Ah Sebahat Abla
Bu gece de aynıydı. Yine bir anda gözyaşlarına boğuldu.
Uyuyabilmek için içtiği birkaç kadeh de etki etmemiş,
karanlıkta ardarda gelen hıçkırıklarını artırmıştı sadece.
Düşünceler arasında kayboldu. Bir parça açtı, tam rakı sofrasına
mezelik.
Eşlik etmeye çabaladı. Ama olmadı, hıçkırıklar kesti yine
sesini.
Dinledi, düşündü, anlam vermeye çabaladı. Bir yerde
okumuştu, insan mutluyken şarkının melodisine dikkat ederken mutsuzken sözlerine
dikkat edermiş.
Mutsuzluğuna tuz basan şarkıların sözlerini hatırlayabildi, teyit
etti.
İçti bir kadeh daha ama olmadı. Ne hıçkırıkları dindi ne de
uzaklaştı o düşünceler.
Çok kızgındı aslında ama yine de bir Orhan Gencebay parçası
açtı.
Geçti bilgisayarın başına başladı yazmaya. Ne yazacağını
bilmiyordu. Her zaman öyleydi aslında.
Hep klavyede “çat çat” yazan parmaklara güvenmişti. Onlar
anlatacaktı derdini.
Ama yine anlatamadı…. Belki de haklılar, geceye bıraktığın
bir şarkı daha çok anlatabilir seni.
Müslüm babadan bir parça ile kapanışı yapacaktı ama gene engel
oldu o lanet olası hıçkırıklar.
“Lanet” evet evet hala “lanet olası”... Neyse ki başlamıştı Sebahat Abla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder