Saatimi tamire verdim. Yıllardır
kullanmıyordum. Camı hasar görmüş, pili de bitmişti. Hem cep telefonumdan
saatin kaç olduğuna bakabiliyorken ne diye koluma da bir saat takayım ki, diye
düşünüyordum.
Ekin henüz bebek ama saatleri çok
seviyor. Duvar saati, kol saati fark etmiyor. Akreple yelkovanı takip ediyor ve
parmağıyla dairesel hareket yapmaya çalışarak heyecanla "Taat! Dön!
Dön!" diyor. Saati tamir ettirip koluma takarsam Ekin'in de hoşuna
gidebilir.
Ekin saatleri gerçekten çok seviyor.
Henüz zamanla ilgili bir derdi olmadığı içindir belki de. O, saatleri
sadece nesne olarak seviyor. İçinden zamanın akıp gittiğini bilmiyor. ‘Zaman’ı
nereden bilsin! Sabah uyandığında "günaydın"
diyor ama 'günaydın'ın ne anlama geldiğini de bilmiyor. Karanlık olduğunda
"karanlık" diyor ama karanlığın zamanla ilgisini bilmiyor.
Sonunda çarşıdaki iş hanlarından
birinde bulduğum saat tamircisine uğrayıp saati gösterdim. Tamirci önce kontrol
etti ve saatin tıkır tıkır çalıştığını söyledi. Telefon numaramı bir kağıda
yazdı. Sipariş edeceği cam gelir gelmez de beni arayacakmış. Saati orada
bıraktım.
İş hanından çıkar çıkmaz yaşlı bir
kadın bana saati sordu. İrkiliverdim. Yine de hiç bozuntuya vermedim. Elimdeki
akıllı telefonuma bakıp 6 dedim. Aslında telefonumun ekranında dev sayılarla
18:11 yazıyordu. Ama saat tam da altıydı. Çünkü benim saatim 11 dakika
ileriydi. Saatin kaç olduğunu söylerken kadının telefon ekranımı gördüğünü
varsayarak "sen bana bakma teyze, ben hep on bir dakika önden gidiyorum
ama zaman ısrarla ensemden yakalayıp geriye doğru çekiyor beni, saat aslında
altı" dercesine baktım. Kadın saati öğrenmiş olmanın memnuniyetiyle
ayrıldı oradan.
Yaşlı kadın saati neden bana sormuş olabilirdi
ki?
...
Ah!.. Buldum! Kadın yaşlı olduğu için hem koluna saat
takmıyordu hem de cep telefonu yoktu. Yani üzerinde saat taşımak istemiyordu.
Saatlerin birbirini nasıl da hızla kovaladığını her zaman görmemesi daha iyi
hissettiriyordu kendini. Ayda yılda bir gerektiğinde soracak birilerini de hep
buluyordu zaten.
Yoksa... Artık saatimi tamire
verdiğime göre zamandan ben mi sorumlu olacaktım? Bundan böyle çarşıda,
pazarda, trende, vapurda herkes saati bana mı soracaktı?
Peki ya... Herkes kaybettiği zamanın
hesabını da benden sorarsa!
Yolda, trafikte, tuvalette kaybettiği
zamanı... Ömür törpüsü insanlarla kaybettiği zamanı... Gereksiz düşüncelerle
kaybettiği zamanı... Ve daha kim bilir hangi sebeplerle kaybettiği zamanları...
İşim iş! Bu kadar büyük bir
sorumluluk alamam ki ben! En iyisi gidip saatimi tamirciden geri alayım.
Çiğdem Metin Kurutaç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder