Şiir Dilin Sayıklamasıdır - Ender Macun - Sevdalım Hayat
Şiir Dilin Sayıklamasıdır - Ender Macun

Şiir Dilin Sayıklamasıdır - Ender Macun

Paylaş
Gittin mi büyük gideceksin,
Ayrılık bile gurur duyacak seninle


Can Yücel

Ülkemin tüm ölü ozanlarına…

Anladım ki, gelmiş geçmiş en büyük narsist, insanın yarattığı ve onsuz var olamayan, eski toprak,  dilin kendisiymiş… Dilin canı vardır. Doğar, büyür, bizim gibi, bir gün ölür. Dil, başka dillere dönüşür. Zaman içinde şekil değiştirir. Hepimiz bu büyük ölümlü narsist önünde eğilelim! Bunu hak ediyor. Her canlı gibi dil de hayatta kalabilmek için, hatta diyelim ki, ölümsüzlüğe ulaşabilmek için, çaba harcar. Bunun için onu kullanan insanı özgün bir şekilde kullanır da. Şöyle ki, dil kendi narsizmini onu doğuran, büyütüp geliştiren insan yoluyla, hayatta kalabilmek uğruna, açığa çıkarır. İnsanlar içinden insan seçer, seçtiklerini, meziyetlerini göstererek sarhoş eder… Kendi evladının güzelliği ve yetenekleri karşısında ilk önce hayrete düşen ‘seçilmiş insan’ bir müddet sonra evladının hünerlerini kullanarak, eli mahkum,  söz’ü işler, söz’e biçim verir;  şiir kor ortaya. Ölümsüzlük bir kelâm ileride artık… Anladım ki, aslında şiir, dilin sayıklamasıymış.

***

Ülke diye benimsediğimiz bu biçare topraklarda, hemen herkesin, hayatının bir döneminde o puslu, kasvetli ve ılık şiir ülkesinden geçmişliği, bir nebze olsun takılmışlığı, durup dinlenmişliği vardır desek yanlış olmaz. Yanlış olsa da ne yazar? Bir zamanlar, yine burada, bu topraklarda, sakin ve telaşsız yaşamışlığımız vardır, doğrudur. Ne zamandır? Çok eski midir? Bir zamanlar, elimizi değsek ağaca, ağaç büklüm büklüm hani. Güneş aha şuracıkta. Elini uzatsan, tutabileceksin… Duymuşluğumuz vardır sesini de sessizliğini de ve bu da doğrudur. Biz, şiir ülkesinden bir zamanlar seke seke, yalınayak geçenler, hey gidi biz. Neredeyiz şimdi?

Dinle. Kimimiz gençlik heyecanıyla hayatımıza dokunan şiirlerle, kimimiz ilk sevgiliye ithaf edilen o naif aşk ve ıstırap dizeleriyle, kimimiz de sere serpe okul yıllarında büyük gururla söyleneduran kahramanlık destanlarıyla, heyecanla flört ettik. Etmedik mi? Hatırla. Şiiri rüya yapıp geceler boyu durmadan seyrettik. Sayıklamalarımıza şiiri korkusuzca ekledik. Biraz daha abartıp, bizzat şiir döktürenlerin, incesinden kitap bastıranların, hatta  ‘şair’ mertebesine yükselenlerin sayısı da az değildi hani. Ceplerinde mutlaka taze yazılmış iki üç şiirle dolaşırlardı. Kadeh tokuşturmuşluğumuz vardır kendileriyle. Olmasa ne yazar?

Burası… Şairini, ozanını çokça övmüş, yere göğe sığdıramamış bu kocamış toprak parçası, bu imansız dağ taş,  onu, şairi yani, zamanı geldiğinde lime lime yapıp öldürmeyi, ölümlerden ölüm beğendirmeyi de bildi hani. Toprak bilir. Taş bilir. Sor, söyler. Şiir neden vardı bir zamanlar hayatımızda?  Paramız olmadığı için mi?  Kulağını daya toprağa. Dinle.

Bak şimdi; bizler, biz paslı hurda yığınları, büyüyüp de elimiz ekmek tutmaya, gözümüz gönlümüz açılmaya başlayınca şiir de hayatımızdan yavaştan çekilmeye başladı. Oysa şiir ekmeğin içinde… Hepimiz diyorum, biz diyorum. Öyle. Ay başında elimize tutuşturulan üç kuruş para ile aldığımız şeyleri şiirin üzerine boca ettik ilk önce. Sonra bir adım geri çekilip eserimizi seyre daldık.  Ah, şiir o paranın yanardöner fligranında… Bir makine halısı serdik saf şiirimizin üstüne; allı pullusundan. Anladım ki, şiir pulun kenarında… Üzerine cilalı bir sehpa… Orada işte, cilanın zehirli eczasında… Onun da üzerine kalıncana bir cam vazo…  Çiçeksiz. Anladım ki, şiir o çiçeksizliğin tam da ortasında… Şiiri hatırlatan her şeyi yasak saydık. Oysa şiir hatırlamanın ve sayıklamanın hemen ucunda.

Bir zamanlar sular seller gibi ezberlediğimiz ‘Sisler Bulvarı’ yerini başka sahici bulvarlara bıraktı. Arabalandık. Çoluk çocuk sahibi olduk. ‘Sarhoş Gemi’ de haliyle, yitti gitti. Ne cebimizde revolver var, ne de uzaklarda bir karlı kayın ormanı…Tek bir sözcük bile bırakmadı ardında. Şiir acımasızdır. Şiir dilin narsist evladıdır da… Kimseye minneti yoktur. Dedim ya, sayıklamasıdır dilin. Yavaş yavaş aklımızdan yitip gitti tüm dizeler. Biz istedik diye değil, o çekip gitmek istedi de o yüzden oldu. Başına buyruktur. Sanki hiç okumamışız, sanki hiç, bir dergiden kesip defterimizin bir yerinde saklamamışız, duvarımıza asmamışız gibi. Bitmedi. Şiir gidince, biz de gittik. Toparlanıp geri gelemedik gittiğimiz yerlerden. Hepimiz mülteci olduk. Neredeydik yıllar önce, neredeyiz şimdi? Bu topraklar bunu bilir. Konuşmaz.  Yer ve gök bilir. Şiir yere ve göğe  yakın olandır çünkü. Bu garip ve puslu ülkenin ve kocaman dünyanın bütün ölü ozanları gibi yani.

Yaşayan kaç şair var? Kaç ölü ozan var belleklerde? Şiirlerin kaçı öldü, kaçı hâlâ hayatta peki? 'Yaşamaya dair' ne kaldı elimizde avucumuzda? Şiir yok. Hayat acımasız. Ya da şöyle demeli: Hayat yok, şiir acımasız. Hangisini alırdınız? Şiir yokluğun ortasında. Dilim şimdi bunu sayıklıyor, bak. Dilimin sayıkladığını yazıyorum, unutmayayım diye...

Ender Macun



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder