Küçük Adamın Büyük Hikayesi - Selma Sayar - Sevdalım Hayat
Küçük Adamın Büyük Hikayesi - Selma Sayar

Küçük Adamın Büyük Hikayesi - Selma Sayar

Paylaş


Küçük Adamın Büyük Hikayesi

Fabrika Yolu kitabında, önsöz yerine yazılmış Kuş Sesleriyle adlı ilk öyküden de anlaşılacağı gibi, Zafer Köse, edebiyatı, “duygu ve düşünce anlatmak”ı aşan bir uğraş, hayatla bağlantı kurmanın yolu olarak görüyor. Bilinmeyen gerçekleri veya gerçek hayatta pek rastlanmayan ilginç kişileri anlatma uğraşının aksine, ne yaşadığımızı anlamanın ve hissetmenin bir yolu.

Köse, tüm güzellikleri ve insan hikayelerini, hayatı sürdürebilmek için verilen günlük mücadeleler içinde arıyor. Tıpkı kuş seslerinin güzelliği gibi. “Kuşlar o sesleri insanlar dinlesin, huzur bulsun, hayran kalsın diye çıkarmıyor. Beslenme uğraşlarının, çiftleşme çabalarının, yuva yapma hazırlıklarının sesleri onlar. O canlılık, hayatta kalmak ve türünün devamlılığını sağlamak için.”

Aynı şekilde insanlar da bazen gönlünü doyurmaya, bazen hayatın yeni bilgilerine ulaşmaya çalışıyor. Kişiliğini kanıtlamak için uğraşanlarla düşüncelerini paylaşmak isteyenlerin sesleri iç içe geçiyor.

“Dünyanın en güzel sesleri, hayat mücadelesi içinde üretiliyor” diye düşünüyor Zafer Köse. “Edebiyatın işi, bu sesleri iletmek, daha doğrusu, bu seslerin gerçekliğini yeniden yaratmak olmalıydı. Hayatta güzel olan sadece buydu. Dönüp duran dünyadaki bu hayat mücadelesiyle bağlantısı koparsa, hikaye tıkanıp kalırdı.”

KÜÇÜK TARTIŞMALARA MAHKUM OLMAK

Fabrika Yolu, yazarın Siyah Beyaz yayınlarından çıkan bir kitabı. Basım yılı 2010 olsa da işlediği konular ve onları ele alış biçiminden dolayı, güncelliği daha uzun yıllar kaybolmayacaktır. Çünkü yıllar yılı horlanan, ezilen, küçük görülen “sıradan insan”ın büyük hikayesi var bu kitapta. Pek çoğumuzun kendinden bir şeyler bulacağı, sürükleyici, insanın içini ısıtan ama bir o kadar da yaralayan, çoğu zaman farkında olmadığımız, teğet geçtiğimiz sancılı ve acılı hayatların hikayesi anlatılıyor.

“Küçük tartışmalara mahkûm edilen adam” duygusu sıkça ortaya çıkıyor. “Büyük konularla ilgilenen biri değil o. Tek başına dünyayı kurtarmak, kimsenin düşünmediğini düşünmek, herkesten farklı olmak gibi takıntıları yok. Düşündüğünü açıkça söylerken bile yanlış anlaşılmaktan korkmak istemiyor. Karşısındakinin söylediklerinde, dinlediğinden farklı amaçlar olsun istemiyor. Herkes hak ettiği kadar tüketsin, bir de herkesin doğuştan bazı hakları olsun istiyor. Anlamsız hedefler peşinde koşanların gündemindeki tartışmalara katılmak istemiyor.”

DAMLA DAMLA HAYAT

Sekiz öyküden oluşuyor kitap. “Bir Toplantı” adını taşıyan ilk öyküde, büyük bir şirkette çalışan biraz içine kapalı bir adamı tanıyoruz. Onun gibilerin işyerlerinde dönen çarkların arasında ezilmesi, mizah ve hüzün dolu bir iç monolog biçiminde anlatılıyor.

Mahsusçuktan, beni en çok etkileyen, tekrar tekrar dönüp okuduğum bir hikaye. Televizyonlardan izlediğimiz, gazetelerden okuduğumuz kadına uygulanan şiddeti anımsatan, günlük yaşam koşuşturması içinde çok doğal olarak gösterilen sevgi-şiddet sarmalının anne-baba ve çocuk ilişkileri bağlamında anlatıldığı, duyguları ayaklandıran bir hikaye. Babanın tembihlemesiyle çocuğun dolaba saklanması, orada kurduğu hayaller, çoğumuzun tanıdığı yoksunlukları anlatıyor bir bakıma. Bir ölüm ise hikayenin doruk noktasını oluşturuyor.

Kitaba adını veren “Fabrika Yolu” adlı hikayede ise her gün yaşadığımız telaşlarda gözden kaçırılan küçük mutluluklar, platonik aşkın insan ruhunda yarattığı güzellik Hasan’la Sibel’in kişiliğinde dile geliyor. Arka planda sorgulanması gereken sisteme, sendikal çalışmalarda bile kendini gösteren emek değerlerine yönelik önyargılara bir göndermede bulunmuş yazar.

Ayrılık duygusunun insanda yarattığı hüzün, Hazan adıyla bütünleştirilerek “Veda” adlı öyküde anlatılmış. Mekan betimlemeleri, adeta öyküdeki olayın önüne geçerek atmosferi hissettirme işlevi görüyor.

Günlük biçiminde kurgulanmış kitabın en farklı öyküsü, “Bir Olay” adını taşıyor. Sondan başa doğru aktarılan olay, öykünün sonuna yaklaştıkça anlamlanıyor. Gördüğü sorunlara duyarsız kalamayan, çevresini uyarmak isteyen, ama düşüncelerini ifade edecek özgüvene de sahip olmayan bir insanın iç dünyasını okurken, aynı zamanda çelişkili duygularla dolu bir hayatın hikayesini okuyoruz.

“O Kızın Babası” adlı öyküde, tekerlekli sandalye kullanan kızını mutlu etmek için babanın sergilediği çaba dokunaklı bir hava yaratıyor. Engelli bir insanın gözünden değil de, daha çok, ona karşı sorumluluğunu yerine getirmeye çalışan bir babanın bakış açısıyla olayları izliyoruz. Babanın, ayrıca, toplumda yaygın ekonomik sorunlarla boğuşması ve öykünün hiç de duygusallığa düşmeden mesafeli bir dille anlatılması, gerçeklik duygusunu güçlendiriyor. Konuşulan sözlerden çok, konuşulmayanlarla ilerliyor öykü.

Emekliliği gelmesine rağmen hala canla başla çalışan bir işçinin üç haftalık yaşam serüvenine tanık oluyoruz, “Üç Haftadır” adlı öyküde. Etrafındakiler bunun nedenini bilmese de, “hayat müşterek olmalı” fikrinin işlendiği, eşinin hastalığını öğrenen bir insanın metanetini ve moral değerlerini yüksek tutmak için çabalamalarını görürüz. İşini sevmese de, emekliye ayrılmayı düşündüğü sıralarda eşi için daha fazla çalışmak zorunda kalması, çalışmayı kahramanımızın gözünde anlamlı hale getiriyor. Hüzünlü bir anlam.

Bir çocuğun hayalleri, kendi kendine yarattığı küçük sevinçler, iç dünyasındaki engin duygular var Bizim Havuz öyküsünde. Bir de yoksunluklar, annesinin temizliğe gittiği evdeki iyi kalpli büyüklerle yaşadığı iletişimlerdeki yabancılıklar. Kimse ondan sitenin havuzunu esirgemiyor ki, ama bunun onun için önemini de anlamıyor kimse.

Fabrika Yolu’ndaki her bir öykü bize insanları anlatıyor. İnsanlık hallerini, bütün bir hayatın niteliğini yansıtan küçük hayat parçalarını gözler önüne seriyor. Bizi bize anlatıyor bu öyküler. Her bir öykünün, anlatıda sözü edilmeyen öncesini ve sonrasını da hissediyoruz. Akıp giden hayatın içindeki birer yaşam parçası gibi bu öykülerde, birbirinden çok farklı kahramanların yaşadıkları anlatılsa da, bir tema bütünlüğü de dikkat çekiyor.

Selma Sayar



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder