Okuma Atölyesi Çalışması; Hayvanlardan Tanrılara Sapiens - Hilal Çetinkaya - Sevdalım Hayat
Okuma Atölyesi Çalışması; Hayvanlardan Tanrılara Sapiens - Hilal Çetinkaya

Okuma Atölyesi Çalışması; Hayvanlardan Tanrılara Sapiens - Hilal Çetinkaya

Paylaş
Katılımcı: Hilal Çetinkaya

Tarih:  29.01.2018

Kitap: Hayvanlardan Tanrılara Sapiens/Yuval Noah Harari

Tema: Tarım, sanayi ve bilimsel evrimin insanı getirdiği yer ve onun memnuniyetsizliği.

Konu: İnsan türünün gelişim aşamaları, yaşanan dönemler.

Çağrışım:

150 bin yıl önce Afrika’dan dünyanın geri kalanına yayılan Homo Sapiens; bugün dünyada baskın konuma gelen hatta ona hükmeden insan. Nasıl oldu da bunu başardı?

İnsan; güçlü sosyal bağ kurabilen, eğitilebilen, dünyanın bir ucundaki diğer bir insanla işbirliği yapabilen, fiziksel ihtiyaçlarının yanında soyut düşünebilen bir canlı türü. Onun dünyayı yönetmesinde rol oynayan en önemli özellikleri bunlar. Hayvanlardan farklı olarak soyut düşünüp karar alabiliyor, hayal gücünün var ettiği şeylere inanabiliyor. Örneğin millet, para, insan hakları, adalet, yasa gibi kendi var ettiği kavramlar. Bu konuda kitapta verilen beğendiğim örneklerden biri de Peugeot efsanesi.

“Küçük bir aile şirketi olarak başlayan bu şirketin  şu an dünya çapında 200 bin kişiyi istihdam ettiğini ve bunların çoğunun birbirine tamamen yabancı olduğunu, bu yabancılığa rağmen o kadar etkin işbirliği yaptığını ve 2008’de Peugeot 1,5 milyondan fazla otomobil üretip yaklaşık 55 milyar Euro gelir elde ettiğini” söylüyor bize.

İşte bu çok geniş kitlelerde sürdürebildiği karşılıklı güvene, iletişime dayalı ilişki insanları bir araya getiren sistemlerdir. “Tamamen hayal gücünün ürünü olan bu “yasal kurgu” elle gösterilemez, fiziksel bir nesne değildir.” Bu hayali gerçeklik herkesin inandığı bir şeydir ve bu ortak inanç sürdüğü sürece hayali gerçeklik dünyada belli bir güce sahiptir. Bu şekilde ekonomik, politik bir gücün sağlanması aynı din gibi insana rahat bir yaşam vaat ediyordu. Dolayısıyla yaşanan tarımsal, sanayi ve bilimsel devrimlerin en önemli motivasyonu da bu oldu. Su kovası taşımaya, kaya toplamaya, tarım yapmaya evrimleşmeyen insan hayatını değiştirmek zorunda kaldı.

“Biz buğdayı evcilleştiremedik, buğday bizi evcilleştirdi.” (syf.99)
Tarımın, üretim tekniklerinin gelişimi insana avantaj sağlamasına sağladı elbet. Fakat bu gelişme çocuk sayısı artınca üretilenlerin yetmediğini, tek bir besin türüne bağımlı olmanın, kuraklığın, hastalıkların tehlikelerine açık hale geleceğini öngörmeye yetmedi. Refah arayışı bir yandan da birçok zorluk çıkardı.

“Tarihin en kesin yasalarından biri de şudur: Lüksler zamanla ihtiyaç haline gelir ve yeni zorunluluklar ortaya çıkarır. İnsanlar belli bir lükse alıştıklarında bir süre sonra onu kanıksarlar. Onu yaşamlarında hep bulundururlar ve bir süre sonra yaşayamaz hale gelirler” (syf.99)

Sanayi devrimi ile insan gücüne sağlanan sınırsız enerji için ne demeli? Bu devrim insana ucuz enerji ve hammadde sağladı. Tarım sanayileşti. Üreten toplum halinden tüketen toplum haline geldi.

“Daha dün varlığından haberdar olmadığımız ve ihtiyacımız olmayan sayısız ürünü satın alıyoruz. Üreticiler piyasada var olabilmek için kasıtlı olarak kısa vadeli, yeni gereksiz ürünler tasarlıyorlar.”(syf.345)

Bu şekilde insanların arzularını, tutkularını gidermek için daha fazla satın almalarıyla mutlu olacaklarını mı vadediyorlar?

Öte yandan yaşanan hayali düzenle kurulan yasalar, devletler. Çok sayıda insanın etkili bir şekilde iş birliği yapmasına yarayan, iyi bir toplum kurmayı sağlayacağına inandığı bir yol. Ve bu yolda pastadan daha büyük pay alabilmek adına kendi türüne vahşet güdüsüyle açtığı savaşlar.

Bugün modern çağ insanı kendi kurduğu sanayinin ve devletlerin isteklerine bağımlı hale gelirken geleneksel aile ve topluluk bağları zayıfladı. Kurulan sistemlerin vaat ettiği mutlu, refah düzeyi yüksek gelecekten çok uzaklaştı türünü nereye götürdüğünün farkında bile değilken. Kitabın sonuna doğru ben de yazarın sorduğu sorulara birkaç tane daha ekleyerek yanıtlar arıyorum. En azından kendi payıma düşen sorumlulukları yerine getirmek adına.

Bugün yaşanan bütün bu gelişmelerden sonra daha mutlu muyuz peki? İnsanlığın geçtiğimiz beş yüzyılda biriktirdiği zenginlik memnuniyet anlamına geldi mi? Tükenmez enerji kaynaklarının keşfi tükenmez bir mutluluğun yolunu önümüze serdi mi? Bilişsel Devrimden bu yana geçen inişli, çıkışlı 70 bin yıl dünyayı yaşanacak bir yere dönüştürdü mü? Ayak izi rüzgarın olmadığı ayda bozulmamış halde duran Neil Armstrong, 30 bin yıl önce Chauvet Mağarası’nın duvarına el izi bırakan isimsiz avcı toplayıcıdan daha mutlu muydu? Eğer mutlu değilse tarımı, şehirleri, yazıyı, parayı, imparatorlukları, bilimi ve sanayiyi geliştirmenin anlamı neydi? (syf.368)

Mutluluğu ve hayatın anlamını sorgularken kurmuş olduğumuz, inandığımız değerleri sorgulamak gerekmez mi? Neyi istiyoruz? ‘Yeni bir evrimin eşiğinde’ yapay zekalar üretirken onu insan gibi yapmaya çalışırken neye dönüşmek istiyoruz?

*
Ayrıca yazarın bu kitabı yazışındaki tesadüften de bahsetmeden geçemeyeceğim. İsrailli bir tarih profesörü olan Harari’ye “Dünya Tarihine Giriş” dersi verilir, üniversitede bu dersi diğer kıdemli hocalar almak istemez ve bu konuda kitap olmadığını görünce ders notlarını derleyerek kitap yazar. Böylelikle bana onu takdir etmekten başka bir şey bırakmaz, ben ikinci kitabı olan ‘Homo Deus’a yol alırken.

Hilal Çetinkaya


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder