Post Truth: Mevta Hakikat - Eşref Alemdar - Sevdalım Hayat
Post Truth: Mevta Hakikat - Eşref Alemdar

Post Truth: Mevta Hakikat - Eşref Alemdar

Paylaş

 Post Truth: Mevta Hakikat
On seneyi geçkindir bir post truth kavramı var. Türkçeye hakikat sonrası, gerçek sonrası diye çevrildi. Ben de hakikat ertesi demeyi uygun görüyordum ama içime de pek sinmiyordu. Bu yazıyı yazmadan önce kavrama dair yeniden Merriam Webster’a baktım. En doğru tercümenin mevta hakikat/gerçek olduğu kanaatine vardım.

Mevta hakikat derken çarpılmış, yamulmuş, tanınmaz hale gelmiş, eciş bücüş olmuş bir hakikatten ya da hiç var olmamış, uydurulmuş olanından bahsediyoruz.. gerçek olması beklenen/istenen ve gerçek olduğu beyan edilen, gerçek gibi duyurulan. Akıl ve mantıktan uzak, tamamen duygusal, yapma ve bir amaca hizmet etmek için kitleleri yönlendirme tilkiliği içeren. Peruk gibi bir şey; iyi yerleştirildiğinde öz saçın yerine geçebiliyor ve hatta daha cazibeli ve cilveli olabiliyor. Özellikle politik arenada kendini gösteriyor.

Aslında kavram pek yeni değil. Biz bunu geçmişte de deneyimledik. Örnek; ABD’nin Irak’ı işgal etmek için kimyasal silah yalanına sarılması. Ancak o zamanlar yine de hakikati görebiliyorduk. Şimdi ise hakikat ölü/mevta ve yerine sureti geçiyor.  Bu, yeni ve küresel bir olgu çünkü güç mevtanın yanında.

İnsan beyni üzerine okudukça, övüne övüne bitiremediğimiz bilincimizin, aslında hayatımızda ne denli sınırlı bir etkisi olduğunu öğrendik. Beynimizin duygusal kısmı (amigdala) devrede ve pek çok şeyi, daha biz farkında bile olmadan, bizim adımıza hallediveriyor. Biz bilinçli zavallılar onun aldığı abidik gubidik kararlara kendimizi adayarak yaşıyoruz. Artık herkes biliyor; ilk tanıştığımız birinden hoşlanıp hoşlanmayacağımıza, bir saniyeden kısa bir süre içinde bu duygusal beyin karar veriyor ve bizler de onun kararıyla hareket etmeyi sürdürüyoruz. Mevta hakikat olgusu ile duygusal beynimiz arasında koldaşlık olup olmadığı bir araştırma konusu mu bilmiyorum ama sanki sinsi bir ilinti var gibi.

Gerçeğin peşinden koşarken gerçek denen şeyin aslında beynimizin algılama biçimleriyle şekillendiğini öğrenen tilki politikacılar zamanla o kadar azıttı ki yapay gerçek oluşturmak için medya bu işe koşuldu. Hitler’in Goebbels’ini artık herkes biliyor. Adam, hakikati uyduruk bir suretle yerinden yuvasından etmek ve onu normal olarak Alman toplumuna sunmak için Almanya’ya inmiş bir büyücüydü sanki.

Ancak hakikat sonrası, bu bilerek yalan söyleme, halkın düşünüş ve hissedişini kötürüm etme eyleminden azıcık farklı. Şimdilerin hakikat bozanları daha sinsi ve hakikati cazip bir yanılsama şeklinde kitlelere sunuyorlar. Kitlelerin duymak ve inanmak istedikleri şeyleri hakikatleştiriyorlar. Yanlılık üzerine oynuyorlar ve temelsiz yargı üretmek için önyargıları kullanıyorlar. Mesela kara derililerde tuhaf bir koku vardır ön yargısı gibi. Öte yandan kara derililere sorunca, beyaz insanların balıksı koktuğunu ve bu yüzden itici bulduklarını hiç işittiniz mi? Evet beyazlar karalara böyle kokuyor. Bedenlerimizin farklı feromonları bu algıyı yaratıyor. Acaba kimin kokusu daha iyi? Hakikat nerede? Bu konuda bir hakikat var mı?

Medya (Latince medius’tan türetilmiş) ortam demek. Daha ayrıntıya inersek politikacılar, reklamcılar, kurumlar, sanatçılar vs.nin halkla ilişkilerini sağladığı karmaşık bir aygıtın adı. Medya aygıtı görsel, yazılı ve işitsel üç alanda çalışıyor. Medya, insan beyninin bilinçli kısmını işe dâhil ettirmeden, duygusal beyniyle iletişime geçme hassasına sahip olduğu gibi etik kurallar çerçevesinde insanın bilincine, ön beynine hitap etme hassası da var.

Aslında medyanın görevi gerçeği, çıplak gerçeği kitlelere sunmaktır ama bu fazlasıyla iyimser bir beklentidir. Medya çok uzun zamandır hakikatin üstünü örtmek, yanıltmak, yamultmak ve hakikatin bir başka çeşitlemesini sunmak için ya da onu mevtalaştırıp yerine yenisini koymak için var. Bu noktada insanın bir özelliğini dile getirmek lazım. İnsanların büyük yüzdesi medyanın dediğine inanır/inanmaya meyillidir. Bu insan doğası. Medyacıların kullandığı da budur! Medyadan duyduğunun yalan olduğunu deneyimlememiş, deneyimlese de doğası gereği medyanın söylediklerine inanan insan, etik medyacıların sırra kadem bastığı günümüzde her türlü yönlendirmeye apaçık ve savunmasız. Beyin işe yaramıyor!

Mevta hakikat olgusuna yeni yaftası koyanlar, bu olgunun eskiden de var olduğunu ve yeni olarak tanımlanamayacağını iddia edenler tarafından küçümseniyor. Bu olgu yeni değil diyenler medyayı/yeni medyayı ve onun yarattığı yeni fizikötesi hakikat olgusunu, suret gerçeklik kültürünü ıskalıyorlar. Hakikat artık politikacıların, onların danışmanlarının, halkla ilişkiler uzmanlarının, reklamcıların, medya çalışanlarının ve patronlarının tekelinde. Bu geçmişteki hakikat yamultmasından (kirli bilgilendirme, karalama, komplo) farklı. Özellikle yeni tip politikacılar hakikatten uzaklaşıp, duygulara yönelmiş durumda. İnancı, bilimle istençli bir şekilde çarpıştırarak, kitleleri etkisi altına yoluna gidiyorlar, hakikatleri yok sayıyorlar, güçlerini hakikati yok saymaya adıyorlar.

Bu yeni ama yepyeni bir durum.  Bu bir propaganda değil! Yeni politikacının, onun kampanyacılarının ve dahi medyasının, uzmanlarının, ailesinin arkadaşlarının dediklerinin yanlışlığı somut olarak ortaya konsa dahi politikacı aynı şeyi yineleyerek, dediğini üsteleyerek yeni bir kültür yaratıyor ve buradan besleniyor. Buna inanan kitleler büyüdükçe hakikatten kopmuş milyonlar ortaya çıkıyor. Yaşadığımız fizik ortam yalanın getirdiği metafizik kültürle iç içe geçiyor. Dünya böyle bir şeyi ilk kez deneyimliyor.  Mevta hakikatin en tehlikeli yanı fizikötesi olması ve fizik kurallarıyla def edilememesi. Bir inanç olması, kültürel bir fenomen olması ve bir kitle bağına dönüşmesi.

20 yy.ın sonunda internetin günlük yaşama balıklama dalmasıyla beraber sosyal medya da türedi. İnsanlar kendi haberlerini üreterek paylaşma seçeneğine kavuştu. Sosyal medyada cazip popülist yalan haberler yapılıyor, bu haberler süratle yayılıyor, kitleler bu haberlerin etrafına bir arı kovanı misali üşüşüyor. Hakikat sosyal medyada üretiliyor ve viral yayılıyor! Suret hakikat mevta hakikatin üstünde tepiniyor.

Davranışsal ekonomi de medyanın yumuşak karnına benzer bir zafiyeti içinde barındırır. Bu ekonomik anlayışa göre, insanların davranışlarını analiz ederek ekonomik faaliyetleri anlamlandırmak önemlidir. Davranışsal ekonomiye göre insanlar birçok nedenden dolayı bir üründen sağladıkları fayda ve karı azamiye çekmeye yanaşmayabilirler. Kirli bilgi, belirsizlik ve dahi statü, itibar arzusu gibi psikolojik etmenler insanları akılcı azami faydadan uzaklaştırabilir. Davranışsal ekonominin nimetlerini hunharca sömüren reklamcılar, insanları ayrımında olmadan satmak istedikleri ürünlere yönlendirmekte ve koşullandırmaktadır.

Reklamcılar size gerçeği söylemezler. Bir ürünü satmak için o ürüne dair hikâyeyi, imajı ön plana çıkarırlar ve sizi aldatırlar. Duymuşsunuzdur; AVM’lerdeki marka satan dükkanlar içerisini o markaya özgü bir kokuyla burcu burcu kokutuyorlar ki duygusal beyninize o koku kodlansın, marka beyninize kazılsın. Bu etik tanımayan reklamcıların beyninize saldırarak sizi tutsak ettikleri ve yasal olan bir alandır. Bunun yasal olup olmadığı tartışılmıyor bile.

Mış gibi yaparak yaşayanların ülkesi Türkiye’de, mevtanın etkisi bunu deneyimleyen diğer ülkelerden (ABD, Macaristan, Hindistan…) biraz daha farklı. Yıllardır batılıymış gibi yaşayan çoğunluk Türk, yeni türeme bu kültürel ortamda mış gibi yaparak yaşamanın bedelini de ödüyor. Türkiye’nin batılı bir devlet olduğu hakikatinin aslında öyle olmadığı, mış gibi yapıldığı, yani modern Türkiye hakikatinin mevtalaştırıldığı bir sorunsalla karşı karşıyayız. İş bu noktada o denli çetrefil ki çöz çözebilirsen.

ABD’de ise bir Trump garabeti yaşanıyor. Trump’ın gezegeni bizim yaşadığımız dünyaya çok benziyor ama sanki başka bir evrendeki dünya gezegeni o. Çoklu evrenler gerçek mi değil mi kuramsal fizikçiler konuşa dursun Trump bu dünyayla öteki evrenin dünyasını birbirine karıyor.

Hindistan’da yeni hakikate göre Vedas Einstein’ın E= mc2’ sinden daha üstün bir teoriyi biliyor ve Stephen Hawking bunu doğruladı. Einstein’ın teorisi artık bir mevta! Macarlar Geroge Soros’un ülkeye göçmenleri sokmak istediğine inanıyor. Duygular gerçekliğin önüne geçti, “hissedilen” gerçek oldu. Popülizm dörtnala koşuyor.

Bu yeni kültürel olguyla nasıl baş edeceğimiz konusunda iletişimcilerin, hukukçuların hiç bir fikri yok. İnternet teknolojileri üstel olarak ilerliyor. Ne hukuk, ne sosyal bilimler olup biteni içselleştirerek çözümleyebiliyorlar. Bu alanda kodları bilinmeyen bir dizge çoktan hükümdar oldu.
Başımız feci halde dertte. Hakikat öldü.

Eşref Alemdar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder