Okuma Atölyesi Çalışması; Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok- Asiye Açar - Sevdalım Hayat
Okuma Atölyesi Çalışması; Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok- Asiye Açar

Okuma Atölyesi Çalışması; Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok- Asiye Açar

Paylaş

Katılımcı: Asiye Açar 

Tarih:07/03/2018 

Kitap: Batı cephesinde Yeni Bir Şey Yok- Remarque 

Tema:Savaş 

Konu:Savaşın yıkıcı etkisi ölenler için de kalanlar için de aynıdır. 

Anlatım: Paul, savaştaki dehşeti anlatıyor. İçiniz kararıyor ama gidişatı merak ediyorsunuz. Bir mutlu son özlemiyle okutuyor kendini. 

Çağrışım: 
Kitap, savaş zamanında askere giden 19-20 yaşındaki bir gencin gözünden anlatılıyor. Savaşın dehşeti, hala ülkemizde savaş devam ettiği için içime işledi. Genç, kulaklarının kenarından ve başının üstünden vızır vızır mermiler geçerken, düşman zehirli gaz attığında gaz maskesini en hızlı haliyle takmaya çalışırken ve yanında arkadaşlarının parçalanan cesetleriyle yukardan bomba atan uçakları gözlerken ölüme o kadar yaklaşmıştır ki, ailesinin yanına döndüğünde özgürlüğün tadını alamaz bir türlü. Her şey anlamsız gelir. 

Ölümle ilgili ciddi duygular yaşadıktan sonra, sıradan dertlerin anlamsız gelmesi bana tanıdık bir histir. 

3 yıllık öğretmendim, Konya'da görev yapıyordum. Zorunlu doğu hizmetimin vakti gelmişti. Tedirgindim. Çünkü doğudaki terör olaylarından korkarak büyümüştüm. Tayin yerimin Bitlis olduğunu öğrenince hemen haritadan Bitlis’in nerede olduğuna baktım. Çocukken oynadığımız haritadan şehir bulma oyununda çok iyiydim, bütün şehirlerin yerini bilirdim. Öyle sanıyordum.. Bitlis, doğuda bir yerdeydi işte! Ama neredeydi?! 

Tatvan’a gece yarısı vardığımızda, o gece okulun elektrik ve tamirat işleriyle uğraşan müstahdemi, hanımı ve çocukları bizi evlerinde misafir ettiler. Sabah evlerinde ne varsa bize kahvaltı hazırladılar. Okulun bahçesi genişti, kocaman armut ağaçları vardı. Mis gibi bir havada mis gibi bir kahvaltı ettik. Evin hanımı tedirginliğimi hissetti demek ki, "Tatvan hoştur, hiç korkma!"diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Bu "Tatvan hoştur! “cümlesini orada bulunduğum sürede hep duyacaktım, şimdi size de söylüyorum "Tatvan gerçekten hoştur.. " 

Yatılı bölge okulunun yıkılacakmış gibi görünen ama depremden yıkılmaz onayı almış 3 katlı lojmanının 3. katında oturuyordum. Bazen arka balkondan geniş yeşil tarlaya bakardım. Lojmanların ardına sıra sıra dizilmiş kavak ağaçları vardı,o ağaçların arasından elinde kalaşnikofla biri çıkıp tüm balkondakileri tarayacakmış gibi hissederdim. Korkardım.. 

Günler geçtikçe hepsi benim gibi genç öğretmen arkadaşlarıma alıştım. Çarşıya pazara çıkıyorduk, marketler, lokantalar, kafeler..Her şey vardı. Baharatçılar, kuru biber-patlıcan salkımları, Kürtçe konuşmalar ve kasetçilerden duyulan Kürtçe şarkılar. Başka bir memlekette olduğumuz belli. Van gölü kenarında bir çay bahçesi vardı, oraya gitmeyi seviyorduk. Tatvanlı komşularım da çok candandı, bana yeni yemekler öğretiyorlar, evlerine davet ediyorlardı. 

Bahar gelip de Tatvan yemyeşil çimenlere, sapsarı çiçeklere bürününce bir gün, benim al yanaklı, kavruk benizli, güler yüzlü öğrencilerim, Sapur denen bir yere pikniğe gidelim dediler. Buradaki aileler çoluk çocuk oraya pikniğe giderlermiş. Çok istiyorlardı, kıyamıyordum. Ne de olsa daha 9-10 yaşındalar ama köylerinden uzakta bir yatılı okuldalar. Müdür beye söyledim. O bilindik doğu şivesiyle “Hoca hanım sen ne gaddar cesaretlisin,teröristin indiği yere pikniğe mı gideceksin!"dedi. Beni korkutmaya çalışıyordu ya da ne kadar ciddi olduğumu öğrenmek istiyordu. Bu sebeple beni etkileyeceğini düşünerek "benim tarafın" bolca ve rastgele kullandığı o kelimeyi kullanıyordu, ” terörist." Çocuklarım çipil çipil gözlerle müdür beyle sohbetimizi izliyor, sonucu merak ediyorlardı. 

"Yanımda 15 Kürt çocuğu varken beni öldürmeyecekler herhalde!" dedim. Müdür bey sustu. Şimdi sonuçtan- O'da dahil -herkes mutluydu... Müdür bey haksız değildi aslında. Şehirde normal hayat devam ederken bulunduğumuz yerden 25 km ötede, kırsalda "bizim” çocuklarımızla "onların" çocukları savaşıyordu. Tayinle gönderildiğim şehrin çocuklarıyla savaşıyorduk.. Tayinle gönderiliyorsam onlar bizim çocuklarımız değil miydi?

Bizim televizyonlarımızda bir-iki "şehit"verildiği ancak intikamın misliyle alınarak, onlarca terörist öldürüldüğü söyleniyordu.Onların televizyonunda Türk polisinin sokaktaki bir çatışmada, baygın bir kadını saçlarından sürükleyip ,çöp konteynerinin yanına attığı sahne gösteriliyordu. Savaşa bir de düşman tarafından bakınca, evet geri dönünce hayat hiç de eskisi gibi olmuyordu.

Ben diyorum ki, iki ay önceden ucuz bilet alıp arkadaşlarınızla, eşinizle dostunuzla uçağa atlayın,günü birlik Van’a “Van kahvaltısına” gidin. Bingöl’deki "yüzen adaları " ziyaret edin. Bitlis’in çiçek balından alın, Siirt'te tandır yiyin. Savaşa bir de düşman tarafından bakın. Savaşın ne kadar gereksiz bir şey olduğunu işte o zaman, içiniz sızım sızım sızlayarak hissedeceksiniz. Ve bakın görün, gide gele,gide gele biz bu barışı sağlayacağız...

Bu arada pikniğe gittik mi? O çocuklarla pikniğe değil, İngiltere'ye bile gittik!

Kitaptan alıntılar:

(Esir düşen Rus askerler için) Yüzleri insanı düşündürüyor-dürüst köylü yüzleri bunlar. Alınları geniş, burunları basık, ağızları yayvan, elleri iri, saçları gür. Bu adamların çift sürmesi,ekin biçmesi,harman dövmesi,elma toplaması gerekir bu sırada. Bunlar da bizim köylülerimiz gibi iyi kalpli, dürüst kimselere benziyorlar. (sf.151).

Onlar konuşup nutuk çekerek yazılar yazadursunlar,biz yaralananlarla ölenlerin arasındaydık. Onlar vatan borcunun her şeyden üstün olduğunu söylemişlerdi. Oysaki biz can çekişme acısının daha da güçlü olduğunu öğrenmiştik bile! Bu ateşten gömleği yapayalnız taşıyıp,bu çileyi yapayalnız çekmekten başka çaremiz yoktu. Sf.12

"Affet beni, arkadaş! İnsan her şeyi iş işten geçtikten sonra anlıyor. Sizin de bizler gibi zavallı yaratıklar olduğunuzdan bize niçin hiç söz etmezler sanki? Sizin analarınız da bizimkiler gibi üzüntülü. Hepimiz ölümden aynı şekilde korkuyoruz. Aynı ölümle ölüyoruz,aynı acıları çekiyoruz."sf.152

Bizim aşağımızdaki katta karın ve sırt kemiğinden, baştan yaralananlarla, kol veya bacaklarının ikisini birden kaybedenler var. Sağ tarafa çeneden, burun, boğaz, kulak ve boyundan yaralı olanları ve zehirli gaz vakalarını almışlar. Sol taraf ise körlere,ciğerden, kalça ve kasıktan, oynak yerlerden, hayâ ve bağırsaklardan yaralananlara ayrılmış. Bir insanın kaç türlü yerinden yaralanabileceğini kişi bu hastanede ayrımlıyor. O günkü ordu bildirisini tek bir cümleye sığdırabildiler. ”Batı cephesinde değişen bir şey yok.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder