Kutsal Değil Onurludur Bizim Öğretmenlerimiz - Zafer Köse - Sevdalım Hayat
Kutsal Değil Onurludur Bizim Öğretmenlerimiz - Zafer Köse

Kutsal Değil Onurludur Bizim Öğretmenlerimiz - Zafer Köse

Paylaş

Öğretmenliğin iki temel türü var:  1- Eğitim veren iradeye hizmet eden  2- Eğitim alana hizmet eden.    İlk türden olanların 24 Kasım’ı kutlu olsun.


Halil Öğretmenimizin anısına saygıyla.
Nuriye ve Semih Öğretmenlerimize selamla.

Her 24 Kasım’da “öğretmenlik” ve “kutsallık” lafları dolaşır ortalıkta.

Öğretmenler günü ilk kez 24 Kasım 1981’de kutlandı. Bunu başlatanlar 12 Eylül darbecileriydi. Seçtikleri gün olan 24 Kasım ise, 1928’de Mustafa Kemal’e “Başöğretmen” unvanı verilişinin yıldönümüydü.

Darbecilerin ikiyüzlülüğü ve utanmazlığı bu uygulamayla bir kez daha tarihe geçiyordu. Atatürkçülük adına onlarca öğretmen katledilmiş, hapsedilmiş, görevden atılmıştı. Öğretmenler üzerinde görülmemiş bir baskı kuruluyor, birbirleriyle aynı şekilde giyinen, dünyaya aynı bakan, kişiliğine sahip çıkamayan insanlara dönüştürmeye yönelik kurallar getiriliyordu.

Öte yandan “bağzı” öğretmenlere törenlerle ödüller veriliyor, iltifatlar yağdırılıyordu. Onların kutsallığı anlatılıyordu.

KUTSALLIK – MÜNKİRLİK

Aslında ortada bir çelişki yoktu. Öğretmenden beklenen şey, iktidarın istediği tipte insan yetiştirmekti. 12 Eylül darbecileri, milliyetçi-dindar-itaatkâr gençler yetiştirmek istiyordu. Kendi iktidarlarını ve ideolojilerini kutsal görüyor, buna uygun insan yetiştiren öğretmenlerin de kutsal bir iş yaptıklarını düşünüyorlardı.

1980’den önce de benzer durumlar geçerliydi. Birinci türdeki öğretmenler yüceltilip ikinci türdekilere baskı uygulanıyordu. Ama 12 Eylül günlerindeki kadar itirazların bastırıldığı, farklı seslerin öldürmek de dahil her biçimde yok edildiği bir dönem yaşanmamıştı. Medyayla, yıldızı parlatılan aydınlarla ve çeşitli mekanizmalarla artık dizginsiz biçimde bilimsellik gözden düşürülüyor, entelektüellik aşağılanıyor, ezbercilik yaygınlaştırılıyordu. Evrensel değerleri dikkate alarak işini yapan öğretmenler, “münkir” kabul ediliyordu.

Siyaset alanında ise ezilen ve yaşadıkları hayatın değişmesini isteyen insanlara sol düşüncelerin ulaşması engelleniyordu. Aynı şekilde, öldürmek de dahil her biçimde!

1980’ler ve 90’larda tüm dünyada örgütlü halk hareketlerinde yaşanan ciddi gerilemelerden de faydalanarak 12 Eylül’ün yarattığı bu ortam, en çok dinciliğin yükselmesine yaradı.

Ve AKP dönemi! Kendisini ortaya çıkartan koşulların temel niteliklerinin aynen devam ettiği bir dönemdir bu. Örneğin 24 Kasım, Atatürk’ü hiç sevmeyen onca Milli Eğitim yöneticisinin en sevdiği günlerdendir.

E, çalışma dünyasında köle, siyaset alanında itaatkâr insan yetiştirmek açısından, öğretmenlerden beklenen “kutsallık” konusunda ne değişti ki!

Bütün baskıcı iktidarlar “kendi öğretmenlerini” severler. Öğretmenliği kutsallaştırırlar. Ve bilimden, araştırmacılıktan, özgür düşünceden yana olan öğretmenleri aynı oranda düşman görürler.

Öncekiler gibi AKP döneminde de öğretmen fişlemelerinin, sürgünlerin, baskıların açıklaması budur. Hatta öğretmen ölümlerinin!

HALİL SERKAN ÖZ

Öğretmen Halil Serkan Öz, Yalova’da Nisan 2015’de hayatını kaybetti. Yalova Valisi tarafından, kılık kıyafet kuralına uymadığı gerekçesiyle öğrencilerinin önünde azarlanan öğretmen, sonraki günlerde adeta hayata küsmüş ve kalp krizi geçirdiği güne kadar içine kapanmıştı.

İyi insanların tek tesellisi, Yalova’da dostları ve öğrencileri ona sahip çıkmışlardı. Zaten ona destek için düzenlenen bir eylem biterken verdi son nefesini!

Halil Serkan öğretmenimiz TÜBİTAK’tan aldığı ödülle, bilimsel çalışmaları sevmesiyle tanınıyordu. Ayrıca, bir edebiyat sevdalısıydı. Onu her toplantı arasında, sahilde çay bahçelerinde, öğretmenler odasında, hep elinde bir kitapla görürdünüz.

NURİYE VE SEMİH

Kalkıştıkları darbe girişimi sonrasında, devletin her kurumundaki kritik noktalara sızmış olan FETÖ’cülerle etkili mücadele etmek amacıyla OHAL ilan edildi. E, hazır böyle yetkiler elde edilmişken, normal günlerde uygulanamayacak baskıları uygulama fırsatı yakalanmışken, bu güç bir yandan da FETÖ’yle falan hiçbir ilgisi olmayan öğretmenlere, eğitimcilere karşı kullanıldı. Darbe girişimiyle ilgili bir iddia bile ileri sürülmeden, birçok doktor, hemşire, kamu çalışanı, en çok da öğretmenler görevden uzaklaştırıldı, meslekten atıldı.

Nuriye ve Semih öğretmenlerimiz, sadece ellerinde “işimi geri istiyorum” yazısıyla, sessizce haksızlığı protesto etmek istediler. Zulüm arttıkça boyun eğmeyen tavırlarıyla, tarihe ikinci türdeki öğretmenliğin simgesi olarak geçtiler.

YİNE BİR 24 KASIM

Sanki Metin Lokumcu öldürülmemiş gibi. Halil Serkan öğretmenimizin ölümüne sebep olunmamış gibi. Sanki öğretmenler arasında bunca ayrımcılık, bunca zulüm uygulanmıyormuş gibi. Nuriye ve Semih’in öğretmenliğe dönmek, onuruyla çalışıp karnını doyurmak istemeleri suç kabul edilmemiş gibi…

24 Kasımlarda ikiyüzlü mesajlar verilmeye devam ediliyor. İşbirlikçi öğretmenleriyle, medya sayesinde aklını çeldikleri insanlarla, yalan eğitiminden geçirilen öğrencilerle birlikte, “kutsal öğretmenlerin” gününü kutluyorlar.

Oysa kutsal değil, onurludur bizim öğretmenlerimiz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder