Bütün dünyada yükselme eğiliminde olan bir “değersizlik”,
ilan edilmemiş bir “yeni değer” statüsünü çoktan kazandı: Paçozluk. İnsanlar onu
yüceltiyor, onunla yüceliyor.. histerik, ayinvari ve hipnotik vaziyetlerde. Pop
olan paçoza dönüştü. Pop, popülerin kısa biçimi, popüler de yığınların (halkın)
beğenisine işaret edense küresel bir paçozlaşmanın tam ortasındayız.
Paçozluk derken bayağılığı kastetmiyorum. Bayağı, akli
ve insancıl kıymeti olana dayılanma basireti, cesareti göster/e/mez ama paçoz gösterir..
paçozluk da. Hatta paçozlar organize ve örgütlü davranır. Paçozluklarını bir
virüs gibi yayarlar. Bilirler; her insanın içinde paçoz bir yan vardır ve insan
paçoza yatkındır, ayartılabilir.
Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” kavramı, Berlin
Duvarının yıkılışıyla göze ve beyine sokuldu. Sıkça eleştirilse de çok
seksiydi. Bir sav ortaya attı: İnsanlığın arayıp da bulamadığı aslında
gözümüzün önündeydi. O, Liberal Demokrasi, Serbest Piyasa Ekonomisi ve Batı (ABD)
tarzı yaşamdı. Bulunmaz Hint kumaşını Fukuyama bulmuştu. Tarihin sonu gelmişti.
Yeryüzü çift kutupluluktan kurtuldu, bu üçünün birbirine karıştığı sisteme geç/tiril/iverdi.
Bu en iyisiydi, daha iyisi yoktu. Kusursuz değildi ama işliyordu.. tıkır tıkır.
Bu sistemle yönetilen ülkelerde insanlar mutlu oluyordu. Refahın kapısı bu
anahtarla açılıyordu. Bütün insanlar refah ister! Sihirli formül keşfedildi.
Hokus pokus!
Anımsayın (yaşlılar sizi kast ediyorum) 80’li
yıllarda Özal “bırakınız yapsınlar” lafını diline pelesenk etmişti. Demir Kadın
Thatcher, “toplumlar yoktur, insanlar
vardır” diyordu. Kavramlar ve tanımlar görünmez eller tarafından iğdiş
ediliyordu.. büyük yığınlar, iğdiş edilmişi farkında olmadan içselleştiriyordu.
Sevine güle poplaşıyorduk. İnsanoğlu aramaktan, düşünmekten, okumaktan,
yazmaktan yorgundu. Öf aman ne bu çile! Bu kız beni sevmeli, bana kazak örmeli
artıkkk! Dahası yok! Derinlerde yitmek, yüzmeyi bilmeyenlerin akıbetiydi..
entelektüel 31di, pratiği mevzubahis değildi. Dünün bilenleri, idealistleri, karizmatikleri kendilerine
toplumda seçkin yerler edinmiş ve el ele verip kuşaktan kuşağa seçkinliklerini
taşımış azınlıklardı.. beyhudeydi mücadeleleri. Yakın gelecekte parmakla
gösterilip alay konusu kılınacaklardı. Paçoz,
ortada kalmışları, çarpık eğitim almışları, okumaktan yüksünenleri ya da
okumayı, eğitimi küçümseyip aşağılayanları ayartmayı, onlarla el ele vermeyi
keşfedecekti. Değersiz, yeni değerini kuşaktan kuşağa devir teslim etmeye ant
içecekti/içti. Bir hayli başarılı. Gelsin paralar.. geliyor paralar.
80’lerde Türkiye’de, TRT’nin sıkıcı formatlarından
sıyrılan özel TV’ler, kendilerini TRT’nin
seçkinci anlayışından da azat edip rahat ve göreli özgür programlara, filmlere geçiyorlardı
ama henüz paçoz değillerdi. HBB adlı şimdi olmayan bir özel kanal, cesaret edip
Alan Parker imzalı Gece Ekspresi’ni bile bizlere izlettirdi. Ne çaba! Kaka
Türklerin, çaresiz!, zavallı! bir ecnebiye hapiste neler ettiğini gördük.
İştahla izledik, utandık, yorumlar yaptık. Özgürleşiyorduk, kendimize
başkalarının gözleriyle bakıyorduk. Bu serbestleşme bayağılık taşımıyordu..
henüz. Yasemin Evcim’in absürt gece jimnastiği dahi paçoz değildi. O müzik hala
aklımda. Darat dad dadarat… Şaşırtıcıydı, gülünesiydi ve pek çok erkek için
erotikti. Tam paçoz değildi, ham paçozdu. Ne var ki Yıldo kendisini telefonla arayan
seyircisine “kocan uyudu mu” diye sorarken paçozluk uç verdi. Paçoza alerjik gözler
fal taşı kadar açılmıştı ama dahası vardı. O gözler yuvalarından fırlayıp
yanaklar üzerinden TV’yi izleyecekti. Bu da ham bir paçozluktu ama daha
olguncaydı. Böyle başka programlar da vardı tabi.
Şimdi uç muç kalmadı. Paçozluk dönemindeyiz.
Sağlık Hizmetlerinin Özelleştirilmesi tartışılalı çok
oldu ve Özel Hastane kavramı küresel yaşamın bir parçası oldu. Önce iyi sandık.
SSK’nın, devletin berbat hastanelerinin yerini güler yüzlü temiz ve etik
doktorların çalış/tığı/tırdığı hastaneler aldı. İş bir süre insancıllık ve
Hipokrat yemini çerçevesinde gitti. Sonra daha çok kâr diyen anlayışın kıllı ve
güçlü parmakları etik tutkunu, kardan anlamaz doktorların, işletmecilerin gırtlaklarına
yapıştı. Bu iş bilmez insanlar ya dize getirildi ya da yerlerine iş bilenler!
Memurun iş bileni olduğu gibi doktorun da vardı. İş bilen doktorlar hastane
sahiplerini memnun ederken kendileri de lüküs araçlara, evlere, tatillere, alış
verişlere, dost hayatlarına (dost hayatı lafı derin sosyolojik analiz
gerektiriyor, beni aşıyor) kavuşuyordu. Masaj yağına bulanmış ellerin mahrem
yerlerde dolaşırken hissettirdiği türden zevkli bir hayat insanı baştan
çıkarıyordu. Bu hayatı herkeşler istiyordu. Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ı bu
değildi ama istenen yeni hayat buydu. Ortaçağ soylularının imreneceği türden,
çeşit çeşit çeşnili lüksler sökün edip insanı baştan çıkarıyordu/çıkarmalıydı.
Paçozlaşmanın öyküsünün başlangıcı ucuzun para
ettiğinin, üzerinde düşünülüp yapılan işlerin para etmediğinin ya da o kadar
düşünmeden de para kazanılabileceğinin -hem
de çok, pek çok- keşfedildiği bu zaman diliminde oldu. Müthiş veya sır olmayan
bayağılıklar alenileşirken paçozluk serpildi. İnsancıl ve insani olanın
dışlanması, paranın cazibesi ve şehveti paçozluğu genel geçer bir ana akıma dönüştürdü.
Paçoz olanın yükselme süreci üstel bir grafikle sürdü. Sonra öyle bir noktaya
geldi ki paçoz elini beline koyup, “kimsin seeen, kimsiiin” diye bağırır oldu. Burada
ve bütün dünyada! Sus, halktan kopuk zat! Birden çoğunluğun nasıl bir dönüşüm
geçirdiğini ayrımsadık. HER ŞEY VASATTA DENKLEŞTİ.
Özellikle araştırmayan, okumayan toplumlarda durum
vahim. Türkiye, ABD (burada doğu ve batı sahilinde yaşayan büyük azınlık bu
konudan şikayetçidir), Ortadoğu’da daha yaygın; kalitesizlik ve yağmalarcasına tüketmek,
her şeyi ama her şeyi kemirmek, ısırmak, yutmak.. Aç bir ağıza, doymaz bir tene
dönüştü insanlar. Reklamı yapılan yaşamı, o “iyi hayat reçetesi”ni uygulamak istiyorlar.
Onu elde etmek için her şeyi yaparlar. Yetenek Sizsiniz programına bakın. Bu yüzden
depresyondalar, bu yüzden isterikler, nevrotikler. Başka türlü bir hayat
bilmiyorlar, düşünemiyorlar, beyin kötürüm. Kuduruyorlar.. sosyal medyada..
otobüste.. trafikte, kafelerde.. Starbucukuslarda.
Yeni hayatın markaları, “giy, at” mesajlı üretime geçti/geçiyor.
Yaşasın Collezione, yaşasın H&M. İki genç kız konuşuyor. Dün kulak misafiri
oldum:
Biri: “Valla kıydım paraya. Collezione’ de 150
lirayı bıraktım” diyor. Eze eze harcamanın hazzı dudaklarında titriyor. O
harcadım dediğinin devede kulak bile olamayacağını bilmeden. Prada, Chanel
neymiş ya!
Öteki: “İyi yapmışsın, dünyaya bi daaaa mı gelicez
kız” diye onaylıyor. Asgari ücretle çalıştıklarına bahse girerim. Telefonları
Ayfon. Paçozluğun en belirgin emaresidir kendisi. Devleşen/devletleşen
şirketler seçkinlik adına paçozluğu kutsuyorlar bir süredir. Paçozluk yeni
seçkinin ve zenginin alameti farikası. Bu kızlar mutluluk istiyor.. gözlerinde
mutsuzlukla. Star gibi yaşayamadıkları için mutsuz olduklarını düşünüyorlar.
Kentler paçozların elinde, sanat, medya, inşaat,
endüstri, üniversiteler. En olmadık yerler paçozların egemenliğinde. Etik
olana, araştırıcı ve sorgulayıcı olana, derin olana çattılar/çatıyorlar, çaktılar/çakıyorlar.
Tükettirmek için fazla zihinsel bedel ödenmesi gerekmiyor. Tepedekiler artık
daha az düşünerek ve daha sığ olarak kolay ve varsıl yaşamanın konforunu
keşfettiler. Düşünsel haz, düşünsel kıymet yaşamdan çıktı. What is the bottom
line dude?* Bu yeni tip deruni olana hasım, “okuyup da âlim mi olacan lan”
diyen sığlık yücelticilerine koldaş.
Bu yeni tip, tıpkı kutsal kitaplarda yazdığı gibi:
onların gözleri kör, kulakları sağır ve kalpleri mühürlüdür.
Paçozluk böyle yükseldi/yükseliyor.
Eşref Alemdar
**
What is the bottom line dude?: Aslanım (sen onu bunu bırak en nihayetinde) ben
bu işten kaç para kar edecem?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder