İnsancıklar
Dedi ki: “Senin en büyük hatan insanlara fazla güvenmen.”
En iyi arkadaşlarımdan biriydi.
Yıllarını İstanbul’un sanat, medya ve iş çevrelerinde geçirmiş,
deyim yerindeyse insan sarrafı olmuş bir dosttu.
Karşılaştığı her insanın hikâyesiyle, kuşkularıyla, zayıf ve güçlü
yanlarıyla ilgilenme alışkanlığı edinmişti.
Hayata bakışı acılaşmıştı.
Şimdi de böyle diyordu bana: “Senin en büyük hatan insanlara fazla
güvenmen.”
İnsanoğluna güvenmeyi öğreten onca kitabın gelmiş geçmiş büyük
yazarları, şairleri üşüşüyordu kafama. Homeros’tan Cervantes’e, Yunus Emre’den
Şeyh Galip’e uzanan yüzlerce yazar; “Hadi cevap ver şu inançsıza” diyordu.
“İnsanoğlunun yüreği iyidir. Her insan, içinde bir cevher taşır!”
Ben de bunları söylüyordum.
Acı acı gülüyordu.
“O kadar büyütme” diyordu, “İnsan dediğin öyle ideallerden falan
oluşmaz. Hırs, başarı arzusu, para kazanma hırsı, cinsel tutku, kıskançlık,
başkalarını ezme duygusu... İşte insan budur. Ve amacına ulaşmak için her türlü
aşağılık numarayı çevirir.”
“Buna inanırsan yaşamam güçleşir” diye cevaplıyordum onu. “Neye
inanıp, neye güvenerek yaşayacağız o zaman? Bu dünyada dostluk yok mu? Sevgi,
fedakârlık duygusu, merhamet, dayanışma bir hayal mi sence?”
Benim iflah olmaz bir iyimser olduğumu düşünüyor ve hafifçe dalga
geçiyordu.
“Bunca kazık yedin, yine insanın içinde iyilik vardır diye
düşünüyorsun. Etrafa bir bak. Herkes çakal gibi...”
***
Aramızdaki bu konuşmalar yıllarca sürüp gitti.
Ve ne yazık ki yaşadığım deneyler beni değil, arkadaşımı haklı
çıkarır nitelikteydi.
En saygıdeğer sandığım insanların aslında saygıyı hiç hak
etmediklerini, küçücük şan şöhret, para hırsları ya da siyasi çıkar yüzünden
sırtlana döndüklerini görmenin acısını yaşadım.
Eski dostlarımın çoğundan ağır darbeler yedim.
Başarı hırsından gözü dönmüş insanların, teker teker
gergedanlaştığına tanık oldum.
Ama yine de dostuma tam olarak hak vermedim / vermiyorum.
Toplum sarsılıyor, gemimiz yalpalıyor... Kargaşanın, değer
yitiminin nedeni bu. Yaşanan bütün çirkinliklerin, sahtekarlıkların,
yozlaşmaların açıklaması var. Çoğu kişinin bu koşulların etkisinde kalmasında
anlaşılmayacak bir şey yok.
Oysa aynı koşullarda yaşayan bir tek kişinin bir erdemli
davranışına, bir onurlu tavrına tanık olduğumuzda, bunu insandan umudu kesmemek
gerektiğinin kanıtı kabul etmeliyiz. Olumsuz koşullarının etkisini aşan böyle
insanlar olduğunu da görüyoruz.
Üstelik en kötü sandığımız kişinin bile içinde en azından bazı
insanlara karşı derin bir sevgi yeşerdiğine, zaman zaman dostluğun sıcaklığını
özlediğine inanıyorum.
İnsanlara güvenmeyip, kuşkulu, kapalı, acılaşmış birisi olarak
yaşamaktansa, yüreğimi açıp üst üste yara almayı tercih ediyorum.
Zülfü Livaneli
Yine muhteşem bir yazı kitaplarınızın ve yazılarınızın çoğunu okudum, yalnız olmadığımı hissedebiliyorum sayenizde. Dostunuz ne doğru tespitlerde bulunmuş. Siz hala sevelim, verelim diyorsunuz, gerçekten sevelim mi? Çok yordular ama...
YanıtlaSil