21. Yüzyıl Giyim Kuşamı - Eşref Alemdar - Sevdalım Hayat
21. Yüzyıl Giyim Kuşamı - Eşref Alemdar

21. Yüzyıl Giyim Kuşamı - Eşref Alemdar

Paylaş

21. Yüzyıl Giyim Kuşamı

20. yy’ın ikinci yarısı çok büyük tasarımcıları ağırladı. Giyim kuşamda yepyeni bağlamlar ve kavramlar ortaya çıktı. Bunlar teknolojiyle birleşti. Yeni moda “kendin ol” derken kendi olmuş yeni “sürü”ler yarattı. Kadın ve erkeğin cinsiyet rollerine uygun olmayan giysiler, cinsiyet politikaları üzerinden tartışıldı. Madonna, orasını elleyerek “kendini ifade et” diye şarkırken, Jean Paul Gaultier’in tasarladığı abartılı ve dışavurumcu kombinezonu giyiyordu.. iç giyim dışarıdaydı. Devrimci kadın “beni seyret ve benden keyif al” demekten geri durmuyordu. O, “ahlaksız” yaftasını gururla göğsünde taşıyor ve herkesi tiye alıyordu. Hiç bir dönemde görülmediği kadar köktenci giyim kuşam değişimi yaşamlarımıza girmişti.

Dinsizin hakkından imansız gelirmiş. 21. yy’ın ilk çeyreğinde bütün bunları rafa kaldıran biri çıktı. O kusursuz bir muamma.. devrimci bir Rönesans adamı: Bay Alessandro Michele.

Kendisi, Gucci’yi küllerinden doğurmayı başaran “Seks Kralı Tom Ford”un yardımcısıydı. Tom Ford, hayvan olandan yanaydı: Seks, seks, seks… satıyordu. “Biraz daha soyun güzelim , biraz daha aç.. biraz daha.. hah tamam bütün gözler üstünde, bakılmıyormuş gibi davran.. sen normalsin!” Durum böyle devam etti bir süre. İyi kazandı Gucci. Sonra Tom, yuvasını terk etti ve kendi markasını kurdu.


Zaten İtalya için çok Amerikandı. Gittiği iyi oldu. Kendini buldu. İki sinema filmi çekti.. beğendik.

Anka kuşu Gucci, Tom’dan sonra yeniden gözden düştü.. işleri tavsadı.. alevler yuvasını bir daha sardı.. Gucci yandı. Yıl 2015. Karga karası saçları, sakalları ve şehla gözleriyle bir İsa taslamı Gucci’nin küllerine yanaştı. Dokundu ve Anka kuşu dirildi.. yine. İşte bilinmeyen sır budur: Anka Kuşu’na “ çok özel biri” dokunmazsa küllerinden falan doğmaz bu hayvan. Ve Rönesans tekrar İtalya’da. Bu artık salt Gucci’nin yeniden doğuşu değil.. küresel bir tarihsel kırılma.. söyleyenlerin yalancısıyım. Adam sözünü dedi: ben insan sonrasının modasını yapıyorum. Bir devir bitti.

Birkaç gün önce gerçekleştirdiği 2018 Güz defilesi sonrası avanaklaştırdığı izleyicilerinin ruh durumlarından sinsi bir keyif alarak medya önünde ter dökmedi.. ter döktürdü. İnsanın belalısı, “ben kimim” sorusuna yanıtı vardı. “İnsan, kendisinin Dr. Frankenstein’ıdır” dedi ve haykırdı: “Ey insan sonrası insan.. kes, biç, ekle, tak ve kendini yarat.. sen bir yapaycansın (cyborg).” Bu açıklamayla muamma kendini ifşa etti.. anlama zorluğu elbette daha sürecek. Bir “Kayıp Otoban”ı anlamak kolay mı.. mümkün mü? O da David Lynch gibi bir “yeni doğuş” adamı. Hem denen o ki, yönetmenliğe soyunacak bu işin sonunda. Kendisi sinematografik.

Komünizmin hayaleti hala Avrupa’da dolaşıyor mu? İsteyen istediği gibi yanıtlasın ama modanın hayaleti feryat figan Avrupa’nın sokaklarında koşturuyor.. başına ne geldiğini anlamadan. Devrim gerçekleşiyor. Devrimin önderi Bay Michele. Onun performans sanatçısı Bayan ORLAN’La hemzemin olduğu patikayı görmemek olmaz. Sainte ORLAN olarak bilinen vaftiz kızı, 90’larda kendi yüzüne yaptırdığı estetik ameliyatlarla reenkarne ORLAN olarak kadın oldu. Kendinden, başka “kendi” ler çıkardı. Bir zaman Botticelli’nin Venüs’ünden çenesini, Jean-Léon Gérôme'nin Psyche’sinden burnunu, François Boucher'in Europa’sından dudaklarını, Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa’sından alnını aldığı çehresinin kendisi olduğunu söyledi.. rahatlamadı. Devam etti kadın kendini biçtirmeye. Mutant oldu.. melez oldu.. erkeksi hatlar edindi vs.. vs..


Özellikle Feminist Düşünür Haraway’e odaklandı.. onun 1984 tarihli manifestosuna. “Bir Yapaycan (Cyborg) Manifestosu: 20 yy’ın sonlarında Bilim, Teknoloji ve Sosyalist Feminizm”. Bir kaşını kaldırarak alıntılar yaptı.. ağır adam. 

Kadın der ki: “benim iğneleyici itikadımın/itikatsızlığımın en orta noktasında bir yapaycan durur! O diri bir makinedir. Dirim dediğiniz salt insanı kapsamaz.. evrime uğramış her canlıyı kapsar.. hayvanlar, bitkiler, tek hücreli canlılar vs. Bunları makineyle birleştirin işte tam oradayız.” Tam olmasa da hülasa böyle denebilir. Çünkü bir yanımızda sandırı gerçeklik ve yapay zeka da var.

Onu Björk’e de benzetebiliriz. Yadırgama üzerinden bir tapındırma geliştiriyor. Modanın bilinen bütün kodlarını yeni bir dizime aldı ve DNA’sını değiştirdi. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.. 11 Eylül 2001! Belki kulağa abartılı geliyor ama 2015’ten beri aldığı övgüler, yergiler.. bir fırtına kopuyor adının etrafında. Bu kadar şahsına münhasır bir ismin çok büyük paraların kaybedilebildiği moda alanında konumlanması bildiklerimizin artık geçerli olmadığının zaten bir kanıtı. Çünkü kan kaybeden Gucci’nin biti çoktan kanlandı. Herkes âşık Bay Michele.. fena halde sattırıyor.

Partneri mimar Bay Giovanni Attili kente antropolojik yaklaşmayı seviyor. Disiplinleri bütünleştirip insan sonrası insana yaşama alanları yaratıyor.. sürdürülebilir olanından. Etkisini Bay Michele’in giysilerinde görüyoruz. Allah sakısın sevgilileri.. ilişkileri baya bi verimli.




















Ölümle, ölü olanla yakınlığı var. Bu yakınlık Alexander McQueen’in ölümle olan romantik ve vahşi ilişkisi gibi değil. Ölü olandan diri kılmayı seviyor. Onun tasarımları teorik fizikçi Erwin Schrödinger’in kutusundan fırlamış gibi.. ne ölü, ne diri.

21. yy insanın kendi bedenine ve aklına müdahale edeceği/ettiği yeni bir çağı açtı. Her yer Endüstri 4.0. Dünyada artık “gereksizler” diye adlandırılan büyük kalabalıklar var. İnsan yeniden tanımlanıyor ve kimlik yine bir sorun. Bunun giyim kuşama yansımaları elbette olacaktı ama hiç kimse böyle bir muamma beklemiyordu. Bu adamın yarattığı tasarımlar hakikatli bir afaltı. Gözlerinizden beyninize giden görüntüler beyninizdeki duygu modülleri ile eşleşmiyor ve hissiyat hengâmesi yaşıyorsunuz. Hatta geriliyorsunuz. Beyninize kızmayın, zira evrimsel gelişimi içinde o modülü yaratması gerekmedi. O yüzden başınız alabildiğine dertte.. kavramlar ve işaretler arasında bocalıyorsunuz.. anlam arayışı ve meçhulde yitiş.. ve en son yeniden dizim. Bunu yapabilmek için epeyi bir şey özümsemiş olmak gerekiyor.. kılavuz lazım. Bu defilesi modanın “Inland Empire’ı.
Defilenin afallatıcı yanı seyirciler mekâna girer girmez kendini belli etmiş. Hastane yeşili duvarlar ve apak tavan. Ameliyat yatakları ve tepenizdeki dev ışıldaklar.. her şey bütün giysileri ameliyat etmeniz için düzenlendi. Neşteri elinize alın ve ayrıntıları dideleyin.

İlk manken kendi kafasını koltuğunda taşıyarak ameliyathaneye girdi. Dişi manken bilimkurgu filmlerinden aşina olduğumuz akpembe çehreli bir albino. Çok düşünür taşınır Bay Michele. O kopya kelle, ikame edilebilir kafayı/uzuvları işaret ediyor. Boşuna size Frankenştayn’sınız demiyor.. bir bildiği var.

Gördüğünüz kılıklar daha önce gördüğünüz hiçbir şeye benzemiyor. Giysiler seksi değil. Bir zamanlar abanmış seksiliğin parodiye varmasına ramak kaldığı Tom Ford’un Gucci’si diyor bunu. Eee her şey fani.. geçti bunlar abi. Sekse, lükse, tantanaya, şaşaaya, partilere doyduk.. 21. yy’dayız ağır felsefi sorunlarımız var. İnsan sonrası yaşam nasıl olacak?

Albino görünümlü mankenin giydiği giysi tam bir çaprazlama. Bu kadar çok etnik motifi, biçimi, işareti üstün yetenekli ama kısa süreliğine modaya uğrayan “etnik modacı” lakaplı Rıfat Özbek bile kullanmadı. Giysileri, en duygudaş tanımlamayla, sevimli diye nitelenebilir. Daha fazlasına henüz algılarımız yetmiyor.

Mankenler geliyor.. bir taşma, taşkınlık. İngiliz ruhu hemen hissediliyor. Tasarımcımız eğitimini Roma’da almış olsa da Londra Gucci’deyken edindiği o şehrin asi punk havası tarzına sinmiş. Korkunç palyaço ağızlı kar başlıkları giymiş mankenlerin her biri bir Pennywise.. kanalizasyonda pusuya yatmışlar, evlatlarınızı yiyecekler. Tüm kılıklar gelecekçil temalarla yüklü.. uyumsuz, çapraşık ve irkiltici.. bir kadavranın soğukluğunda estetize edilmişler. Defilede üçüncü gözünü alnında taşıyan dişi bir tepegöz bile var.. monklar, rahipler, tesettürler.

Bay Michele çıplağa göz kırpmıyor ama bu bir tabu değil.. yalnızca işlevsiz. Yoksa memelerini açmış dişiler de sülünüyor podyumda. Eteklerin boyu babaanne eteği boyunda hep. Giysiler hep rahat. Aksesuar oyuncaklar, sopu bozuk kurgusal canlılar.. çaprazlanmış ufacık bir ejderha, yapaycan bir mercan yılanı ve bir iguana. Yakınlık kurabileceğiniz hiçbir şey yok. Çünkü endamlar, kılık insan için değil.. insan sonrası için. Peki neden satıyor! İnsanlar anlamadıkları bu giysileri neden onca para verip satın alıyor. Yoksa moda eleştirmenleri moda alıcılarından daha tutucu ve mankafalı mı?

Cinsiyeti ortadan kaldırarak giysileri sergileme de nedir? Aslında buna İngiliz modacılardan biraz alıştık. Bu sorunun basit bir yanıtı var. Mağazaya gir ve neyi beğeniyorsan dene. Sen cinsiyetini taşıyabiliyor ve gösterebiliyorsan beğendiğin giysinin cinsiyeti önemsizdir.. cinsiyet giysiden bağımsızdır.

Bay Michele İnsan sonrası dönemin modasını yapıyor.. Asya, Avrupa ve Amerika kıtalarının giyim kültürülerini birbirine katıyor, robotları, genetiği bozulmuş insanlara ve hayvanlara karıştırıyor.. ölümü dirime katıyor. Yeni estetik bu.. herhangi bir uyum kaygısı yok. Uyumsuzluğu ana ilkesi edinmiş. O, 21.yy’da Gucci’nin Anka kuşu. Tasarımlar gökyüzünde kanat çırpıyor, insanlar satın alıyor, hakkında konuşuyor.. yeni bir serinlik. Gucci para sayıyor. Bu işler böyle, güçlü güçsüzü gagalar.. felsefeci modacı Hüseyin Çağlayan’ın pabucu artık damdadır!

Eşref Alemdar
eshrefalemdar@hotmail.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder