “Üç sudan az silinen halıya, halı diye basma” demez miydi hep. Neyse annemi boş verelim şimdi, uçuyorum yahu. Dağların ovaların üstünden geçiyoruz. Rüzgârla birlikte paspasın mavi püsküllerinden yüzüme buram buram çamaşır suyu kokusu geliyor. Öyle muhteşem bir koku ki başımı döndürüyor. Duyduğum hazzı tarif edemem, altımdan geçen denizli, dağlı, ormanlı, nehirli manzaraya bile bakmaya ihtiyaç duymuyorum.

Derken üstümüzden koca bir şey geçiyor. Uçak olsa gerek diyorum ama gözlerime inanamıyorum. Bu 5000 Watt’lık bir elektrik süpürgesi. Nereden mi biliyorum? Kulakları sağır edecek o “fa” sesi ancak bu kadar güçlü bir makineden çıkar. Hem güçlü, güçsüz, toz torbalı ya da su hazneli nasıl olursa olsun bütün elektrik süpürgeleri, fa notasına karşılık gelen o muhteşem sesi çıkarır. Uçak hızla yanımızdan geçip gidiyor. Arkasında bıraktığı temiz ve beyaz ize hayranlıkla bakıyorum.

Bu arada, paspas hızla inişe geçiyor. Köpükten gölün üstüne usulca konuyoruz. Bir hamlede paspastan iniyorum. Üstünde kayarak yürüdüğüm bu yoğun beyazlığın, mis kokulu çamaşır deterjanı köpükleri olduğunu anlıyorum. Ama jel olanlardan değil, babaannemin sobanın üstünden aldığı güğümdeki kaynar suyu boşalttığı leğende oluşanlardan. Hani şu elini poşete daldırıp bir avuç atıp, oklavayla karıştırıp köpürttüğü toz deterjan.  Elimle köpükleri avuçlayıp yemek istiyorum.

Sahi karnım nasıl da acıkmış. Ama işin ortasında yemek olmaz. Lavabolar ovulacak, balkonlar yıkanacak. Of daha camlar bile silinmedi. Benim ne işim var burada? İçimi müthiş bir huzursuzluk kaplıyor. Günaha girdiğimde hep böyle olurum. Kuran kursu hocamız ne diyordu, “temizlik imandan gelir”. Hemen üç kulhü bir elham okuyorum.

Daha “âmin” demeden köpüklerin içinden bir tekne yükseliyor. Denizaltı teknesi herhalde diyorum, dipten çıktığına göre. Etrafını kaplayan kıvırcık bulaşık telleri pırıl pırıl parlıyor. İçinde bulaşık süngerlerinden oluşan bir kaptan köşkü, sık uçlu fırçadan da bir direk var. Hayatımda gördüğüm en güzel tekne. Etrafındaki tellere dokunup var gücümle bir şeyleri ovmak istiyorum. Çaydanlık olur ne bileyim dibi yanmış tencere, olmadı ocak.

Köpüklerin üstünden tekneye doğru koşmaya çalışıyorum, olmuyor. Hızla sıçrayıp batmayı başarıyorum sonunda. Ve tüm gücümle yüzüyorum tekneye doğru. Köpükleri yaran avuçlarım karıncalanıyor. O tellere mutlaka dokunmalıyım. Ayağıma bir şeyler takılıyor, ilerleyemiyorum. Onlarca sarı toz bezi ayağıma dolanmış. Ne kadar yumuşak ne kadar kavrayıcılar. Bu bezler dünyanın bütün kirlerini bir hamlede toparlayabilir. Sonra suyla kiri akıtıp beyaz sabunla iki su yıkadın mı hoop eskisi gibi olurlar.

Gittikçe uzaklaşan teknenin parlak bulaşık tellerinden vazgeçip sırt üstü yatıyorum köpüklerin üstünde. Bacaklarımı kaldırıp sarı toz bezlerine dokunmaya çalışıyorum. Ama köpükler gittikçe seyreliyor, suya gömülüyorum. Çırpındıkça daha da batıyorum. Su ne kadar da sıcak. Gözlerimi kapatıyorum. Başım köpüklü suya giriyor, nefes alamıyorum. Aklıma rahmetli kayınvalidemi ilk kez gördüğüm gelin hamamı geliyor. Evde defalarca keselenmiştim hamama gitmeden önce. Beni orada da keseleyip hiç kir çıkmadığını gördüklerinde saçlarımı sabunlayıp başımdan aşağı peş peşe tenimi cayır cayır yakan suları dökmüşlerdi. Annemin omuzları gururla yukarı kalkmıştı. Ama ben nefes alamamıştım. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Neyse ki tertemiz bir suda boğulacağım. Bununla avunuyorum…

Ama aklıma çocuklarım düşüyor. Oğlan tırnaklarını doğru düzgün kesemiyor, kızı kendi haline bıraksam nevresimini Allah bilir on beşte bir değiştirir. Maazallah hastalık kapacaklar. Hayır ölmemeliyim. Babaları desen ben demeden üstünü çıkarmaz eve gelince. O kim bilir nerelere oturduğu pantolonuyla caanım koltuklarıma oturur, pis çoraplarıyla nemi gitmemiş halılarıma basar, marketin fareli böcekli reyonundan aldığı malzemeleri yıkamadan bembeyaz buzdolabıma sokar. Dışarının tüm pisliği, mikrobu pür-i pak evime giremez, girmemeli! Hayır ölmemeliyim.

Hem daha perdeleri yıkamadım, cenazeme gelen konu komşunun ağzına laf mı vereyim? Hiç olmazsa misafir tabaklarını dolaptan çıkarıp yıkasaydım, çatal kaşığı parlatsaydım. Helvamı o kaşıklarla yemesinler. Allah’ım ne olur ölmeyeyim. Öleceksem de bana biraz zaman ver, daha evde yapılacak çok işim var.

Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder