Katılımcı:
Ayşegül Kalkan
Tarih: 11.01.2018
Kitap: Hayvanlardan Tanrılara Sapiens: İnsan Türünün Kısa
Bir Tarihi, (Yuval Noah Harari)
Tema: İnsanlık
Konu: İnsan türünün tarihi
Anlatım: Yalın
Özet:
(Bu bölüm kitaptan alıntılanan parçalar şeklinde
yazılmıştır.)
Fizik, kimya, biyoloji, ve tarihin tanımı ile
başlayan kitap, tarihin akışını şekillendiren üç devrimi detaylı bir şekilde
açıklayarak devam ediyor. Bilişsel devrim, Tarım devrimi ve Bilimsel devrim.
Bilişsel Devrim:
İnsanlar anne karnından
bir ocaktan çıkan erimiş bir cam gibi çıkarlar ve şaşırtıcı oranda
şekillendirilebilirler. Dil bu şekillendirmede önemli bir araçtır, dedikodu da.
Ortak mitler yaratabiliyoruz. Bu mitler Sapiens'e büyük gruplar halinde esnek
bir işbirliği yapabilme becerisi vermiştir. Ortak bir mite inanan çok sayıda
yabancı, başarılı işbirliği yapabilir.
Bilişsel devrim, insan türünün sorunlarını henüz
aşamadığı önemli bir dönüşüme karşılık geldi. Bireylerin birbirini tanıdığı
topluluklar halinde yaşamaktan, birbirini tanımayan kişilerin bir organizasyon
içinde birlikte yaşadığı bir aşamaya geçildi. Bu nedenle, örgüt bilinci de
gelişmediğine göre, birbirini tanımayan insanların birlikte yaşaması için ortak
sembollere, inançlara, ortak duygulara ihtiyacı vardı. Ve elbette ortak
hikayelere.
Etkili hikayeler anlatmak kolay değildir; zorluk
hikayeyi anlatmakta değil, herkesin hikayeye inanmasını sağlamaktadır. Bunun
için de hayali gerçeklik tabiri kullanılmış kitapta. Yalandan farklı olarak,
hayali gerçeklik herkesin inandığı bir şeydir ve bu ortak inanç sürdüğü sürece
hayali gerçeklik dünyada belirli bir güce sahiptir. Zaman geçtikçe hayali
gerçeklik daha da güçlendi; öyle ki bugün nehirlerin, aslanların ve ağaçların
yaşamı hayali varlıklar olan tanrılar, milletler ve şirketlerin insafına kalmış
durumdadır.
Tarımsal Devrim:
Ortalama çiftçi ortalama avcı toplayıcıdan daha
fazla çalışarak karşılığında daha kötü besinlere sahip oldu. Tarım devrimi
tarihin en büyük aldatmacasıdır. Lüks tuzağı, daha çok çalışırsanız daha iyi
bir yaşamınız olur. Lüksler zamanla ihtiyaç haline gelir ve yeni zorunluluklar
ortaya çıkarır. Ordular, polis kuvvetleri, mahkemeler ve hapishaneler
kesintisiz olarak insanların hayali düzene uygun olarak davranmasını sağlamak
için çalışırlar. İnsanların yaşamlarını örgütleyen temel düzenin aslında sadece
hayallerinde var olduğunu fark etmelerini engelleyen üç temel etken vardır.
1. Hayali düzen fiziksel dünyaya gömülü durumdadır.
2. Hayali düzen isteklerimizi şekillendirir.
3. Hayali düzen kişiler arasındadır.
Mevcut bir hayali düzeni değiştirmek için
alternatif bir hayali düzene inanmamız gerekir. İnsanoğlunu birleştirebilen
evrensel düzenler: para, imparatorluk ve din. Para şu ana kadar yaratılmış en
evrensel ve en etkili karşılıklı güven sistemidir.
Emperyal vizyonlar: tüm dünyayı yönetmek ve bunu
tüm insanlığın iyiliği için yaptığını söylemek.
Din: insanüstü düzene olan inanca dayanan bir insani
değerler ve normlar sistemi. İdeolojiler (Komünizm, Hümanizm, Nazizm gibi) din
başlığına dahil edilmiş.
Geleceği bilmek için değil, ufkumuzu genişletmek,
mevcut durumumuzun ne doğal ne de kaçınılmaz olduğunu anlamak ve sonuç olarak
önümüzde akla hayale gelmeyecek olasılıklar bulunduğunu anlamak için tarih
okuyoruz. Adına ne derseniz deyin tarihin dinamikleri insanların iyiliği ve
mutluluğunu artırmaya dönük değildir. Tarihteki en başarılı kültürlerin Homo
sapiens için en iyisi olduğunu düşünmemiz için hiçbir kanıt ya da veri yoktur.
Bilimsel Devrim:
Bu bölümde öncelikle insanların cehaletlerini
keşfetmelerinden ve bunu takip eden bilimsel gelişmelerden bahsedilmiş. Bilgi
güçtür. Bilim, sanayi ve askeri teknoloji ancak kapitalist sitemin ortaya
çıkışı ve Sanayi Devrimi'nin gerçekleşmesi ile birbirine bağlandı. Bu ilişki
bir kez kurulunca da dünyayı çok hızlı şekilde değiştirdi.
Bilimsel araştırma ancak din veya bir ideolojiyle
ittifak halince büyüyüp gelişir. İdeoloji araştırmanın maliyetini haklı
gösterir, bunun karşılığında da bilimsel araştırma gündemini etkileyerek,
keşiflerle ne yapılacağına karar verir. Bilimsel devrim ve modern emperyalizm
birbirinden ayrılamaz şeylerdir. Bilim insanları emperyal projeleri pratik
bilgiyle, ideolojik gerekçeyle ve teknolojik oyuncakla donattılar.
Yazar daha sonra Sanayi devriminden bahsetmiş ve
bunu temelde enerji dönüşümünde yaşanan bir devrim olarak görmüş. Sanayi
devrimi ile insanlık tarihinde belki de ilk defa arz talebi geçmeye başladı ve
yepyeni bir problem ortaya çıktı: bu kadar çok şeyi kim satın alacak?
Kapitalizm, tüm yapılması buyurulanları inananların yerine getirdiği tarihteki
ilk dindir. Peki bunun karşılığında cennete ulaşacağımızı nereden biliyoruz?
Çünkü televizyonda öyle gördük. Çoğu durumda bireyler piyasa tarafından
sömürülürken, devlet de bireyleri savunmak yerine ordusu, polisi ve
bürokrasisiyle bireylere karşı piyasaları korur.
Son iki yüzyılda ise politikanın geçer akçesi eski
dünyayı yıkmak ve yerine daha iyi bir dünya oluşturmak.
Belki de modern zengin toplumlar tüm refahlarına
rağmen yabancılaşma ve manasızlıktan mustariplerdir.
Yazar ailenin ve topluluğun çöküşünden de
bahsetmiştir. Aile ve topluluğun mutluluğun üzerinde para ve sağlıktan daha
fazla etkisi var gibi görünüyor. Eşlerimizi, arkadaşlarımızı ve komşularımız
seçebiliyoruz ama onlar da bizi bırakmayı seçebilirler. İnsanlar artık kendi
yaşamlarına daha önce olmadığı kadar etki edebiliyorken, bir yandan da
bağlanmakta zorlanabiliyorlar; dolayısıyla da çözülen topluluklar ve ailelerle
birlikte giderek yalnızlaşan bir dünyada yaşıyoruz.
Mutluluk daha ziyade somut durumla soyut
beklentiler arasındaki ilişkiye bağlıdır. Eğer mutluluk beklentiyle alakalıysa,
toplumumuzun iki temel direği -medya ve reklamcılık- farkında olmadan da olsa
dünyanın mutluluk rezervlerini sonuna kadar tüketiyor demektir. Mutluluk,
mutluluk anlarının sayıca fazla olması anlamına gelmez. Mutluluk aslında bir
insanın hayatını anlamlı ve değerli görüp görmediği ile ilgilidir. Anlamlı
hayat zorluklar içinde geçse de son derce tatmin edici olabilir.
Yazar Budizm'den de bahsederek kitabını Homo
sapiens'in sonu üzerine düşünerek sonlandırmıştır. Burada akıllı tasarımlardan,
biyoloji mühendisliği, siborg mühendisliği, inorganik yaşamın yaratılması gibi
bilimsel ilerlemelerin neler getirebileceği üzerine teorilerden bahsedilmiştir. Neyi istemek istiyoruz? sorusu ile de kitabı
bitirmiştir.
Çağrışım: Kabul ettiğimiz gerçekleri sorgulamak ve irdelemek
gerekli. Neyi istemek istediğimiz üzerine düşünmek gerekli. Belki yine bir
hayali gerçekliğin peşine takılıp gideceğiz ama en azından matrixten bir çıkış
olduğunu bilmek gerekli.
Ayşegül Kalkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder