Akılcı olmak yeter! - Zülfü Livaneli - Sevdalım Hayat
Akılcı olmak yeter! - Zülfü Livaneli

Akılcı olmak yeter! - Zülfü Livaneli

Paylaş

Akılcı olmak yeter!

Aydınlar arasındaki kamplaşmaları anlamakta hep güçlük çekmişimdir.
Bir ideolojiye, bir kişiye, bir görüşe tam yandaş ya da tam karşı olma durumu, benim sözlüğümdeki ‘entelektüel’
tanımıyla yan yana gelmiyor.
Militanlık, özgür düşünceyle bağdaşabilen bir tavır değil.
Ama nedense aydın çevrelerde ‘şucu ya da bucu’ olma ihtiyacı hep hissedilir.
Formül, bir kişiye ve onun çevresindeki kişilere bağlanmak, onu körü körüne savunmak ve o kampta yer almaktır.
Zaman içinde, bağlanılan kişi ve ideoloji değişebilir.
Hatta tam tersi fikirleri temsil eden kutuplara da geçilebilir.
Bu aşırı değişiklik durumunda değişmeyen tek şey ‘bağlanma ihtiyacı’ dır.
Şahıslar çevresinde oluşan kamplardan birine katılma arzusundadır.
Oysa bir aydını ‘şucu ya da bucu’ değil akılcı olmak erdemli kılar.
***
Böyle bir bağlanmanın sonunda her şey siyah beyaz olarak görülmeye başlanır.
Her siyasal ya da sosyal gelişme, o grubun işine yarayıp yaramaması açısında ele alınır.
Övgüler ve tepkiler buna göre düzenlenir.
Oysa dünya siyah beyaz değildir.
Hele sosyal bilimlerde hiç kesinlik yoktur.
Ama bağlanan aydın kesin tavırlar içine girer.
Yandaşı olduğu fikirler yüzde yüz doğru, karşıt fikirler yüzde yüz yanlıştır.
Kesin yargılara varır ve kendisine ördüğü ‘bilmemneci’ kozası içine kıvrılıp rahat eder.
Bunu tutarlılık olarak görür.
Aslında tutarlılık değildir bu, bir çeşit bağnazlıktır.
Nasıl olsa onu övecek ve görüşlerini haklı bulacak yandaşları vardır.
Dünyaya kuşkuyla yaklaşan ve soru soran bilim, bu avantajları sağlamaz insana.
Bir kampa bağlanmadan düşünmek, sürekli diken üstünde oturmak gibi tedirgin edici bir iştir.
***
Ayrıca bağımsız, özgür kafalı bir aydın olmanın bedeli vardır.
Hiçbir kampa bağlı olmadığınız için ‘şucu ya da bucu’ olarak tarif edilemez ve yalnızlaşırsınız.
Birbirinin gözünün içine düşmanca bakan kamplardan hiçbirine ait olmama durumu kuşkuyla karşılanır.
Hatta tutarsız sanılırsınız.
Karşı çıktığınız birinin hakkını da savunma ve yandaşı olarak görüldüğünüz düşünceleri eleştirebilme
özgürlüğü tanırsınız kendinize.
Ve bağımsız düşünceye alışık olmayan iklimlerde, tuhaf bir kişi olarak algılanırsınız.
Ama dünya düşünce ve kültür tarihi, özgür düşünebilen ve kafalarını kimseye kiraya vermeyen insanlarla yüceltilmiştir.
Ne otoriteye kapılanmıştır onlar, ne bir tarikat şeyhine ne de ideolojik önderliğe.
Bedelini ödeseler bile özgür düşünceyi seçmişlerdir.

Zülfü Livaneli özel arşivinden...

1 yorum:

  1. Çoğu toplumlarda korkuyor insanlar bir gruba ait olamamaya . Dediğiniz gibi aydınlar bile bir gruba ait olmak istiyor. Ama bana en ilginç gelen hukukçuların bir gruba sıkı sıkıya bağlanması. Bu şekilde bu hukukçukardan ne fayda gelebilir ki. Bağlandığı grubun hatalarını göremez ve hukuksuzluklarına karşı duramazsa o kişinin hukuk okumuş ve bir yerlere gelmiş olmasının ne önemi olur ?

    Birey olabilmeyi ve illâ ki bir gruba bağlı olmaları gerekmediğini öğrenmesi gerekiyor insanlarımızın.

    YanıtlaSil