Kolektif Adalet - Durmuş Cevlan - Sevdalım Hayat
Kolektif Adalet - Durmuş Cevlan

Kolektif Adalet - Durmuş Cevlan

Paylaş

“Aklını gücü yettiği ölçüde her zaman iyi kullanan ve tüm işlerinde en iyi olduğuna inandığı şeyi yapmak için sağlam ve kalıcı iradeye sahip olan bir kimse, gerçekten bilgedir ve yalnızca bundan dolayı adalet, yüreklilik ve ölçülülük erdemlerine ve diğer tüm erdemlere sahiptir…”

KOLEKTİF ADALET 

Descartes bu tezinde bilgeliğin kaynağı olarak akıl ve iradeye işaret ediyor. Akıl ve irade ile adalet ve onun bütünleyicisi olan yüreklilik ve ölçülülük arasındaki ilişkiyi nedensellik bağı içinde ortaya koyuyor. Bilgeliği ise tüm erdemlerin önkoşulu olarak gösteriyor. Özellikle dikkat çektiği üç erdem, “adalet, yüreklilik, ve ölçülülük”. Ancak üst düzey bir bilgelikten söz etmiyor. Bu erdemlere sahip olabilmek için aklını gücü yettiğince kullanmayı, iyiye inanmayı ve biraz da cesur olmayı yeterli görüyor.

Aklı kötüye çalışan, kötü ile haşır neşir olan bir insandan bilgelik ve adil davranışlar beklenebilir mi? Aynısı korkak insanlar için de geçerlidir. Korkak bir insandan adil olmasını ne kadar bekleyebilirsiniz? Adalet, Descartes’ın dikkat çektiği gibi, yüreklilik ve ölçülülük erdemlerinden ayrı düşünülemez.

Örneğin yüreksiz bir yargıç ilk fırsatta kendi derdine düşeceğinden, önceliği adaleti tesis etmek olmayacaktır. Böyle durumlarda korkaklık ve bencillik birbirini besleyen özellikler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu örnekte kendi derdine düşen yargıç aslında bencildir, sadece kendi dünyasında yaşamaktadır ve adaletsizliği gidermek için yeterince cesur olmayacaktır.

Buradaki yargıç örneksemesi toplumun her bir bireyi için geçerlidir. Zaten yargıya intikal eden adalet ihtiyacı belki de gerçekte olanın çok azıdır. Asıl ihtiyacımız olan, toplumun karakterinde yerleşmiş bir adalet algısı. Kötüye inanan, çoğunluğu korkak ve bencil bireylerden oluşan bir toplumda adaletin tesis edilmesi imkansızdır. Çünkü bu bireylerin başkası için adalet mücadelesi veya en azından “adalet düşüncesi” olamaz.

Oysa adalet, niteliği itibariyle kolektiftir. Issız bir adada yalnız yaşayan bir insanın adalete ihtiyacı olur mu? Elbette olmaz. Adalet ya kolektif olarak mümkündür ya da yoktur, gereksizdir. Bu sebeple adalet mücadelesine katılmayanların adalet beklentisi de haksızdır.

Bu durumu Martin Niemöller* ne güzel ifade etmişti:

Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim.
Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim.
Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudiler için geldiler, sesimi çıkarmadım, çünkü Yahudi değildim.
Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.

Bu özeleştiriye kadar Martin Niemöller ya kötü bir insandı ya korkaktı ya da bencildi. Bugün ne yazık ki aynı özelliklere sahip milyonlarca insanla birlikte yaşıyoruz. Hele bizim topraklarımızda, bırakın adalet mücadelesini, adalet düşüncesi bile yaygın değil. İyiye inanan ve hatta cesur olabilecek insanlar da adaleti ya Tanrı’ya ya da böyle bir düzenin içinde sıkışmış yargıçlara sevk etmiş durumda. Belki de Descartes’ın ileri sürdüğü erdemli olmak için “aklını gücü yettiğince kullanmak”tan kaçınıyorlar ya da yeterince yürekli değiller. Oysa adalet, Tanrı’ya sevk edilemeyecek ve yalnızca yargıçların eline bırakılamayacak kadar acil ve somut bir ihtiyaç.

Doğrusu “adil olmak” erdemine ulaşmak hiç de zor değil. Biraz aklı kullanmak, iyiye inanmak, biraz da cesaret... En önemlisi ise, elbette mücadele. Tek başına kimse adil olamaz. Adalet kolektif bir kavram, hatta toplumsal bir hareket olarak anlaşılırsa… Ancak örgütlü bir mücadele ile ulaşılabilir adalete!

Durmuş CEVLAN

*Martin Niemöller

Emil Gustav Friedrich Martin Niemöller (d. 14 Ocak 1892 Lippstadt/Almanya - ö. 6 Mart 1984 Wiesbaden/Almanya) Alman ilahiyatçı, Alman Protestan Kilisesi merkez yönetiminin Nazilerle iş birliği yapmasına muhalefet eden Bekennende Kirche yöneticisi ve Dünya Kiliseler Konseyi (bugünkü Dünya Ekümenik Kiliseler Konseyi) başkanı. Önceleri inanmış bir Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi seçmeni olan Niemöller, daha sonra kiliseler arası kavgalarda kendisini geliştirerek nasyonal sosyalizm karşıtı bir direnişçi oldu. 1938-1945 yılları arası tutuklanarak Sachsenhausen ve Dachau toplama kamplarına gönderildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder