Tırtılın Kanatları - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Tırtılın Kanatları - Hande Çiğdemoğlu

Tırtılın Kanatları - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

 Tırtılın Kanatları
Ben çıktım, içeri bir kelebek girdi. Kanatlarının rüzgârını yanağımda hissedip irkildim. İyi ki dokunmadı dedim. İyi ki ben çıkmadan girmemiş. Kelebekleri sevmem. Hayatım boyunca onlardan ürkerek ve tiksinerek kaçtım. Asıl sevmediğim bu tırtıldan devşirme hayvancık mıydı gerçekten?

Bir kelebeğin varoluşu belki de en takdire şayan dönüşüm hareketiydi. Ama kelebeklere yapılan bunca övgü, bu muhteşem dönüşüme değil sonunda ortaya çıkan güzelliğine değil mi? O kanatlı şey aslında, çirkinlikten güzelliğe farkında bile olmadan dönüşüyor, sırf bu yüzden de alkış görüyordu. Aynı dönüşüm daha çirkin bir görüntü ile sonuçlansaydı yine de sevilir miydi kelebekler? Sanmam. Çünkü aslolan sadece güzellikti. Öncesinin, sonrasının ve nasıl olduğunun bir önemi yoktu.

Kelebekler bahane. Belki de asıl kaçtığım şey insanların güzellik kavramına böylesine düşkün olması. O rengârenk kadife kanatlar, o tülden pembeler, lacivert benekler, dans edercesine çırpılan kanatlar… Nasıl uçtuğunun, neden uçtuğunun bir önemi yoktu ki. İnsan gözü okşansın yeterdi. Küçük kahverengi bir tırtılken yapışkan sırtına bir fiske ile vurulup atılan o şey, kanatlandıktan sonra şaheser ilgisi görüyordu. Çünkü güzellik, dünyadaki en hoyrat dayatmaydı. Yüzyıllar boyunca felsefenin, sanatın hatta bilimin suyunun aktığı güzellik denizi her ne kadar tartışılabilir ve göreli de olsa günümüz şartlarında popüler güzellik algısının böylesine yüceltilmesiydi belki konu. O da tıpkı farkına varmadığımız diğer ezberler kadar öğretilmiş, içi çürümüş diğer değerler kadar basitleştirilmişti. Güzel romanın, güzel şarkının, güzel kadının, güzel yemeğin sınırları, hatırlayamayacağımız kadar uzun süredir tek tip ve sığdı.

Güzellik tutkusunun peşinde sürüklenen, bu kaygının esiri olmuş insanlar her dönem çoğunluğu oluşturdu. Özünde öznel ve göreceli bir kavramı nesnelleştiren akımların izinden yürümeye devam eden koca bir insan topluluğu.

Deyimlere konu olan, günlük lügatlerimizde “iyi” kavramına bile karşılık gelecek kadar baskın bir şey güzellik. Oysa Kant’ın dediği gibi:

“Bir şeye iyi demek için, her zaman o şeyin ne olduğunu bilmemiz, yani o şey hakkında bir kavrama sahip olmamız gerekir. Ama, bir şeye güzel demek için böyle bir gereksinim yoktur. Çiçekler, gelişigüzel çizilmiş çizgiler… Bize hiçbir şey ifade etmezler, hiçbir belli kavrama bağlı değildirler, ama yine de hoşa giderler.”

İnsanların bazı şeylere sadece hoşuna gittiği için böylesine ortak tezahürata kalkışması, belki de beni öfkelendiren. Tıpkı insanların kanatlarına dokunmaya kıyamadığı, renklerini ve şeklini hayranlıkla izleyip eşyaları ve giysilerinde ona öykündükleri kelebeklere yaptıkları gibi. Plotinos ne kadar da haklı:

“Belli şeyler özlerinden ötürü güzel olmayıp, pay alma nedeni ile güzeldirler, bedenler gibi. Diğer bazı şeyler kendi başına güzeldirler, erdemin özü gereğince güzel olması gibi.”

Işığa uçan kelebeklere haksızlık etmekten vazgeçme zamanı geldi sanırım. En nihayetinde onlar sevmekten, nefret edilmekten, beğenilmekten ya da örselenmekten habersiz kısacık ömürlerini içgüdüleri ile tüketen canlılar sadece. Kelebekleri sevmiyorum demeyi seri bir kanat çırpışı hızında terk ediyorum. Devran güzelliği tam orta yerine alıp dönmeye devam ede dursun ben az önce çıktığım yere geri dönüyorum. Tırtıl orada mısın?

Hande Çiğdemoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder