Ahmaklık Eğitimi - Zülfü Livaneli - Sevdalım Hayat
Ahmaklık Eğitimi - Zülfü Livaneli

Ahmaklık Eğitimi - Zülfü Livaneli

Paylaş


İsa'yı bir dağa doğru kaçarken görmüşler. Soluğu ağzından taşıyor ve çevresindekileri hiç
görmeden koşup duruyormuş.

Demişler ki "Ya İsa, arkandan bir aslan gelmiyor. Seni kovalayan bir düşman kuvveti de yok.
Niye böyle koşup duruyorsun? Neden kaçıyorsun?"İsa demiş ki "Ahmaklardan kaçıyorum!"

O zaman daha çok şaşırmışlar. "Sen" demişler "ölüyü dirilttin, cüzamlıyı iyi ettin, körün gözünü açtın. Ahmak sana ne yapabilir ki?"

Bunun üzerine İsa "Bakın" demiş "Ölünün üstüne okudum ölü dirildi, körlere dua ettim gözleri açıldı,
cüzamlıya dua ettim iyileşti ama ahmağın kalbine ne kadar okursam okuyayım taş gibi kaldı ve hiçbir şey olmadı. Bunun için ahmaktan kaçarım ben."

***


Dün gece İbnü'l- Arabi'nin Füsûs-ül Hikem Şerhi'ne göz gezdiriyordum. Oraya almışlar.
Aslında hikâye Mevlânâ'nın Mesnevi'sinde geçiyor.

O yıllarda ahmaklığın insanların canlarını ne kadar yaktığı belli ki böyle bir hikâye anlatma gereği duymuşlar.

Bence yine de şanslılarmış.

Çünkü ahmaklığın örgütlendiğini, toplumları ele geçirdiğini ve televizyon denilen bir icat
sayesinde evlerin içine aktığını görmemişler.

Modern dünyada bilgelik değil ahmaklık para kazandırdığı için dünya televizyonları, sinemaları durmadan ahmaklık pompalıyor.

Son günlerde ortalığı kaplayan Amerikan müzik kliplerine bakın! Pijamalı, uzun donlu, atletli bir takım
herifi-i nâ şerifler ortalığa düşmüş, parmaklarını üçer beşer gözünüze uzatarak bir şeyler söylüyorlar.
Yanlarında da balık etinde bir takım kızlar kıvranıp duruyor. Kimsenin müzik yapma iddiası da yok ortalıkta.
Sadece konuşup, belden aşağı laflar ediyorlar.

Dünya Mozart'tan geçti, baladlar söyledi, şansonlarla hüzünlendi, Beatles melodileriyle sarsıldı ve sonunda gele gele bu ahmaklığa ulaştı.

Ya filmler?

Bir bilardo topuna değen sopayı, Birinci Cihan Harbi efektleriyle duyuran, salondakileri tepe sersemine çevirip her türlü idrak gücünü elinden alan bu filmlere ne demeli?

Çocuklar bile bunları gülünç bulmalıydı ama ne yazık ki insanları ahmaklık eğitiminden geçirip, bu düzeye de alıştırdılar.

Ne İtalyan neo-realizmi kaldı ortada, ne Fransız yeni dalgası.

Sinemaya girerken paketlenmiş kötü köfte, bol şekerli meyankökü şırası ve patatesten oluşan
2000 kalorilik bir yemeğe ödenen paralar ve arkasından beyin hücrelerini yavaş yavaş öldüren gümbürtülü bir film.

İşte yeni eğlence bu.

Amerika'dan dalga dalga yayılan bu yeni "kültür", Avrupa'yı yalayarak geçip bizim topraklara iyice yerleşiyor.

Şimdi de televizyonlar yaşlı, emekli, kadın, erkek demeden bütün halka alışveriş İngilizcesi öğretme işini üstlendiler.

Reklamları bir de bu gözle seyredin ve araya sıkışmış Türkçe kelimelerin hâl-i pür melaline bakın,
ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

Bir tane Türkçe isimli alış veriş kartı var mı?

Yok!

Ne yapmalı bilmem ki!

İsa Peygamber'in peşine takılıp dağlara mı kaçmalı?

Zülfü Livaneli
25/6/2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder