Katılımcı: Figen
Yamansoy
Tarih: 20.4.2018
Kitap: Çelişki
(Barış İnce)
Tema: Yaşam
Konu: İçimizdeki zıddımız;
çelişki.
Anlatım: Çelişkinin…
Düşle gerçeğin, yaşananların ve yaşanamayanların, bağırmanın ve susmanın
kurgusal anlatımı.
Çağrışım:
Çelişki, sessiz
kalmayan, gümbür gümbür bağıran bir kitap. Barış İnce, içimize tuttuğu ayna ile
canımızı yakıyor. Dev aynalarını kırıp gerçeğin acı yüzünü önümüze seriyor.
“Gerçeği küçükken bağırmak, büyüdükçe, en sonunda susmak… Bizi
gerçekte sağır eden şey işimize gelmeyeni duymamaya alışmak… İnsanı sessiz
kalmaya zorlayan nedir?” Ne zamandan beri
susuyor, susturuluyor ve susturuyoruz, kestiremiyorum. Belki de ilk
nefesimizden bu yana. Sus, sen küçüksün, büyüyünce anlarsın, çocuklar çok
konuşmaz, çok soru sormaz, söylemleri ile büyüdük. Küçükken de gerçeği
bağıramadık. Soru soramadık. İşte onun için şimdi sessiz kalamıyoruz
belki. Ancak nasıl bir çelişki ki; bağıramıyoruz da. Fısıldıyoruz en fazla…
Barış İnce
söylemleri ile yüreklendirse de… Yönetenler; türlü söylemlerle peşlerine
taktıklarının alkışları eşliğinde, düşünmemizi, sorgulamamızı istemiyor.
Düşünceleri tartışmak yerine sözlerimize hak verenlerle aynı konular etrafında
–yeni bir şey üretmeden- dönüp duruyoruz. Korkuyoruz, Demokles’in kılıcı düştü
düşecek!
“En nihayetinde dostlarımızı söylediklerimize hak verenlerden
seçeriz. Seni sevebilecekleri seçip seni sevebileceklerin en onay vereceği
şeyleri anlat, sonra da kendini kahraman san.” Kahramanlarla çevrili dört bir yanımız. Ancak, asıl kahramanlık,
herkes korktuğunda korkmamak, herkes sustuğunda susmamaktır ki; bedeli ağırdır.
Susmamak özgürlükse, “Özgür olduğuna
inandığın anla gerçek özgürlüğün arasında ödeyeceğin bir hesap var.” Yaşam
denen ağır sınavda kırık not alır, belki de sınıfta kalırsın. “Ama tarihi soruları çalanlar değil notu kırık
olanlar yazar.”
Barış İnce’nin “Oysa çok konuşmak, çok yalan söylemek demektir.
Arada bir düşünmek iyidir.” sözünün üzerine; söz söylemeyi kesip,
yazdıklarını düşünmeye koyuluyorum. Çünkü sözlerimiz eyleme dönüşmedikçe
yalanlar çöplüğünde yok olmaya mahkûm…
“Biz” kimdik? Biriyle teke tek konuşurken uzlaşmayı seçen,
yanımızda biri varken aslan kesilenlerdik.”
“Birbirimizi dibe çekiyorduk. Birbirimizden güç alarak büyümedik,
aksine birbirimizi sindirdik. Pısırıklığımıza, düzene adapte oluşumuza, kendi
içimize patlayışımıza… Hep bir yancı edindik. Yanımıza gelen herkesi kendimize
benzeten ölgün yığınlara dönüşmüştük. Karşımızdakiyle tıpatıp aynı düşündüğünü
ispat etmeye gayret eden basit tekrar makineleriydik.”
“Her şeyimizi çaldılar, en kötüsü umutlarımızı…”
“Ben olmanın değil, “biz” olmanın güzel olduğu günlere
yetişemedik biz senle…”
“Ellerini kirleterek yüreğini temizlemen mümkün olmayacak…”
“Meleklerin seni denetlemediği anlarda, zebaniler kapıları
tutmadığında veya… Her şeyi yapabilecek potansiyelde misin?”
“Herkes görmek istediğini görüyor hayatta. Yolda yürürken dilenenleri
görmezler, çile çekeni dost bilmezler, gülerken iyiler de ağlayanı sevmezler.
Şatafat peşinde giderler de zarafete prim vermezler, gerçeğe düş derler de
düşleri gerçek etmezler. Sevapları anlatıp dururlar da günahları bir kenara not
etmezler. Seni, beni, başkalarını değil sadece kendilerini bilirler. Bu nasıl
bir gözlüktür? Ki her manzara ufka gider de bunlar döner yine aynaları görür.”
“Vatandan nemalanan için vatanseverlik ne kadar da basittir.”
“Önemli olansa vatanda en çok acı çekenin vatan sevgisidir ki o,
işin adeta nirengisidir.”
“Dünyayı değiştirecek olanlar “sıradan ve sahici” insanlar
olmalıydı.”
“Küçük zalimler, büyük zalimlerin onlara verdiği yetkiye dayanarak
bizleri şahitlerin huzurunda çapulcu, eşkıya, şu bu ilan eder. Biz de iyi günde
kötü günde, hastalıkta sağlıkta, terörist, hain filan olmadığımızı inatla
tekrar ederiz.”
figenyamansoy@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder