"Bi
dinliyomuş gibi yapar mısınız?" dedi, genç çocuk. Çarşının orta yerinde
durmuş, gelene geçene güzellik salonu broşürü dağıtıyordu. Bir yerlere
yetişmesi gerekenler onun yanından, önünden, arkasından geçiyordu.
Broşürü insanlara uzatmakla yetinmeyip güzellik salonunu anlatmalıydı. Öyle görünmeliydi. Belli ki patronun gözü üzerindeydi. Kim bilir, üst katlardaki hangi pencerede.
Broşürü insanlara uzatmakla yetinmeyip güzellik salonunu anlatmalıydı. Öyle görünmeliydi. Belli ki patronun gözü üzerindeydi. Kim bilir, üst katlardaki hangi pencerede.
Oysa bir yerlere yetişmesi gerekenler umursamıyordu onu. Güzellik salonu da onun umurunda değildi. Ama yukarıda patron vardı.
***
"Bi seviyormuş gibi yapar mısın?" dedi, genç kadın kocasına. Fırına onun sevdiği yemeği sürüyordu. Kendisinin hiç sevmediği o yemeği. Yemekle ilgili bir şaka sandı adam. Yemeği şakacıktan okşuyormuş gibi yaptı.
Kadın, daha açık söyleyemezdi ki. Sonra ne anlamı kalırdı? Zaten biliyordu kocasını, onun aslında kimseyi sevemeyeceğini. Ama bazen, seviyormuş gibi yapabileceğini de biliyordu. Öyle görünse yeterdi.
Oysa nasıl da isterdi… Yukarıda Allah vardı.
***
“Bi tutar mısın?” dedi küçük kız. Okulun bahçesine yaklaşırlarken elini annesine uzattı.
Saçları kısacık kesili kadının ince topuklu ve gümüş rengi ayakkabıları vardı. İyi giyimliydi. Matematik kitabını evde unuttuğu için kızıyordu çocuğa, "Bu parmaklarını kırarım senin! Kırar, ağzına tıkarım. Tamam mı?" diyordu.
"Bi seviyormuş gibi yapar mısın?" dedi, genç kadın kocasına. Fırına onun sevdiği yemeği sürüyordu. Kendisinin hiç sevmediği o yemeği. Yemekle ilgili bir şaka sandı adam. Yemeği şakacıktan okşuyormuş gibi yaptı.
Kadın, daha açık söyleyemezdi ki. Sonra ne anlamı kalırdı? Zaten biliyordu kocasını, onun aslında kimseyi sevemeyeceğini. Ama bazen, seviyormuş gibi yapabileceğini de biliyordu. Öyle görünse yeterdi.
Oysa nasıl da isterdi… Yukarıda Allah vardı.
***
“Bi tutar mısın?” dedi küçük kız. Okulun bahçesine yaklaşırlarken elini annesine uzattı.
Saçları kısacık kesili kadının ince topuklu ve gümüş rengi ayakkabıları vardı. İyi giyimliydi. Matematik kitabını evde unuttuğu için kızıyordu çocuğa, "Bu parmaklarını kırarım senin! Kırar, ağzına tıkarım. Tamam mı?" diyordu.
Öğretmeni
sabahları sınıfın penceresinde bekliyordu öğrencilerini. Sonra da annelerin
çocuklarını nasıl sevdiğini anlatıyordu.
Küçük kız canı
çok yansa da tepkisizce uzağa bakıyordu. Yukarıda öğretmen vardı.
Çiğdem
Metin Kurutaç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder