Sakla Samanı Baharda Atarsın - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Sakla Samanı Baharda Atarsın - Hande Çiğdemoğlu

Sakla Samanı Baharda Atarsın - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

Sakla Samanı Baharda Atarsın

Bahar kimileri için umut, heyecan, aşk demek olsa da baharı temizlikle özdeşleştirenlerin sayısını azımsamamalı. Kışın rehavetinden kurtulmak, şöyle bir silkinip yenilenmek için “Bahar temizliği”ne kalkışanların işi zor. Özellikle de atmaya kıyılamayanları ayıklayacaklarsa.


Kış garip bir mevsim. Soğuktan koruduğumuz bedenimize ilaveten sanki eşyaları da koruma altına almalıymışız  gibi her şeyi saklamış, kenara köşeye sıkıştırmışız. Neredeyse ev çöpünden başka bir şey atmamışız. Dışarıda üşümesinler diye olduk olmadık her şeyi çekmecelere, dolaplara sıkıştırmışız. Konser biletleri, ayakkabı fişleri, kargo belgeleri, yazmayan kalemler, bitmiş notluklar, hatta gazeteler. Bütün bu eşyaları atsak sanki üşüyecekler diye sımsıkı sarmalamışız.

Kıştan bahara ayıklama dönüşümü bir yana, işin bir de  hastalık boyutu var. Obsesif kompulsif bozukluğun ilk evrelerinden olan biriktirme hastalığı dikkat edilmesi gereken bir konu. Bu patolojik hastalık ilerlemesi kolay ve ne yazık ki oldukça yaygın olması özelliğiyle karşımıza çıkıyor. Öyle ki eski dergiler, plastik kaplar, giysiler, kitaplar, önemsiz e-postalar, faturalar, not tutulmuş ya da liste yapılmış kağıtlar gibi, başka insanlara gereksiz görünen birçok şeyi biriktirmek ya da atmakta zorlanmak başta zararsız bir alışkanlık gibi görünse de iş hastalık boyutuna ulaşınca, hayatı yaşanmaz hale getirebiliyor.

İşin genetik ve patolojik kısmının yanı sıra “Sakla samanı gelir zamanı” atasözleriyle büyümüş ve yokluk görmüş bir toplumun bireyleri olarak bizlerin bu hastalığa karşı daha dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü dispozofobi olarak adlandırılan biriktirme hastalığı eşyaları toplamak ve istiflemekten çok daha fazlası. Kişilerin ilerleyen evrelerde daha ciddi obsesif-kompulsif bozukluklar yaşamasına olanak tanıyan ciddi bir rahatsızlık. Öyle ki gerekli gereksiz her şeyi toplamak, saklamak ve atamamak şeklinde olabildiği gibi kişinin ilgi duyduğu özel eşyaları arayıp bulma ve biriktirme şeklinde de kendini gösterebiliyor. Bu da insanları bir süre sonra bitpazarlarına, atık toplama alanlarına iterek ileri seviyede çalma dürtüsünü kontrol edemez hale bile getirebiliyor. Sonuç olarak çöp evler, hijyenden uzak mekanlar, yaşanmayacak kadar karışık odalar ve kişinin utanç ve suçluluk duyarak yalnızlaşması ortaya çıkıyor.

Ama bu hastalık özellikle erken fark edildiği ve ciddiye alındığında tıbbi yardımla tedavi edilebiliyor. Diğer obsesif-kompulsif bozukluklarda olduğu gibi ilaç tedavisine çok iyi cevap vermese de bilişsel-davranışçı tedaviler, biriktirme hastalığı olan insanlarda sık sık görülen bazı zararlı düşünceleri doğrudan hedef aldığından daha etkili olabiliyor. Bunun yanında davranışsal olarak, hastalığın başkalarına duyurulması, depolama için uygun alanların azaltılması ve dağınıklığın daha iyi organize edilmesi gibi birçok yöntem de faydalı olabiliyor.

Bu manzara sizi korkutmasın. Hepimizin önem verdiği, saklamak istediği atmaya kıyamadığı ya da belki lazım olur diye sakladığı şeyler var. Öyle ki bazen e-maillerinizi silemezsiniz, arada eşinizin eskiden yazdığı sıcacık satırları açıp okumak nefes aldırır, bazen okulda en iyi arkadaşınızla derste birbirinize yazdığınız notlar durur günlüklerinizin arasında, gençlik coşkusunu hatırlatır. Çocuğunuzun ilk saçı saklanmaya değerdir, tıpkı babanızın size yazdığı mektuplar gibi. Bunlar manevi olarak değerlidir. Yeter ki gerekliyle gereksizi ayırın. Değer ekseninizi daraltın. Sevgilinizin size aldığı ilk çiçeği kurutup saklamak kabul edilebilir ama yazdığı her mektubu, mesajı, e-maili saklamayın. Bırakın yenilerine yer açılsın. Çocuğunuzun yaptığı resimler çok kıymetlidir ama hepsini saklamaya kalktığınızda koca bir depoya ihtiyacınız olabilir. Bırakın yeni resimler yapsın. Evinizde envai çeşit saklama kabı varken yoğurt kabını yıkayıp kenara koymayın. Çiçek kurdelelerini, hediye ambalajlarını, düğmeleri saklamayın. İhtiyacınız olduğunda ne de olsa onları bulamayacak gidip yenisini alacaksınız. Çok sevdiğiniz çantanız artık yıprandıysa elden çıkarın. Kullanmayıp elde tutmanın bir anlamı yok. Her sezon çıkarıp sonra kaldırdığınız giysilerinizi demek ki kullanmıyorsunuz, ihtiyaç sahiplerine iletin. Paylaşmak saklamaktan daha değerli bir duygu ne de olsa.

İnsanlar kendilerine mutluluk veren anları anımsatan objeleri atmaya kıyamaz. Peki, bu tekrar o kadar mutlu olamayacağınız korkusu değil de nedir? Hayatınızda yeni mutluluklara  izin verin. Eskileri atın ki yenilere yer açılsın. Tatlı anılar eşyalarla değil, çoğu kez bir müzikle, bir kokuyla, bir manzarayla yeniler insanı.  Bu hayatta yürek denilen şeyin saklama alanı o kadar büyük ki mutluluklar, orada itinayla muhafaza edilir, bunu eşyalarla yapmaya hiç ama hiç gerek yok.  Herkese ferah ve kuş kanadı hafifliğinde mavi bir bahar dilerim. 


Hande Çiğdemoğlu

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder