ABD’nin propagandacı yüzüyle Bir Zamanlar Askerdik
(We Were Soldiers) filmi ile tanışmıştım. Savaş-çatışma sahnelerinden, birbiri
için canını feda etmeye niyetli askerlerden, askerleri için gözyaşı döken Mel
Gibson’dan çok etkilenmiştim. Ta ki kitap okumayı da sevmemi sağlayan yakın bir
arkadaşımın “tam bir propaganda filmi” demesiyle kendime gelene, yeni bir bakış
açısıyla filmi tekrar değerlendirene kadar. O gün görselliğin ne denli
yanıltıcı olabileceğini anladım. Gerçekten de haksız bir işgalin, insanlığın
yüzkarası katliamları mimarı olduğu gibi başlattığı savaşı kaybeden bir ABD
yerine, en haklı nedenlerle insan öldürdüğü yalanını söyleyen, kazandığı bir
muhabere ile sanki tüm savaşı kazanmış gibi yanıltıcı bir mesaj veren bir ABD
vardı.
Mel Gibson’ın bu kez kamera arkasında olduğu
Hacksaw Ridge de böyle bir hayal kırıklığı yaratabilirdi, şayet propaganda
hatasına düşseydi, ama şaşırttı. Çoğu savaş filminin aksine Hacksaw
Ridge kahraman asker profilini yerle bir eden bir film. Tek kurşun dahi
sıkmadan 75 kişiyi kurtaran sıhhıyeci Desmond Doss'un hikayesini anlatmayı vaat
ediyor. Ne drama boğuyor ne vatanseverlik nutuklarına. Nutuk atanlardan çok
daha kararlı bir şekilde amacının peşinde koşan, savaşa salt kan ve gözyaşına
neden olmak için gitmek zorunda olunmadığını gösteren Desmond Doss'un yaşadığı
zorluklara, gözü karalığına, cesaretine, sadakatine, dirayetine ve direncine
yönelmiş gerçek bir hikâye anlatıyor.
Evet, Desmond da haksız bir işgalin mimarı ABD
ordusuna mensup ancak diğer arkadaşlarının aksine Tanrısının “öldürmeyeceksin”
emrine tam anlamıyla uymakta kararlı bir asker. Çocuk yaşta katil olmasına
ramak kalmıştır, sonrasında kendisini annesini korumak için sarhoş babasıyla
kavga ederken bulur. Gelişen olaylar sonrasında eline asla silah almayacağına
dair tanrıya yemin etmiştir. Ülkesi adına” savaşa giden ve yaralanıp dönen
askerleri gördüğü için orduya katılmıştır ancak amacı diğerleri gibi birilerini
öldürmek değil, birilerinin öldürülmesine engel olmaktır. Sıhhıyeci olsa da
eline silah alması istenir, kabul etmez, baskılar başlar. Ordudan ayrılması
için zorlu eğitimlere sokulur, izinleri verilmez, dayak yer. Sonunda da emre
itaatsizlikten askeri mahkemeye bile çıkar. Hepsine karşı durur ve savaş
meydanına döner.
Savaşın anlamsızlığı ve büyük bir insanlık suçu
olduğu ortadayken bu savaşa katılmaya gönüllü olan bir adam ne kadar iyi
olabilir ki? Tam 75 arkadaşının minnet dolu bakışlarını düşünürsek, daha çok
Desmond daha az acı demek olabilirdi. Bir tane daha, bir tane daha diyerek
tam 75 kişiyi kurtarmak aynı zamanda düşmandan saklanmak… Desmond Doss, bir
komutanın hayattaki en büyük yanılgısı olurken, üzüntüden kendini içkiye vermiş
bir babanın da kendisine gelmesini sağlıyor.
2016’nın en iyi 10 filmi arasında gösterilen filmin
başrollerinde Andrew Garfield, Sam Worthington, Teresa Palmer, Hugo Weaving,
Rachel Griffiths, Vince Vaughn var. İyi seyirler.
Yeşim Yeşiloğlu
yesim@sevdalimhayat.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder