Küçük Prens, Büyük Kitap - Gamze Güven - Sevdalım Hayat
Küçük Prens, Büyük Kitap - Gamze Güven

Küçük Prens, Büyük Kitap - Gamze Güven

Paylaş

Küçük Prens, Büyük Kitap
Çölü güzel yapan şey bir yerlerde bir kuyu saklıyor olmasıdır.
Hayatta her şeyin bir adabı olduğunu bize en güzel şekilde anlatan bir karakter Küçük Prens. İsminin önündeki “küçük” sıfatına bakmayın, kendinden büyük sözleri var onun. Resimli olması sizi onun yalnızca bir çocuk kitabı olduğu yanılgısına düşürmesin. Küçük Prens, derin anlamlar çıkararak bir büyük kitabı olarak da okunabilir,  sadece resimli bir çocuk kitabı olarak da.

Bana göre Antoine de Saint Exupéry çocukların dünyasını keşfetmiş bir yazar. Öyle ki, uçağının arıza yapması üzerine çölde geçirdiği zorunlu saatlerde yolunun kesişmesini istediği hayali kahramanı bir çocuk oluyor ve o kocaman çölde Küçük Prens karşılıyor onu. Çocukların o saf, naif kalplerinden ve derin sağduyularından yola çıkarak kurguluyor hikayesini. Ne de olsa hepimiz zamanında küçük bir çocuktuk. Ama Exupéry’nin de dediği gibi “pek azımız bunu hatırlıyor.”

Hikayenin kahramanı Küçük Prens, yalnız ve meraklı bir çocuk. Başka gezegenlere duyduğu merakla başlayan yolculuğunda, hayatı ve yetişkinleri keşfediyor. Her yolculuk içinde bir hikaye ve ardında bir iz bırakır. Küçük Prens de kendi yolculuğunda çok şey öğreniyor ve öğretiyor bizlere. Bir çocuğun gözünden yetişkinleri, yani kendimizi okumak, insana hem kaybettiklerini hatırlatıyor hem de hiç sahip olamadıklarını. Gerçekte ne yaşıyoruz, hayatın neresindeyiz, bazen diğerlerinin gözünde bir marka, bir şekil olabilmek için farkına varmadan tüm yaşamımızı nasıl feda ediyoruz, yaşamı ıskalıyoruz muyuz, ne kadar hayatın içindeyiz ve biz kimiz?

Büyükler sayılara bayılırlar. Eğer büyüklere, ’Güzel bir ev gördüm, kırmızı tuğlalı: pencerelerinden sardunyalar sarkıyor, damında ise kumrular var,’" derseniz, nasıl bir evden söz etmekte olduğunuzu bir türlü anlayamazlar. Ne zaman ki onlara, "Yüz milyonluk bir ev gördüm," dersiniz, işte o zaman size, "Oo, ne kadar güzel bir evmiş!" derler gözlerini koca koca açıp. Büyükler böyledir işte. Ama bunu onlara anlatabilmek olanaksızdır. Çocuklar büyükler karşısında her zaman sabırlı ve anlayışlı olmak zorundalar.’’

Hayatta önemli olan özü görebilmek, gerçeğin bir yansımadan ibaret olmadığını bilmektir. Bu bakmak ile görmek arasındaki ince çizgi kadar net. Hayat gördüklerimizden çok hissettiklerimizden ibarettir. Görünenin ardındaki gerçeği görmeye odaklandığımızda yani olaylara sağduyu ile yaklaştığımızda manayı çözeriz. Mana hayatın şifresidir ve bizler bu şifreyi yalnızca yüreğimizin sesini dinleyerek çözebiliriz. İşte Küçük Prens; “Gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığında gerçeği görebilir.” diyerek tam da bunları anlatıyor bizlere.

Hoyratça ve bilinçsizce kullanılan her şey, tükenmeye mahkumdur. Çok değerli bir enstrüman, çalmayı bilmeyenin elinde işe yaramaz bir alet haline gelir. Sevgi kıymet bilmeyenin elinde şekil değiştirir. Ego olur, hırs olur, kimi zaman kötü davranışların bahanesi olur. Tükenir, tüketir. Hatta bazen öldürür. Temelinde sevgi olan hayatlarımız da yine sevgiye verdiğimiz tepkiyle ve sevgiyi karşılama biçimimizle anlam bulur.

"Benimle oynar mısın?" dedi küçük prens. "Çok mutsuzum."
"Hayır," dedi tilki. "Oynayamam; evcil değilim ben."
"Öyle mi? Bağışla beni," dedi küçük prens. Ama bir süre düşündükten sonra, "Evcil ne demek?" diye sordu.
“Bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘Bağ kurmak’ anlamına gelir.”
“Bağ kurmak mı?”
“Evet. Örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak Sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için.”

Küçük Prens'in sahip olduğu tek şey bir gün gezegeninde aniden  kendini gösteren eşsiz bir çiçekti. ''GÜL''. Sevmenin ait olmak, sevginin ise emek vermek olduğunu onunla keşfetti. Fakat bunu kendi gülüne benzediğini düşündüğü yüzlerce gülle karşılaştığında anladı:

Çok güzelsiniz, ama boşsunuz benim için. İnsan sizin için ölemez. Doğru, herhangi biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim için yüzlercenizden daha önemli; çünkü suladığım, cam bir fanusun altına koyduğum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o. Çünkü tırtılları ben onun için öldürdüm. (Birkaç tanesini bıraktık, sonradan kelebek oldular.) Çünkü yakındığı, ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o benim çiçeğim.”

Ve sonunda Dünya’ya indi Küçük Prens ve dedi ki:

Ne tuhaf bir gezegen! Her tarafı kuru, her yeri dikenli, tamamen sert ve acımasız. İnsanlarda ise hayal gücü yok. Sadece sizin söylediklerinizi tekrarlıyorlar’’

Exupéry sanki onu gerçekten anlayanların okumasını istediği bir hikayeyi kaleme almış. Sadece yüreğiyle bakanların, yüreğini kendilerine kılavuz edenlerin dilinde yazılmış bir kitap. Sizin de kılavuzunuz yüreğiniz ise Küçük Prens'in söylediklerine kulak verin derim. Onun sizlere anlatmak istediği çok şey var. Bir de onu gerçekten anlayan arkadaşlara.

Keyifli okumalar...

Gamze Güven



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder