Sakla
Samanı Baharda Atarsın
Bahar kimileri için umut, heyecan, aşk demek olsa da baharı temizlikle özdeşleştirenlerin sayısını azımsamamalı. Kışın rehavetinden kurtulmak, şöyle bir silkinip yenilenmek için “Bahar temizliği”ne kalkışanların işi zor. Özellikle de atmaya kıyılamayanları ayıklayacaklarsa.
Kış garip bir mevsim. Soğuktan
koruduğumuz bedenimize ilaveten sanki eşyaları da koruma altına almalıymışız
gibi her şeyi saklamış, kenara köşeye sıkıştırmışız. Neredeyse ev çöpünden başka bir şey atmamışız. Dışarıda üşümesinler
diye olduk olmadık her şeyi çekmecelere, dolaplara sıkıştırmışız. Konser
biletleri, ayakkabı fişleri, kargo belgeleri, yazmayan kalemler, bitmiş
notluklar, hatta gazeteler. Bütün bu eşyaları atsak sanki üşüyecekler diye sımsıkı
sarmalamışız.
Kıştan bahara ayıklama dönüşümü bir yana, işin bir de
hastalık boyutu var. Obsesif kompulsif bozukluğun ilk evrelerinden
olan biriktirme hastalığı dikkat
edilmesi gereken bir konu. Bu patolojik hastalık ilerlemesi kolay ve ne yazık
ki oldukça yaygın olması özelliğiyle karşımıza çıkıyor. Öyle ki eski
dergiler, plastik kaplar, giysiler, kitaplar, önemsiz e-postalar, faturalar,
not tutulmuş ya da liste yapılmış kağıtlar gibi, başka insanlara gereksiz
görünen birçok şeyi biriktirmek ya da atmakta zorlanmak başta zararsız bir
alışkanlık gibi görünse de iş hastalık boyutuna ulaşınca, hayatı yaşanmaz hale
getirebiliyor.
İşin genetik ve patolojik kısmının yanı sıra “Sakla
samanı gelir zamanı” atasözleriyle büyümüş ve yokluk görmüş bir toplumun bireyleri
olarak bizlerin bu hastalığa karşı daha dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü dispozofobi olarak adlandırılan biriktirme
hastalığı eşyaları toplamak ve istiflemekten çok daha fazlası. Kişilerin ilerleyen evrelerde daha ciddi
obsesif-kompulsif bozukluklar yaşamasına olanak tanıyan ciddi bir rahatsızlık.
Öyle ki gerekli gereksiz her şeyi toplamak, saklamak ve atamamak şeklinde
olabildiği gibi kişinin ilgi duyduğu özel eşyaları arayıp bulma ve biriktirme
şeklinde de kendini gösterebiliyor. Bu da insanları bir süre sonra
bitpazarlarına, atık toplama alanlarına iterek ileri seviyede çalma dürtüsünü
kontrol edemez hale bile getirebiliyor. Sonuç olarak çöp evler, hijyenden
uzak mekanlar, yaşanmayacak kadar karışık odalar ve kişinin utanç ve suçluluk
duyarak yalnızlaşması ortaya çıkıyor.
Ama bu hastalık özellikle erken fark edildiği ve
ciddiye alındığında tıbbi yardımla tedavi edilebiliyor.
Diğer obsesif-kompulsif bozukluklarda olduğu gibi ilaç tedavisine çok iyi
cevap vermese de bilişsel-davranışçı tedaviler, biriktirme hastalığı olan
insanlarda sık sık görülen bazı zararlı düşünceleri doğrudan hedef aldığından
daha etkili olabiliyor. Bunun yanında davranışsal olarak, hastalığın
başkalarına duyurulması, depolama için uygun alanların azaltılması ve
dağınıklığın daha iyi organize edilmesi gibi birçok yöntem de faydalı
olabiliyor.
Bu manzara sizi korkutmasın. Hepimizin önem verdiği,
saklamak istediği atmaya kıyamadığı ya da belki lazım olur diye sakladığı
şeyler var. Öyle ki bazen e-maillerinizi silemezsiniz, arada eşinizin eskiden
yazdığı sıcacık satırları açıp okumak nefes aldırır, bazen okulda en iyi
arkadaşınızla derste birbirinize yazdığınız notlar durur günlüklerinizin
arasında, gençlik coşkusunu hatırlatır. Çocuğunuzun
ilk saçı saklanmaya değerdir, tıpkı babanızın size yazdığı mektuplar gibi.
Bunlar manevi olarak değerlidir. Yeter ki gerekliyle gereksizi ayırın.
Değer ekseninizi daraltın. Sevgilinizin size aldığı ilk çiçeği
kurutup saklamak kabul edilebilir ama yazdığı her mektubu, mesajı, e-maili
saklamayın. Bırakın yenilerine yer açılsın. Çocuğunuzun yaptığı resimler çok
kıymetlidir ama hepsini saklamaya kalktığınızda koca bir depoya ihtiyacınız
olabilir. Bırakın yeni resimler yapsın. Evinizde envai çeşit saklama kabı
varken yoğurt kabını yıkayıp kenara koymayın. Çiçek kurdelelerini, hediye
ambalajlarını, düğmeleri saklamayın. İhtiyacınız olduğunda ne de olsa onları
bulamayacak gidip yenisini alacaksınız. Çok
sevdiğiniz çantanız artık yıprandıysa elden çıkarın. Kullanmayıp elde tutmanın
bir anlamı yok. Her sezon çıkarıp sonra kaldırdığınız giysilerinizi demek ki
kullanmıyorsunuz, ihtiyaç sahiplerine iletin. Paylaşmak saklamaktan
daha değerli bir duygu ne de olsa.
İnsanlar kendilerine mutluluk veren
anları anımsatan objeleri atmaya kıyamaz. Peki, bu tekrar o kadar mutlu
olamayacağınız korkusu değil de nedir? Hayatınızda yeni mutluluklara izin
verin. Eskileri atın ki yenilere yer açılsın. Tatlı anılar eşyalarla değil,
çoğu kez bir müzikle, bir kokuyla, bir manzarayla yeniler insanı. Bu hayatta yürek denilen şeyin saklama
alanı o kadar büyük ki mutluluklar, orada itinayla muhafaza edilir, bunu
eşyalarla yapmaya hiç ama hiç gerek yok. Herkese ferah ve kuş kanadı
hafifliğinde mavi bir bahar dilerim.
Hande Çiğdemoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder