Zor İş - Çiğdem Metin Kurutaç - Sevdalım Hayat
Zor İş - Çiğdem Metin Kurutaç

Zor İş - Çiğdem Metin Kurutaç

Paylaş

Saatimi tamire verdim. Yıllardır kullanmıyordum. Camı hasar görmüş, pili de bitmişti. Hem cep telefonumdan saatin kaç olduğuna bakabiliyorken ne diye koluma da bir saat takayım ki, diye düşünüyordum. 

Ekin henüz bebek ama saatleri çok seviyor. Duvar saati, kol saati fark etmiyor. Akreple yelkovanı takip ediyor ve parmağıyla dairesel hareket yapmaya çalışarak heyecanla "Taat! Dön! Dön!" diyor. Saati tamir ettirip koluma takarsam Ekin'in de hoşuna gidebilir. 

Ekin saatleri gerçekten çok seviyor. Henüz zamanla ilgili bir derdi olmadığı içindir belki de. O,  saatleri sadece nesne olarak seviyor. İçinden zamanın akıp gittiğini bilmiyor. ‘Zaman’ı nereden bilsin! Sabah uyandığında "günaydın" diyor ama 'günaydın'ın ne anlama geldiğini de bilmiyor. Karanlık olduğunda "karanlık" diyor ama karanlığın zamanla ilgisini bilmiyor. 

Sonunda çarşıdaki iş hanlarından birinde bulduğum saat tamircisine uğrayıp saati gösterdim. Tamirci önce kontrol etti ve saatin tıkır tıkır çalıştığını söyledi. Telefon numaramı bir kağıda yazdı. Sipariş edeceği cam gelir gelmez de beni arayacakmış. Saati orada bıraktım.

İş hanından çıkar çıkmaz yaşlı bir kadın bana saati sordu. İrkiliverdim. Yine de hiç bozuntuya vermedim. Elimdeki akıllı telefonuma bakıp 6 dedim. Aslında telefonumun ekranında dev sayılarla 18:11 yazıyordu. Ama saat tam da altıydı. Çünkü benim saatim 11 dakika ileriydi. Saatin kaç olduğunu söylerken kadının telefon ekranımı gördüğünü varsayarak "sen bana bakma teyze, ben hep on bir dakika önden gidiyorum ama zaman ısrarla ensemden yakalayıp geriye doğru çekiyor beni, saat aslında altı" dercesine baktım. Kadın saati öğrenmiş olmanın memnuniyetiyle ayrıldı oradan.

Yaşlı kadın saati neden bana sormuş olabilirdi ki?
...
Ah!.. Buldum!  Kadın yaşlı olduğu için hem koluna saat takmıyordu hem de cep telefonu yoktu. Yani üzerinde saat taşımak istemiyordu. Saatlerin birbirini nasıl da hızla kovaladığını her zaman görmemesi daha iyi hissettiriyordu kendini. Ayda yılda bir gerektiğinde soracak birilerini de hep buluyordu zaten.

Yoksa... Artık saatimi tamire verdiğime göre zamandan ben mi sorumlu olacaktım? Bundan böyle çarşıda, pazarda, trende, vapurda herkes saati bana mı soracaktı? 

Peki ya... Herkes kaybettiği zamanın hesabını da benden sorarsa! 
Yolda, trafikte, tuvalette kaybettiği zamanı... Ömür törpüsü insanlarla kaybettiği zamanı... Gereksiz düşüncelerle kaybettiği zamanı... Ve daha kim bilir hangi sebeplerle kaybettiği zamanları...

İşim iş! Bu kadar büyük bir sorumluluk alamam ki ben! En iyisi gidip saatimi tamirciden geri alayım.


Çiğdem Metin Kurutaç




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder