Hayal Et, Dünya Değişsin
Karakter, Amerikan çizgi evreni yaratıcılarından Marvel yayınevine ait.
Kara derili bir üstünadam olarak ilk kez 1966 yılında yaratılmış. Onu beyaz
perdede ilk kez Kaptan Amerika adlı filmde yardımcı bir rolde gördük.. gördüğümüzden
beri aklımıza takılı. Kendileri, birkaç gün önce Hollywood’un “zamanlaması
manidar” dedirten bir sinema yapımıyla dünyaya adeta bir bomba gibi düştü. Her
yerde herkes adamımızı konuşuyor. Kara Panter.. o bir küresel kahraman! Ne
Demir Adam, ne Süper Adam ya da Kadın, ne de Yarasa Adam böyle bir etki yaratabildi.
Bu bambaşka bir şey!
Kara Panter, Avatar’ın yaptığının daha iyisini yapıyor.. başka bir evrene
gitmeden bu dünya üzerinde kendi kendine yeten barışçıl bir uygarlık yaratıyor..
hem de kara derili insanlarla. Sosyal ve politik konularda söyleyeceklerim var
diyor, kendini dinletiyor. Bu film bugüne kadar gördüğünüz hiçbir filme
benzemiyor. “Farklı bir var oluş da mümkün/dü” iddiasını dile getiriyor. Enerjisi
de buradan fışkırıyor. Bu enerji reddedilmişlerin, haksızlığa uğramışların,
aşağılanmışların enerjisi.. bıraksaydınız biz de iyi bir şeyler yapabilirdik! Sömürgecilik,
kitle katliamları, kölelik, ırkçı ayrımcılık, ‘insan değil.. hayvan’ yaklaşımı kara
Afrika’yı vurmasaydı modern Afrika nasıl bir yer olurdu?” sorusuna dair
ayrıntılı bir yanıt.. betimleme. Al sana farklı bir dünya.. uygarlık.. şaş.. şaşır
kal!
Olaylar Afrika’da kurgusal bir ülkede, Wakanda’da geçiyor. Burası
insanlığın hayalindeki “erişilecek ülke” (Erimülke). Doğa, teknoloji, gelenek,
modernite birbirine koldaşlar.. işleri insan mutluluğu. Şiirsel ve işlevsel bir
mimari var.. doğayla bütünleşik. Wakanda
mimarisi öyle bir kent tanımlıyor ki herkes oranın kentlisi olmak ister. Çeşitli
biçim ve kütleleri haiz, sağlam binalar, yürüme yolları, alışveriş mekânları,
parklar. Mekân konuşuyor: burada zeki, birbirini seven doğayı seven bir toplum
yaşıyor. Devasa halkalar halindeki toplu taşımacılığı sağlayan magnet trenler
göz alıcı. Afro gelecekçil bu mimariyi insan sahici hayatta da görmek istiyor.
Burada yaşam var! Nehir kabilesi yeşil, Sınır kabilesi mavi, Jabaris
kabilesi ahşap, Kara Panter Kraliyet Sarayı kara ve morun egemenliğinde. Bu
renklerin tonları giysilere de yansımış. Giysi tasarımı Afrika’ya bir saygı
duruşu. Afrikalının atletik bedenini, kaslı yapısını öne çıkaran, Afrika’nın
kumaş desenlerine ve renklerine saygılı güçlü çizgiler var. Şu feleğin işine
bak; refah içinde yaşıyor kara insanlar! E peki Wakanda bu kadar gelişkin bir
uygarlıksa nasıl olup da dünyanın gözünden ırak? Bunu teknolojilerine borçlular:
Wakanda bir saklı ülke.
Filmin uygarlık kurgusu o kadar incelikli ki, hızlandırılmış çekimde bir
yediveren gülünün tomurcuktan güle dönüşü misali açımlandıkça insanı
afallatıyor. Afrika estetiği sinemaya hiç bu kadar modernize yansımadı. O kadar
çok kara, güzel ve cazibeli insan var ki neredeydi bunlar bu zamana dek dedirtiyor
insana.. batılı beyaz insan yadırganıyor.. kara olanın güzelliğine methiye
düzülüyor. Dikkat: bu kara derililerin
filmi! Tek beyaz insan, nobran görünen ama iyi yürekli FBI ajanı. Kore’de geçen
sahneler bir başka uygarlık seçeneğini ve kültürü de yüceltiyor: Asyalıları.
Slogan: gelişkinlik beyaz adamın tekelinde değildir.
1989 yılında Fukuyama’nın yazdığı “Tarihin Sonu” adlı makale, toplumsal
ve politik evriminin sonuna gelindiğini ilan ettiğinde liberal göğüsler ileri
fırlamış, şişkin özbenlikler cakalanmıştı. Liberal ekonomi politiğinin bir
yengisiydi bu.. tuş değil, bir nakavt! Sistem her şeyi içinde evirmeyi haiz
sonsuz bir döngü kurmayı başarmış ve insanlık bunu kabullenmişti. Berlin
duvarının yıkımı bu düşüncenin sancaktarı ABD’yi rakipsiz bir güç kılmıştı.
Neoliberaller köşeye sıkışınca “elimizde bundan daha iyisi yok” diyebiliyordu
artık.. sistem yanlışlanamaz bir gerçeklik olmuştu. Çünkü rekabetçi piyasalar
ekonomiyi dinç tutar/dı ve demokrasiyle birlikte bireyin kendine toplumda yer
bulmasını sınıftan bağımsız olarak sağlar/dı. E, insan bundan başka daha ne
ister/di? Adamın dediği gibi olmadı. O makale sonrası fikirlerini geliştirip
yayınladığı kitapta da mütereddit havası seziliyordu ya, neyse;.. tutmak
istersen kazık çok! Çok kültürlülüğün tabutuna son çivilerin çakıldığı bu
günlerde aksi aksi dayılanan bir film bu!
Acaba Hollywood’un Trump’a tepkisi, tepmesi mi bu! Bir savaş mı çıktı?
Sorun çok dünyada: sığınmacılar, İslamcılık, yoksulluk. Eh olur böyle şeyler..
daha iyisi nasıl yapılır bilmiyoruz.. aradık bulamadık. Böyle havalarda Kara
Panter dünyayı kurtarır. Zaten filmin sonunda adamımız da öyle yapıyor. Birleşmiş
milletlerde yepyeni bir politikayı muştuluyor. Yeni kurtarıcımız bir yalvaç
değil, Kara Panter. Yapımcılar bunu hesapladı mı bilmem ama güncele dair ağız
dolusu konuşuyor film.. cüretkâr.
FBI’ın sosyalist avladığı Mc Carthy dönemini düşününce Hollywood’da böyle
anarşist bir damar belki hala var. Einstein bile Hitler’in hışmından korkup
ABD’ye kaçma sürecindeyken FBI tarafından liberallik sınavına tabi tutulmuştu.
O FBI ki oyuncuları yönetmenleri komünist yaftasıyla suçlamaktan çekinmemiş,
sansürün en ağırını uygulamıştı. E o zaman, “siz böl parçala politikasını çok
iyi uygulayan bir sömürgeci güçsünüz” diyerek Amerika’yı suçlayan bir filmi,
Hollywood’un neden tam da şimdi yeryüzünde dolaşıma soktuğunu aklı olan herkes
merak eder. Hollywood Trump’a savaş açmış olabilir mi?.......................
Olabilir mi? İçinde bulunduğumuz günlerde Kara Panter filmi, Neoliberal
hodbinlikle gezegenimizi kasıp kavuran totaliter yaklaşımlılar için tam bir nefret
nesnesi.. vurun kahpeye.. vurun o kahpeye!
Muhtemelen nobranlardan haksız saldırılar gelecek ve film onların çirkin
yüzlerine bir tokat gibi inecek.
Kara derililer uygarlıklarını, Vibranyum adlı kurgusal bir metale borçlu.
Gök Tanrıların bahşettiği bir güzellik bu bi tanesi.. fi tarihinde Afrika’ya
düşen, bu elementten mamul bir meteordur menşei. Vibranyum (İngilizcede titreşim anlamına gelen
Vibration’dan aparma uydurma bir sözcük) öyle bir elementtir ki sesi yutar,
titreşimi yutar, çarpma enerjisini yutar.
Enerji oburudur ve enerji biriktirme hassası vardır. Biriktirdiğini de
gani gani insana bahşeder.. karşılıksız! Doğası böyle. Vibranyum, Wakanda’nın
has teknolojisinin temel taşıdır.
Wakanda “İyi kalpli Kral” larla yönetiliyor ve bu kralların hepsi birer “Üstünadam”.
Üstün güçleri onlara sağlayan “Kalp Biçimli Bitki”nin özsuyu.. kraliyet ritüeli
sırasında içiliyor ve değişim gerçekleşiyor.. “iç bitanem, bu seni Üstünadam
yapıcak”. Kara Panter de bu şifalı ve büyülü özsuyu içecek. Çünkü adamımızın, namı
diğer T’Challa’nın babası bildiğiniz gibi Kaptan Amerika adlı filmde öldü. T’Challa
bu yüzden Yeni Dünyayı bırakıp Eski Dünyaya döndü. Tahta çıkabilmesi için
Wakanda’dadaki kabile reisleri, kraliyet ritüeli sırasında ona meydan okumamalı
ve yolunu açmalı. Ancak böyle olmaz. T’Challa taht için Jabaris kabilesinin
kibirli lideriyle savaşır.. yüksek dağların çağlayanlarla yıkanan yaylalarının
birinde.. metrelerce yüksekten uçuruma baka baka kıyasıya dövüşürler. Bu dövüşten
ziyade halkın da şarkılar ve dansla katıldığı görkemli bir ritüeldir. Doğanın
ve insan bedeninin yüceltildiği muhteşem bir sahne.
Körpe kral savaşçı bir ırktan geliyor. Kara Panter Wakanda’nın başkanı olduğu için
Marvel dünyasının diğer üstünadamlarından farklı. Daha sağduyulu, ağırbaşlı ve
sorumlu.. adil. O bir stratejist.. tasarlama ustası.. gelecek ondan sorulur. Halkına
hizmet yolunda kendini feda etmeye hazırdır. Yakın dövüş sanatlarında taktik ve
direnç ustasıdır. Bedenini en aykırı hareketlere zorlamaktan çekinmez. O savaşırken
vahşi bir hayvandır. Kendisinin alametifarikası giysisi vücudunu incecik
zerrelerle kaplayan vibranyumdandır. Bu giysi, kurşun geçirmez, darbeleri
yutumlar ve biriktirdiği enerjiyi hasmına karşı kullanır.. daha sert vur ona
çünkü güç sende! T’Challa bu giysiyle
bir pantere dönüşür. Elleri ayakları birer pençe olur.
T’Challa’nın hayatta öğreneceği şeyler var. İlk sıradaki ders babalara
dair: Evlatlar babalarının günahlarını sırtlamak zorundadır ve hiçbir baba
günahsız değildir! Film 1993 yılında geçen bir hesaplaşmayla açılıyor ve kafada
bir takım sorular bırakıyor. Neyse ki filmin ortasından sonra ayrıntılar
geliyor. Keşke gelmese: Bu ne facia Tanrım! Ey Şekspir ruhun şad olsun. Filmin
şer kahramanı insanı acıklandırıyor.. fena halde. İşte yaşam böyle dedirtiyor insana.. boğazda
bir yumruyla.
Wakanda’nın en nitelikli askerleri dişidir. Savaşçı kadınlar dövüşte,
silah kullanmakta çok mahirler. Kel kafaları, dövmeleri ve çevik bedenlerinin
endamını sergileyen giysileriyle o kadar dişiller ki ancak moda defilelerinde,
bir tasarımcının düş dünyasından fırlayarak sahici olabilirlerdi bu film olmasa..
ama Wakanda’da askerler böyle giyinir..
ve vahşi hayvanlar gibi savaşır.. en son teknolojik silah ve gereçlerle..
iyilik için, onur için, adalet için.
Kara Panter’in en farklı yanlarından biri yan rollere, karakterlere
açtığı geniş alanlar. Bu anlamda çok demokratik. Herkesi ama herkesi tanıyoruz,
temas ediyoruz. Boş adam yok. Herkesin bir meselesi ve dillendirecek bir meseli
var. Vibranyum kaçakçısı kıyıcı ve acımasız beyaz adam.. adamın takma kolunu
vibranyumla çalışan bir silah olarak kullanması.. insanlıktan çıkıp
makineleşmesi. Kara Panter’in teknoloji manyağı kız kardeşi.. çıtı pıtı, kırılgan,
kibirli ve sevimli. Annesinin asalet tutkusu.. kraliyete verdiği önem.. oğlunu
ve kocasını kaybettiğindeki metaneti. Babasının geleneğe bağlılığı..
affedilemez suçu.. evlat sevgisi. Tahta talip kuzenin travmatik yaşamı.. acımasızlığı..
ruhunu emen bir kara delik halini almış intikam arzusu. O da sinema tarihine
geçti; onun gibi şer kahraman kaç tane ki.. ilk akla gelen Yarasa Adam’ın
belalısı Joker.. ruhun şad olsun Heath Ledger.
Hikâye Kore’ye sıçradığında aksiyon tavan yapıyor. Çolak beyaz kaçakçı ve
güruhuyla Wakanda’lılar arasında bir savaş başlıyor.. bir kovalamaca halini alıyor. En son böyle bir
şeyi Matrix’te görmüştük. Arabalar kıyasıya yenişiyor.. Kara Panter, Trinity
ablamızı sahneden şutluyor.. çekil kaltak o takla böyle atılır! Kovalamaca bittiğinde o kadar gerilimden
sonra size kahkaha attıracak denli çizgi filmsel bir sahne geliyor.. e, gülün
biraz.. hayat bu kadar ciddiyet kaldırmaz. Pek güzel!
Film insanı heyecan verici bir enerjiyle kaplıyor. Sağaltıcı bir şey perdeden
üzerinize doğru akıyor ve derinizden içimize işleyip size ait oluyor.. gülümseme
gibi bir şey bu. Bunun üstüne aksiyona, aile ilişkilerine, savaşmaya ve
barışmaya, teknolojinin kullanımına, Afrika’nın emperyalizme kurban verilişine
ve dahasına dair duygularla film durmadan zikzak çektiriyor. Koşuşturuyorsunuz
ama yorulmuyorsunuz. Mutlu ayrılıyorsunuz salondan. Geleceğe dair umutla.
Sinemada olay var!
Eşref Alemdar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder