Sevgililer Günü Oyununa Gelenler ve Gelmeyenler - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Sevgililer Günü Oyununa Gelenler ve Gelmeyenler - Hande Çiğdemoğlu

Sevgililer Günü Oyununa Gelenler ve Gelmeyenler - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş


Sevgililer Günü Oyununa Gelenler ve Gelmeyenler

Sevgililer gününü kutlamak mı klişe yoksa “Sevgililer günü kapitalizmin bir ürünüdür.” söylemleri mi?14 Şubat öncesi, en az sevgililer gününde tüketime yönelik başlayan reklam kampanyaları kadar, bunun piyasayı canlandırma oyunu olduğunu söyleyip “bu oyuna gelmem”ciler de dikkatimizi çekiyor. Dünyanın bu tüketim düzeninin beşiğinde tıngır mıngır sallanması, pirelerin berber, develerin tellal olmasından bile eski neredeyse. Yediğimizden içtiğimize, eğitimden sağlığa her şey bu yaklaşımla savrulup dururken sesi çıkmayanlar, iş sevgililer günü, yılbaşı gibi tatlı vesilelere geldiğinde borazanları eline alıyorlar. Böyle günlerin tüketimle özdeşleşmesi elbette yanlış hatta çirkin. Çıkış noktasının ya da anlamının masumiyetini alışveriş merkezlerine, kredi kartlarına yükleme oyununa gelmek yerine, böyle günleri tüketimin elinden alma basiretini gösterebilseydik bugün bunlar konuşulmuyor olurdu.

Doğum günü, evlilik yıldönümü, sevgililer günü gibi özel günlerdeki beklentileri sırtlarına yüklenmesinden olsa gerek, bahsettiğim söylemlerin sahipleri genelde erkekler oluyor. Aslına bakılırsa sırtlarına yüklenen hatırlanma, organizasyon, hediye, sürprizler gibi beklentiler karşısında yılmış erkeklere hak vermemek elde değil. Mutluluğunu tek taşa bağlamış, ya da klişe romantizmlerin kurbanı olmuş kadınlarla yaşamak elbette ki çok zor. Ama sevgililik ya da kocalık mertebesini ancak böyle günlerde aldıkları hediyelerle taçlandıran erkeklere ne demeli? Erk kavramının getirdiği nimetlerden sonuna kadar faydalanan kimi müstesna Türk erkeklerinin, eşleri ve onların hayatlarının sahibi olma heveslisiyken bu işin de üzerlerine yıkılması ve beklentilerin hedefi olmaktan şikayet etmeye pek hakları kalmıyor.

Her şey bir yana, insan evladının, varoluşundan beri seremonileri, kutlamaları, bayramları, törenleri sevdiği yadsınamaz bir gerçek. Hatırlanmanın, tazelenmenin, monoton ve renksiz bu hayatta bu tip vesilelerle mutlu olmanın, mutlu etmenin yanlışlığı nerede anlaşılır gibi değil. Özellikle aşk adı verilen kendi haline bırakırsan gidecek olan misafiri, arada sırada kabul günü özeniyle ağırlamanın faydaları düşünülünce. Anneler gününde annelerine bahçeden kopardıkları çiçekleri götüren, babalar gününde babalarına kocaman bir öpücük ya da yaptıkları resimleri hediye eden bu insanlar, iş sevgililer gününe gelince neden bu kadar öfkeli oluyorlar? Oysa formül aynı. Sevdiğiniz insanları, takvim denilen kendi icadımız kurgunun yine kendi icadımız olarak tayin edilen bir gününde mutlandırmak.

Tüketimi, alışveriş çılgınlığını bir yana bırakmalı. Oyuna gelip sonra öfkelenmek yerine, oyunu bozmalı! Klişelerden uzak durup, özgünleşmeli. Küçük sürprizler, pahalı hediyelerden daha anlamlıdır. Tıpkı annenizin yanağına kondurduğunuz öpücük gibi anlamlı olabilir planlar. Sevgilinin en sevdiği tatlıyı yapmak da, mail yerine el yazısıyla ona küçük bir mektup yazmak da, sesiniz nasıl olursa olsun en sevdiği şarkıyı söyleyerek uyandırmak da, diyet bozan cinsten koca bir tabak cipsle birlikte en sevdiğiniz filmi tekrar izlemek de, ilk buluştuğunuz kafede birlikte kahve içmek de, bilgisayarları, televizyonu bir kenara atıp birlikte uzun bir kış yürüyüşü yapmak da, ya da sadece en içten halinizle “seni seviyorum” demek de, bugünü kutlamak için kullanılabilir. Aşk güzeldir, sevgili olmak güzeldir ve kutlanmaya değerdir. Yeter ki bugüne boyu aşan anlamlar yüklemek yerine, aşkları tazelemek için bir vesile olarak görülsün… Kendi gününü yaratan sevgililerin 14 Şubat’ı kutlu olsun!

Hande Çiğdemoğlu



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder