Derin Anadolu - Zülfü Livaneli - Sevdalım Hayat
Derin Anadolu - Zülfü Livaneli

Derin Anadolu - Zülfü Livaneli

Paylaş

Denizde yüzüp denizi bilmeyen balıklar için söylenmiş olan ünlü söz, herhalde en çok bizlere uyuyor. Bu toprakların tarihine ait ufacık bir araştırma yapmanız bile inanılmaz bir zenginliği, akla durgunluk verecek bir kültürler bileşkesini ortaya koyuyor. Üst üste yığılmış kültürler, halklar, inançlar, ırklar...

Bu zenginlik içinde bizim sığ, yüzeysel ve gündelik olayları izleyerek yaşamamız çok can sıkıcı. Geçim derdine düşmüş insanları kastetmiyorum elbette. Ama işi yazı, çizi, düşünce ve bilgi olanları anlatmak istiyorum.

Bu ülkede Amerikalı gibi yaşanmaz. Bu muazzam tarih güncel olaylarla sınırlandırılamaz. Aslında Osmanlı'ya duyulan ilgi de yetmez buraları anlamaya. Oysa bizim genel geçer tavrımız, gündelik olayların akışına kapılıp, üzerinde yaşadığımız toprakların bilincimizde yaratacağı muhteşem derinliklerden yoksun kalmakla sonuçlanır. Biz bu bilince sahip değiliz.

Bugün kime Selçuklu'yla ilgili bir soru sorsanız kala kalır. Rum Selçukluları na başkaldıran Baba İshak, Baba İlyas hareketi ve diğer isyanlar, ancak çok uzaktaki sisler arasından bir şeyler çağrıştırır. O da çok az kişiye.

Ezidiler, Mecusiler, İran Mazdek hareketinin etkileri, Bacıyan-ı Rum, Bogomiller, eski Türklerin mensup olduğu Mani dini, bu dinin kurallarının Anadolu inançlarına doğrudan doğruya aktarılmış olduğu, birebir benzerlik gösterdiği çok az insanın ilgi alanı içindedir.

Anadolu'da her taşı kaldırdığınızda, sonu gelmez, baş döndürücü bir uçuruma bakar gibi olursunuz. Bir örnek vereyim: Diyelim ki Adıyaman yakınlarındaki Samsat'la ilgilendiniz ve bunu baraj gibi güncel bir olaya ilişkin değil de daha derinlemesine bir ilgiye dönüştürdünüz. Karşınıza ilkin, Avrupa edebiyat ve düşüncesini derinden etkilemiş olan büyük yazar Lukianus ve onun eserleri çıkacak. Samsat'ın akıllara durgunluk veren karmaşık tarihini, Kommagene Krallığı'nı ve kente egemen olan değişik din mensuplarını okuyacaksınız. Biraz daha kazıyınca karşınıza Bogomiller çıkacak. Bogomiller, insanların eşit olduğuna ve eşit yaşaması gerektiğine inanan bir heretik hristiyan mezhebi. Bu yüzden sevgiliden gayri herşeyin paylaşılması gerektiğini düşünüyorlar. İlkeleri bu. Aynen 5. yüzyıldaki Mazdekçilik akımı gibi. Her cemaat dışı akım gibi bunlar da baskı altında. Bu yüzden önce Alaşehir'e göç ediyorlar, sonra Akdeniz üzerinden Güney Fransa'ya Pirene dağları üzerindeki ünlü Montsegur kalesini kurdukları zaman adlarını da Cathar şövalyeleri olarak değiştiriyorlar. Yunanca'da arınma anlamına gelen cathar kelimesinden türetiyorlar isimlerini. Daha sonra Fransız ordusu büyük bir kuşatmayla Montsegur kalesini yerle bir ediyor. Katliamdan kurtulabilen Bogomiller İtalya'ya kaçıyor ve 15. yüzyılda kaybolup gidiyor. Taa ki Umberto Eco onları inceleyip, Gülün Adı kitabına alana kadar. İşte size bir tek Samsat örneği.

Bunun gibi bir yazarın entelektüel ufkunu genişletecek ne boyutlar var Türkiye'de. Ama ilgi alanımız Ankara siyaseti, televizyon, magazin ve medya dünyasıyla sınırlı kalınca bunları düşünemiyoruz bile. Hemşehrimiz Lukianus'u kaç kişinin okuduğunu tahmin edersiniz?

Yüzeysellik ve sığlık, ağır ağır yükselen bir su gibi her tarafımızı kaplıyor.


Zülfü Livaneli 

Vatan Gazetesi / 15.11.2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder