Sorgulanması gereken, kapitalizme itirazı olmadan bir kişinin onun sonuçlarına nasıl itiraz ettiğidir. Çevre tahribatı, etnik ayrımcılık, dinsel baskı, kadına haksızlık… Herhangi bir eleştiri kapitalizmle ilişkilendirilmeyince bu dönemde ne kadar anlamlı olabilir?
Ya Kadın Hakları Ya Kapitalizm
Adam, frene basıp
girdiği ara sokakta, hızlı adımlarla yürüyen o genç kadını gördü. Kızını.
Neşelendi hemen. Gaza basıp hızlandı, tam arkasına gelince sertçe frene bastı. Ah,
biraz eşek şakası gibi oldu ama… Kız, bir şey olmamış gibi yoluna devam etti.
Oysa peşindeki arabayı fark etmemiş olamazdı. Tekrar hızlandı adam, bu sefer
yanına gelip hafifçe korna çaldı. Kız yine başını çevirmeden yoluna devam etti.
Kızının hiçbir
sese dönüp bakmadığına tanık oldu adam. Bir anda, “erkekliğin” en kahpe yüzünü
fark etti. Bir kadına haksızlık yapılsa, durup dururken saldırıya uğrasa, bunda
onun da bir suçu varmış gibi yorumlanacaktır. Kızı, bu gerçeği öğrenmiştir. Oysa
ona böyle bir şey öğretmemişlerdir evde.
Aynı gün tanık
olduğu diğer yalanları düşündü. İçinde yaşadığı dünyanın, yalan üreten
mekanizmalarını. Yoksulluk yoksulların suçu, işsizlik işsizlerin derdi, diye
yayılan kanaatler. Kapitalizmin en kahpe yüzü!
Bu iki bela
birbiriyle ilişkiliydi herhalde.
***
Kadın meselesi, sıkça
karşınıza çıkar. Kuramsal çalışmalarda, filmlerde, romanlarda, siyasal
tartışmalarda ve yukarıdaki gibi tatsız rastlantılarda. Bazen de, kendinizi
şanslı hissedeceğiniz biçimde, doyurucu,
ufkunuzu genişletici bir kitap halinde karşınıza çıkabilir. Örneğin, Ebru
Pektaş’ın kitabı: Cinsellik Şiddet Emek.
Pektaş, kararlı
bir kadın hakları savunucusu. Aynı zamanda, yılmaz bir sosyalizm mücadelesi
yürütüyor. Bu kitapta, çeşitli başlıklar altında kadın sorununu irdeliyor. Aralarında
bütünlük oluşturmakla birlikte, bağımsız makale olarak da okuyabileceğiniz her
bölümün sonundaki kaynakçalarda, birçok kitaptan oluşan listeler yer alıyor.
Evet, değerli bir kitap elinize geçtiği için kendini şanslı hissedersiniz, ama başınıza
da epeyce iş çıkmıştır; o listedekilerden de en azından birkaçını okumadan
olmaz artık!
Hem Pektaş’ın
düşüncelerinin temelini anlamak açısından hem de kadın meselesini kavramak
açından, kitaptaki makalelerden özellikle ikisi çok önemli. Biri, baş
taraflarda, Toplumsal Cinsiyet başlıklı yazı, diğeri de sondaki Eril Dil.
EZBERE DESTEKLER
VE İTİRAZLAR
Bu arada,
böylesine popüler bir konuda, insanların karşısına genellikle en yüzeysel ve en
kaba tartışmaların çıkarıldığını fark ediyorsunuz. Sanki medyada ve çeşitli
ortamlarda, konunun anlaşılmasından çok çarpıtılması amaçlanıyor gibi.
Mutlaka
rastlamışsınızdır, kadının üstünlüğünden, doğurganlık gibi bazı özelliklerden
dolayı “kutsallığından” söz etmekten hoşlananlar epeyce fazla. Bu yaklaşımın
“erkek ve kadının doğasından dolayı” erkeği üstün görmekten niteliksel farkı
olabilir mi?
“Eşit duruma
gelmek” adı altında “aynılaşmak” eğilimine yönelenlerin de sesi epeyce çıkıyor.
Bu da özünde, “üstün” erkelerle aynı düzeye ulaşma çabası gibi bir şey değil
mi?
Ebru Pektaş, böyle
bazı yaklaşımları bilimsel bir anlayışla ele alıyor, tarihsel süreci dikkate
alarak açıklamalar geliştiriyor.
Popüler kültürü
aşan ortamlarda bulunduğunuzda da, sıkça “Önkoşul sosyalizm” denmesine karşı
çıkıldığını hatırlayacaksınız, bu kitabı okurken. Bu karşı çıkışa, genellikle bir
“ertelemecilik” suçlaması eşlik eder.
Bunca
ertelemecilik ithamı dile getirildiğine göre, şöyle düşünen çok insan
olmalıdır: “Çevre sorununu, kadın meselesini, etnik ayrımcılık belasını falan
boş verin, önce sosyalizmi getirelim, diğerleri zaten çözülür?” Bu anlamda bir
ertelemeciliği savunan kaç kişiyle karşılaştınız; bu yönde görüş dile getiren
yazılar, kitaplar çok mu ortalıkta?
Pek yok. İçerik
olarak da yaygınlık olarak da ciddiye alınacak bir durum yok. Fakat varmış gibi
sert eleştiriler epeyce fazla.
Bunun bir nedeni, bazı
etkili çevreciler arasında ve feminist çevrelerde bir sol karşıtlığı bulunması
olabilir. Emek değerlerine bağlı biçimde toplumun “doğrudan demokrasi” ilkeleriyle yaşaması yönünde bir mücadeleyi
doğru bulmayanlar, pek de ilgili olmayan başka bir konuda “ertelemecilik” itirazını,
neredeyse refleks gibi dile getirebilirler.
Asıl sorgulanması
gereken, kapitalizme itirazı olmadan bir kişinin onun sonuçlarına nasıl itiraz
ettiğidir. Çevre tahribatı, etnik ayrımcılık, dinsel baskı, kadına haksızlık… Herhangi
bir eleştiri kapitalizmle ilişkilendirilmeyince bu dönemde ne kadar anlamlı
olabilir?
ELBETTE, HEMEN
ŞİMDİ!
Belki, “Sosyalist
referanslarla hareket etmek için önce o rejimin kurulması gerekir” gibi hatalı bir
görüşten dolayı kafa karışıklığı ortaya çıkıyordur. Oysa aslolan, kişinin
içinde bulunduğu koşullarda, gündelik hayatını yaşadığı çevrede dünya görüşüne
uygun biçimde yaşaması değil mi? Dolayısıyla, bu “önkoşul” ifadesinde, belirsiz
bir gelecek zamandan söz edilmiyor. Aksine, güncel sorunlarda sosyalist
değerleri referans alarak hareket edilmesi gerektiği yönünde bir görüş dile
getiriliyor.
“Hemen şimdi”
anlayışıyla çelişen değil, bütünleşen bir görüş bu. Aynı şekilde, önceliği
çevrecilik değeri olan insanlarla, feminist mücadele yürütenlerle, etnik ve
ulusal haklar için direnenlerle de birlikte hareket etmeye uygun.
Kaldı ki, ortak
hareket için ille de her konuda aynı düşünmek gerekmiyor. Kalıcı ve kesin çözüm
konusunda farklı düşünülse bile, örneğin kadına şiddeti önlemek yolunda
atılacak bir adım için, pekala birlikte hareket edilebilir.
Fakat çözümün
erkeklerden beklenemeyeceğini de yazarımız verdiği bir örnekle açık biçimde
ortaya koyuyor: Anneler için devrim niteliğindeki biberonun icadı, buharlı
makinelerden yüz elli yıl sonra gerçekleşmiştir.
İşte bazı kitaplar
böyledir. Etkilidir. Cinsellik Şiddet Emek’i okuyunca da, artık hayatınıza bu
kitabı okumuş bir insan olarak devam edersiniz. İşte böyle, düşündürdüğü ve
çağrıştırdığı çeşitli yönleriyle, kadın meselesi artık hayatınızda daha fazla
yer tutacaktır.
***
Adam orada öyle
kaldı. Devam edemedi. Demek ki, kızını sürekli koruması, kadınlara karşı
kollayıcı olması falan, bir işe yaramıyormuş. Hatta bu yaklaşım, sorunun bir
parçası haline getiriyormuş onu.
Kendisine iyi
niyetle yaklaşan bir arabaya bile dönüp bakmayan kızı yürüyordu. Nereye
çıkacaktı bu yol? Kadınlar nasıl bir cehennemde yaşıyordu? Kendisinin bunda ne
kadar payı vardı?
Cinsellik Şiddet
Emek
Ebru Pektaş, İleri
Kitaplığı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder