Katılımcı: Figen Yamansoy
Tarih: 14.11.2017
Kitap: ÇIPLAK DENİZ ÇIPLAK ADA (YAŞAR KEMAL)
Tema: İnsanlık, korku, belirsizlik… Umut/umutsuzluk, mutluluk/hüzün…
Konu: Mübadeleye uğrayan ya da mübadeleden kaçan insanların
birbirlerine tutunarak, yarattıkları adada yaşama savaşı.
Anlatım: Masalsı, şiirsel.
Çağrışım:
MOR MENEKŞE,
KIRMIZI ÇİÇEK
Yaşam mı zor,
ölmek mi, öldürmek mi yoksa? “İnsan ne olursa olsun, başına ne gelirse
gelsin, insan umudunu kesmemeli. Yalnız kalmış, umudunu yitirmiş insan yarı ölü
bir insandır. Bana kalırsa insan yaratım gücünü hiçbir yerde yitirmemelidir.“(s:53)
Umut ağacım
sonbaharda yeşerdi. Burnumda mor menekşe kokusu. İçimde kırmızı çiçeği
koklayabilme arzusu. “(…) yalnız iyi olanlar, zulüm etmeyenler, tüyü
bitmemiş çocukların, yetimlerin hakkını yemeyenler, insan öldürmeyenler, insan
öldürtenleri insan saymayanlar, öteki insanları küçümsemeyenler, insanın insanı
sömürenlerini insanlık dışına atanlar, doğduğundan ölümüne kadar savaşlara
karşı olanlar bu kokuyu koklayabilirler.”
(s:119)
“Güzel değil artık
hiçbir şey” diyordu ya
Livaneli, aslında hayatın güzelleştirilebileceğini anlatırken. Yani her şeyin
daha güzel olacağına yönelik inancımızı büyütürken… Elbette daha güzel
yaşayabiliriz, dünyayı güzelleştirebiliriz.
Mor menekşeler dikeriz her bir karış toprağa, kokusunu içimize çekeriz.
İyi olmak, iyi etmek için çaba gösteririz. Ve biz bunu başarabiliriz! Kokusunu
verir bize kırmızı çiçek!
Daha yaşanılır
kılmak için yaşamı, korkulardan arındırmalı, arınmalı... “Yüreğine korku
saplanmış hiç kimse hiçbir yerde korkudan kurtulamaz. (…) Yüreğinde korkuyla
yaşayanlar yaşamış sayılmazlar. (…) Onu korkuları öldürecektir. (s:151) Yaşanır
mı bir ömür korkarak, rahat bir uyku uyumayarak? (s:163) Unutabilir
miyiz korkuları? Yoksa korkuyu unutmak ölüm mü demektir?”
(s:199)
Ya toprağından
edilme korkusu, toprağından koparılmak ya da… Köksüz ağaç gibi yaşamak!
Köklerinin kaldığı toprağı aramak, anmak an be an. “İnsanoğlu için
toprağından edilmek kadar büyük bir zulüm yoktur.” (s:216) Ulu
çınarların farklı yönlere uzanmış dallarıyız, insanlığın köklerinin nerelerde
olduğundan habersiz torunlarıyız.
Bazen bir çiçek
kokusu getiriverir yel, bir ezgi çalınır kulaklarımıza, burnumuzun direği
sızlar. Nedensiz sanırız. Vardır bir nedeni. Değişen dünya değiştirememiştir
içimizde bir şeyleri. “Dünya değiştikçe buna karşı koyanlar anadan
doğmamış gibi olurlar.” (s:224) Ayırdında olsak da olmasak da,
içimizde bir şeyler bizi dönüştüren, köklerimizden koparan dünyaya karşı
koyuyor. Uzaklarda kalan köklerimizin sızısı belki de.
“Kutsal olan sevgidir,
her iyilik, her güzellik bununla birlikte gelir. Çalışarak, yaratarak, mutluluk
bunlardan sonra gelir.” (s:224) Olası; sevdalanmak hayata… “Karadenizlilerin halayları,
Kürtlerin halayları, Erzurumluların halayları, Alevilerin halayları, Kazdağlarının
halayları (…)” (s:255) ile düğünler kurmak. Yaşamak
kırmızı çiçeği koklayarak… Bunlar güzel, bunlar mümkün. Elbette mümkün!
Figen Yamansoy
Sevgili Figen Yamansoy, şiirsel söylemin kapılarını ardına kadar açmışsın. Kendini aşan güzelliğe sevgi ve saygılar... Nice verimlere...
YanıtlaSil