Asansör Hoşluğu - Ender Macun - Sevdalım Hayat
Asansör Hoşluğu - Ender Macun

Asansör Hoşluğu - Ender Macun

Paylaş

Asansör Hoşluğu

Kendi boşluğuna asılı
Birer asansörüz aslında
Ve ben elimde
Taze bir karanfil
Sıkışıp kaldım
İki katın arasında
Sunay Akın

Zarife Hanım holde oturmuş, bir yandan aheste, sigara böreği sarıyor bir yandan da dinliyor. Bunu hep yapar. ‘Bak, ikinci katta durdu şimdi’ diyor içinden. ‘Bizim kimsesizler yurdu dördüncü kata gelen giden yok bugün de… Sami Efendi’lerin kapısı da maaşallah kapanmak bilmiyor.’ Kulakları öyle hassas ki, asansör hangi katta durmuş, hangi katta beklemede, tamirci mi gelmiş, bakım mı yapıyor, asansör boşluğuna kim anahtarını düşürmüş, her ayrıntıyı anlayabiliyor. Yılların alışkanlığı bu. Kulağı kapıda olanlar ‘dışarısı’ ile ilgili bazı ayrıntıları belleklerine ustaca ve çaktırmadan kaydederler. Emektar asansör hazretleri bozuk olduğu için elindeki pazar torbalarıyla dinlene dinlene arada oflaya poflaya merdivenleri çıkan yaşlı teyzelerin nefes alıp verişlerini, apartman içinde yorulmaksızın koşturan çoluk çocuğun neşeli bağırışlarını, paspas yapmaktan iki büklüm olmuş kapıcıların çıkardığı metalik sesleri şevkle dinleyip görüntüsüz bir film izliyormuşçasına da heyecanlanırlar bunlar. Zarife Hanım’ın da kulağı hep kapıdadır. Onun asansörle olan ilişkisi dikkate değer. Hasbelkader asansörle ilgili bir sözlükçe ya da ansiklopedi oluşturulacak olsa Zarife Hanım’a başvurulması mutlaka gerekir. Sözgelimi, ‘asansör bakımı’ ya da ‘asansörün düğmeleri’, ne bileyim belki ‘asansörde kalmak’ ve ‘asansör boşluğu’ gibisinden maddelere gün yüzü görmemiş, enteresan cümlelerle tanımlamalar kurgulayabilir kendisi. Asansörden hele hele kendisinin asansörle olan biraz tuhaf ve karmaşık ilişkisinden laf açılınca, ‘İnsan medeniyetin getirdiği bazı şeylere sahip çıkıp onları tanımalı, huyunu suyunu iyi bilmeli, dahası, sevmeli’ der eş dost arasında. Bunu söylerken de koltuğun örtüsünü nazikçe okşar. Yazının asıl konusu sevgili Zarife Hanım olmasa da ucundan biraz anlatayım dedim kendisini. Çünkü asansörden dem vurulacaksa Zarife Hanım’ı es geçmek istemem. Okursa gönül koyar, aman ha.

Asansörlerle sağlıklı bir ilişkim olduğunu düşünmüyorum ve bu beni çok yaralıyor. Bu durum, asansörleri sadece birer makine olarak görmediğimden, hatta onların birer organizma olduklarını düşünmemden kaynaklanabilir mi acaba? Oysa ben de Zarife Hanım ya da benzerleri gibi asansörlere karşı sevecen ve yapıcı bir bakış açısı geliştirebilirdim. Yok, olmadı. Bundan sonra da olacağa benzemiyor. Fakat emin olun bir asansör düşmanlığım da söz konusu değil. Tek başına binip orasını burasını anahtarla kazıyan, aynasını söküp çıkaran, hatta kıran, abuk sabuk yazılar yazan, acil telefonunu çeşitli akıl almaz yöntemlerle bozan, çerini çöpünü bırakıp yollanan ya da ne bileyim tek başına olmanın rahatlığıyla kaçamak yellenenlerden değilim. Asansör hazretlerine elimden geldiğince ortalama bir değer veririm. Saygılıyımdır. Aynalarına bakıp kendime çeki düzen de veririm, ayna kenarına tutturulmuş kartvizitleri, ilanları okuyup anlamaya çalışırım, kafamı yukarı kaldırıp tepe aynasında bir de kendimi yukarıdan süzmeye özen gösteririm, düğmeleriyle de oynamam. Bana sunduğu olanakları değerlendiririm, evet ama onları abartmamaya da çalışırım. Hastanelerde, otellerde, büyük binalarda çağırma düğmesine nazikçe basar, uslu uslu önüme gelip şefkatli kollarını iki yana açıp beni içine almasını beklerim. Öte yandan, iki üç kat çıkacaksam eğer merdivenlerden, yüzüne bile bakmam asansörün. İstediği kadar modern ya da konforlu olsun, ilgilenmem onunla. Kibirli bulurum kendisini. Evet, doğru, kibirli bulurum. Asansörün hemen her cinsini bilirim. En bakımsızından en şatafatlısına kadar, hepsi kibirlidir bunların. Bulaşmam hiç. Dedim ya, gerektiğinde uslu bir asansör yolcusu olurum, hepsi o kadar yani.

Eve gelirken benimle birlikte ev yolunda yürüyen ve muhtemelen az sonra aynı asansöre bineceğim kişiyi ya da kişileri bu kısa yürüme sırasında yan gözle süzerim. Bir süreliğine asansör arkadaşım olacak şahsı kabul etmezsem apartman girişinde posta kutuları ya da başka zavallı oyuncaklarla (atık pil kutusu, yönetim panosu, ayna vs.)  oyalanıp kendisinin neşe içinde (tek başına asansöre binmenin keyfi)  asansöre binip yoluna gitmesini huşu içinde seyrederim. ‘Acelem yok’ derim içimden. Beklerim. Tek başıma asansör kullanma keyfini yaşamak için orada sonsuza kadar beklemeye hazırımdır. Dedim ya sağlıklı bir ilişki değil bu, ama ne yaparsın. Sağlıklı olan her şey keyif verecek diye bir şey de yok yani. Sağlıksız ama keyifli, evet. Bu yüzden olabildiğince az kullanmaya özen gösteririm kendilerini.

Yaklaşık kırk beş yıllık bilinçli bir asansör kullanıcısıyım ben. Bu yüzden de onların ciğerini bilirim. İlk müdavimi olduğum asansör 62 model bir Kone’ydi. Saygıyla anıyorum kendisini. İmdat zili çınlasın!  Bilirim. Yolcusunun işaret ettiği kat yerine kafasına esen kata çıkanları, can sıkıntısından, iki kat arasında keyifle durup uzun uzun bekleyenleri, imdat düğmesi içine çökmüş olanları, aynası yapıştırılıp sökülmüş, kazınmış ilan izleriyle harap olmuşları, yolculuk sırasında müzik çalanları, aşırı yük bindiğinde homurdananları, zınk diye yol ortasında duranları, hepsini iyi bilirim.

Merak etmekten kendimi alamam. Yok, sağlıklı bir ilişki olamaz bu. Sadece bıkkın asansör tamircilerinin girebileceği izbe asansör boşluklarına kimler neler düşürmüştür kim bilir. Anahtarlar, madeni paralar, kolyeler, yüzükler, boncuklar, misketler, kartvizitler… Sadece bir günlüğüne ehli keyif bir asansör tamircisi olup da önceden belirleyeceğim bir asansörün boşluğuna girmek, orada seyyar bir lambanın sarı ışığı altında günü geçirmek isterdim. Hadi söyleyeyim, önceden belirleyeceğim asansör, Saraçhane’deki 1972 tarihli SGK binasında olurdu. Tulumumu giyer, mimar Sedat Hakkı Eldem’in tasarladığı harikulade binanın herhangi bir asansörünün önüne ‘Bakım Yapılmaktadır’ yazısını keyifle asar, o asansör boşluğunun zeminindeki muhteşem günümü insanların yolculuk esnasında düşürdükleri envai çeşit hazineyi arayarak geçirirdim. Yıllardır hiçbir tamircinin girmediğini düşündüğüm o boşlukta neler bulurdum acaba?  Çocukken düşürdüğüm gazoz kapaklarım, futbolcu kartlarım, pasom ya da bayram harçlığımı bulabilir miydim orada?  Ya da benden önce bunu akıl etmiş ve orada insanların düşürdüğü hazineleri bir bir toplayıp çiçekli torbasına koyarken dalıp gitmiş, zevkten dört köşe olmuş bir şekilde betonla asansör kabini arasında fosilleşmiş Zarife Hanım’ı bulur muydum?

Yok, kabul ediyorum, normal bir ilişki değil benimkisi;  olsa olsa kendi içinde bir asansör hoşluğu. Darısı hiç kimsenin başına!

Ender Macun




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder