Asansör Hoşluğu
…
Kendi boşluğuna asılı
Birer asansörüz aslında
Ve ben elimde
Taze bir karanfil
Sıkışıp kaldım
İki katın arasında
Sunay Akın
Zarife Hanım holde oturmuş, bir yandan aheste, sigara böreği sarıyor bir
yandan da dinliyor. Bunu hep yapar. ‘Bak, ikinci katta durdu şimdi’ diyor
içinden. ‘Bizim kimsesizler yurdu dördüncü kata gelen giden yok bugün de… Sami
Efendi’lerin kapısı da maaşallah kapanmak bilmiyor.’ Kulakları öyle hassas ki,
asansör hangi katta durmuş, hangi katta beklemede, tamirci mi gelmiş, bakım mı
yapıyor, asansör boşluğuna kim anahtarını düşürmüş, her ayrıntıyı
anlayabiliyor. Yılların alışkanlığı bu. Kulağı kapıda olanlar ‘dışarısı’ ile
ilgili bazı ayrıntıları belleklerine ustaca ve çaktırmadan kaydederler. Emektar
asansör hazretleri bozuk olduğu için elindeki pazar torbalarıyla dinlene
dinlene arada oflaya poflaya merdivenleri çıkan yaşlı teyzelerin nefes alıp
verişlerini, apartman içinde yorulmaksızın koşturan çoluk çocuğun neşeli
bağırışlarını, paspas yapmaktan iki büklüm olmuş kapıcıların çıkardığı metalik
sesleri şevkle dinleyip görüntüsüz bir film izliyormuşçasına da heyecanlanırlar
bunlar. Zarife Hanım’ın da kulağı hep kapıdadır. Onun asansörle olan ilişkisi
dikkate değer. Hasbelkader asansörle ilgili bir sözlükçe ya da ansiklopedi oluşturulacak
olsa Zarife Hanım’a başvurulması mutlaka gerekir. Sözgelimi, ‘asansör bakımı’
ya da ‘asansörün düğmeleri’, ne bileyim belki ‘asansörde kalmak’ ve ‘asansör
boşluğu’ gibisinden maddelere gün yüzü görmemiş, enteresan cümlelerle tanımlamalar
kurgulayabilir kendisi. Asansörden hele hele kendisinin asansörle olan biraz
tuhaf ve karmaşık ilişkisinden laf açılınca, ‘İnsan medeniyetin getirdiği bazı şeylere
sahip çıkıp onları tanımalı, huyunu suyunu iyi bilmeli, dahası, sevmeli’ der eş
dost arasında. Bunu söylerken de koltuğun örtüsünü nazikçe okşar. Yazının asıl
konusu sevgili Zarife Hanım olmasa da ucundan biraz anlatayım dedim kendisini.
Çünkü asansörden dem vurulacaksa Zarife Hanım’ı es geçmek istemem. Okursa gönül
koyar, aman ha.
Asansörlerle sağlıklı bir ilişkim olduğunu düşünmüyorum ve bu beni çok
yaralıyor. Bu durum, asansörleri sadece birer makine olarak görmediğimden,
hatta onların birer organizma olduklarını düşünmemden kaynaklanabilir mi acaba?
Oysa ben de Zarife Hanım ya da benzerleri gibi asansörlere karşı sevecen ve
yapıcı bir bakış açısı geliştirebilirdim. Yok, olmadı. Bundan sonra da olacağa
benzemiyor. Fakat emin olun bir asansör düşmanlığım da söz konusu değil. Tek
başına binip orasını burasını anahtarla kazıyan, aynasını söküp çıkaran, hatta
kıran, abuk sabuk yazılar yazan, acil telefonunu çeşitli akıl almaz yöntemlerle
bozan, çerini çöpünü bırakıp yollanan ya da ne bileyim tek başına olmanın
rahatlığıyla kaçamak yellenenlerden değilim. Asansör hazretlerine elimden
geldiğince ortalama bir değer veririm. Saygılıyımdır. Aynalarına bakıp kendime
çeki düzen de veririm, ayna kenarına tutturulmuş kartvizitleri, ilanları okuyup
anlamaya çalışırım, kafamı yukarı kaldırıp tepe aynasında bir de kendimi
yukarıdan süzmeye özen gösteririm, düğmeleriyle de oynamam. Bana sunduğu
olanakları değerlendiririm, evet ama onları abartmamaya da çalışırım.
Hastanelerde, otellerde, büyük binalarda çağırma düğmesine nazikçe basar, uslu
uslu önüme gelip şefkatli kollarını iki yana açıp beni içine almasını beklerim.
Öte yandan, iki üç kat çıkacaksam eğer merdivenlerden, yüzüne bile bakmam
asansörün. İstediği kadar modern ya da konforlu olsun, ilgilenmem onunla.
Kibirli bulurum kendisini. Evet, doğru, kibirli bulurum. Asansörün hemen her
cinsini bilirim. En bakımsızından en şatafatlısına kadar, hepsi kibirlidir
bunların. Bulaşmam hiç. Dedim ya, gerektiğinde uslu bir asansör yolcusu olurum,
hepsi o kadar yani.
Eve gelirken benimle birlikte ev yolunda yürüyen ve muhtemelen az sonra
aynı asansöre bineceğim kişiyi ya da kişileri bu kısa yürüme sırasında yan
gözle süzerim. Bir süreliğine asansör arkadaşım olacak şahsı kabul etmezsem
apartman girişinde posta kutuları ya da başka zavallı oyuncaklarla (atık pil
kutusu, yönetim panosu, ayna vs.)
oyalanıp kendisinin neşe içinde (tek başına asansöre binmenin
keyfi) asansöre binip yoluna gitmesini
huşu içinde seyrederim. ‘Acelem yok’ derim içimden. Beklerim. Tek başıma
asansör kullanma keyfini yaşamak için orada sonsuza kadar beklemeye hazırımdır.
Dedim ya sağlıklı bir ilişki değil bu, ama ne yaparsın. Sağlıklı olan her şey
keyif verecek diye bir şey de yok yani. Sağlıksız ama keyifli, evet. Bu yüzden
olabildiğince az kullanmaya özen gösteririm kendilerini.
Yaklaşık kırk beş yıllık bilinçli bir asansör kullanıcısıyım ben. Bu
yüzden de onların ciğerini bilirim. İlk müdavimi olduğum asansör 62 model bir
Kone’ydi. Saygıyla anıyorum kendisini. İmdat zili çınlasın! Bilirim. Yolcusunun işaret ettiği kat yerine
kafasına esen kata çıkanları, can sıkıntısından, iki kat arasında keyifle durup
uzun uzun bekleyenleri, imdat düğmesi içine çökmüş olanları, aynası yapıştırılıp
sökülmüş, kazınmış ilan izleriyle harap olmuşları, yolculuk sırasında müzik
çalanları, aşırı yük bindiğinde homurdananları, zınk diye yol ortasında
duranları, hepsini iyi bilirim.
Merak etmekten kendimi alamam. Yok, sağlıklı bir ilişki olamaz bu. Sadece
bıkkın asansör tamircilerinin girebileceği izbe asansör boşluklarına kimler
neler düşürmüştür kim bilir. Anahtarlar, madeni paralar, kolyeler, yüzükler,
boncuklar, misketler, kartvizitler… Sadece bir günlüğüne ehli keyif bir asansör
tamircisi olup da önceden belirleyeceğim bir asansörün boşluğuna girmek, orada
seyyar bir lambanın sarı ışığı altında günü geçirmek isterdim. Hadi söyleyeyim,
önceden belirleyeceğim asansör, Saraçhane’deki 1972 tarihli SGK binasında
olurdu. Tulumumu giyer, mimar Sedat Hakkı
Eldem’in tasarladığı harikulade binanın herhangi bir asansörünün önüne
‘Bakım Yapılmaktadır’ yazısını keyifle asar, o asansör boşluğunun zeminindeki
muhteşem günümü insanların yolculuk esnasında düşürdükleri envai çeşit hazineyi
arayarak geçirirdim. Yıllardır hiçbir tamircinin girmediğini düşündüğüm o boşlukta
neler bulurdum acaba? Çocukken
düşürdüğüm gazoz kapaklarım, futbolcu kartlarım, pasom ya da bayram harçlığımı
bulabilir miydim orada? Ya da benden
önce bunu akıl etmiş ve orada insanların düşürdüğü hazineleri bir bir toplayıp
çiçekli torbasına koyarken dalıp gitmiş, zevkten dört köşe olmuş bir şekilde
betonla asansör kabini arasında fosilleşmiş Zarife Hanım’ı bulur muydum?
Yok, kabul ediyorum, normal bir ilişki değil benimkisi; olsa olsa kendi içinde bir asansör hoşluğu. Darısı hiç kimsenin başına!
Ender Macun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder