Cumhuriyetin müeyyidesi olacak bu büyük müessesenin küşadında hissettiğim saadeti hiç bir teşebbüste duymadım ve bunu izhar ve ifade etmekle memnunum.
5.11.1925'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini açarken Mustafa Kemal'in söylediği bu sözler Fakülte'nin bahçesindeki anıtta yazıyor. 1925'e kadar TBMM açılmış, Cumhuriyet kurulmuş, ülke işgalden kurtarılmış ama hiçbiri AÜHF'nin kuruluşu kadar mutlu etmemiş onu. Öyle bir görev vermiş ki bu fakülteye gelen her talebenin aklına mıh gibi kazınmalı, her ders kitabı bu görev bilinci ile okunmalı.
Okunmalı da bunu tek bir cümleyi 4 yıl boyunca tekrarlayarak yapamazsınız. Tüm dünyanın imrenerek baktığı bir lider NUTUK yazmış ama okuyan kaç kişi? Vatandaş İçin Medeni Bilgiler kitabı yazmış ama hani nerede, hangi müfredatta? Farklı oldu sanmayın Cumhuriyet'in müeyyidesi AÜHF'de de dört yıl boyunca sadece bu cümle tekrarlandı. Oysa o gün 5.11.1925'te bu görevin kapsamı da amacı da açıklanmıştı.
Bugün aynı hataya düşmeyecek, bir cümlesini alıntılayıp kendi düşüncelerime uygun şekilde çarpıtmayacak, söylediklerini yumuşatmaya çalışmayacağım. Neden AÜHF 'nin kuruluşu için bu kadar mutlu olmuş kendisi anlatsın diyeceğim:
"Huzzâr-i kiram!
Cumhuriyetin merkez-i idaresinde bir Hukuk Mektebi açmak vesilesi bugünkü
içtimaimizi ihzar etmiş bulunuyor. Bugün şahit olduğumuz, hâdise, yüksek memur ve
mütehassıs âlimler yetiştirmek teşebbüsünden daha büyük bir ehemmiyeti haizdir.
Senelerden beri devam eden Türk İnkilâbı, mevcudiyetini ve zihniyetini, hayat-ı içtimaiyenin
mebnâsı olan yeni esasat-i hukukiyede tesbit ve teyit etmek çaresine tevessül etmiştir.
Türk İnkilâbı nedir? Bu inkilâp, kelimenin vehleten ima ettiği ihtilâl manasından başka,
ondan daha vâsi bir tahavvülü ifade etmektedir. Bu günkü Devletimizin şekli, asırlardan beri
gelen eski şekilleri bertaraf eden en mütekâmil tarz olmuştur.
Milletin, idame-i mevcudiyet için efradı arasında düşündüğü rabıta-i müştereke,
asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini tebdil etmiş, yani millet, dinî ve mezhebi irtibat
yerine, Türk milliyeti rabıtasiyle efradını toplamıştır.
Millet, beynelmilel umumî mücadele sahasında sebeb-i hayat ve sebeb-i kuvvet
olacak ilim ve vasıtanın ancak muasır medeniyette bulunabileceğini, bir hakikat-i sabite
olarak umde ittihaz eylemiştir.
Velhasıl efendiler, millet saydığım tahavvülat ve inkılâbatın tabii ve zarurî icabı
olarak idare-i umumiyesinin ve bütün kanunlarının ancak dünyevi ihtiyacattan mülhem ve
ihtiyacın tebeddül ve tekâmülüyle mütemadiyen tebeddül ve tekâmül etmesi esas olan
dünyevi bir zihniyet-i idareyi mabihülhayat addeylemiştir.
Eğer yalnız altı sene evvelki hatıratınızı yoklarsanız Devletin şeklinde, efrad-ı milletin
rabıta-i müşterekesinde, medar-i kuvvet olacak tarîk-i medeniyetin takibinde, velhasıl bütün
teşkilât ve ihtiyacatını istisnad ettirdiği ahkâm nokta-i nazarından büsbütün başka
esaslar üzerinde bulunduğumuzu tahattur buyurursunuz. Altı sene zarfında büyük
milletimizin cereyan-ı hayatında vücuda getirdiği bu tahavvülat herhangi bir ihtilâlden çok
fazla, çok yüksek olan en muazzam inkılâbattandır.
Çok milletlerin halâs ve itilâ mücadelesinde mütehevvir oldukları görülmüştür. Fakat
bu tehevvür Türk Milletinin şuurlu tehevvürüne benzemez.
Bahsettiğim büyük inkılâp yolunda Türk Milletinin şimdiye kadar sarfettiği mesai;
dahilî ve haricî erbab-i kasda karşı yorulmaz, yıpranmaz mücadeleler içinde ve bizzat irade-i
milliyenin mukavemet perendaz tatbikatı sahasında ve erbab-ı hukuk elinde bulunan
kanunların ve müdevvenatın vücudundan kasden tecahül ederek evvelemirde Türk Millet ve
Devletinin yeni şekli mevcudiyetini bilamel meydana çıkarmak uğrunda geçmiştir. Şimdi
vücuda gelen bu büyük eserin zihniyetini, ihtiyacatını tatmin edecek yeni esasat-i hukukiyeyi
ve yeni erbab-i hukuku vücuda getirmek için teşebbüs almağa zaman gelmiştir.
Zannederim ki, Ankara Mekteb-i Hukuku ile, Cumhuriyet hukukunu yalnız zahirî ve
lâfzı şekliyle değil, fakat şuurı ve izıanı mahiyetiyle, kanunlarıyla ve erbab-ı hukukiyle izah
edecek ve müdafaa edecek tedabire tevessül etmiş oluyoruz.
Cumhuriyet Türkiye’sinde eski kavaid-i hayat, eski hukuk yerine yeni kavaid-i hayatın
ve yeni hukukun kaim olmuş bulunması, bugün gayrikabili tereddüt bir emrivakidir. Bu emrivaki sizin kitaplarınızda ve mabihüttatbik olacak kanunlarımızda ifade ve izah
olunacaktır.
Talebe Efendiler ve Hukuk Müntesibi Efendiler!
Yeni hukuk esaslarından, yeni ihtiyacatımızın talebettiği kanunlardan bahsederken
'her inkılâbın kendisine mahsus müeyyidesi bulunmak zaruridir' hikmetine, yalnız bu hikmete
işaret etmiyorum. Beyhude bir sistem temayülünden nefsimi tahzir ederek, fakat Türk milletinin
muasır medeniyetin vasıflarından ve feyizlerinden müstefid olmak için lâakal üç yüz
seneden beri sarfettiği gayretlerin ne kadar elemli ve ıstıraplı mevani karşısında heba
olduğunu kemal-i teessür ve intibahla göz önüne alarak söylüyorum.
Milletimizi inhitata mahkûm etmiş ve milletimizin feyyaz sinesinde devir devir eksik
olmamış olan erbab-i teşebbüsü, erbab-i cehd ve himmeti, en nihayet meftur ve münhezim
etmiş olan menfi ve kaahir kuvvet, şimdiye kadar elinizde bulunan hukuk ve onun samimi
muakipleri olmuştur. Belki ağır ve cesurane olan müşahede-i tarihiyemin güzide heyetiniz
içinde ve Hükûmet-i Cumhuriyyenin bugün hizmetlerinden istifade etmekte bulunduğu
kıymetli memurlar ve hâkimlerimiz içinde, kimsenin hayretini mucip olmıyacağına eminim.
Bununla beraber biraz daha izah-ı meram için müsaade buyurmanızı rica ederim. Beynelmilel
umumi tarihin cereyanında Türklerin 1453 zaferini, yani İstanbul'un fethini tasavvur
buyurunuz. Bütün bir cihana karşı İstanbul'u ebediyen Türk camiasına mal etmiş olan kuvvet
ve kudret takriben aynı senelerde icad edilmiş olan matbaayı Türkiye'ye kabul için erbab-ı
hukukun meş'um mukavemetini iktihama muktedir olamamıştır.
Köhne hukukun ve müntesiplerinin matbaanın memleketimize girmesine müsaade
etmeleri için üçyüz sene müşahede ve tereddüt etmelerine ve leh ve aleyhte pek çok kuvvet ve
kudret sarf etmelerine iztırar hasıl olmuştur.
Eski hukukun çok uzak ve çok eski ve kuvve-i ihyaiy'esi ma'dum bir devrini ve
müntesiplerini intihap ettiğime zahip olmayınız. Eski hukukun ve onun müntesiplerinin yeni
devre-i inkilabiyemizde bizzat bana ika ettikleri müşkülâttan misâl getirmeğe kalksam sizi
tasdi etmek tehlikesine maruz kalırım. Fakat bilesiniz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin âvani
teşekkülünde ânın bugünkü mahiyet ve vaziyetini esasat-i hukukiyeye ve esasat-i ilmiyeye
münafi addedenlerin başında meşhur hukukşinaslar bulunuyordu. Büyük Meclis'de hâkimiyetin bilâkaydü şart millette olduğunu ifade eden kanunu teklif ettirdiğim zaman, bu
esasın Kanun-i Esasi-i Osmaniye mugayeretinden dolayı muarız bulunanların başında yine
eski ve fazilet-i ilmiyesi ile milleti iğfal eden maruf hukukşinaslar bulunuyordu.
Muhterem Efendiler!
Hattâ Cumhuriyet ilân olunduktan sonra vukua gelen feci bir hadiseyi de enzar-i
intibahımız önünde canlandırmak isterim. En büyük mamuremizin bu memlekette belki
Avrupa'da tahsil etmiş yüksek mütehassıslardan mürekkep Baro Heyeti, alenen hilafetçi
olduğunu ilân eden ve ilân etmekle iftihar duyan birisini seçip kendisine reis intihap
eylemiştir. Bu hâdise köhne hukuk erbabının Cumhuriyet zihniyetine karşı derunî ve hakiki
olan vaziyet ve temayülünü ifadeye kâfi değil midir? Bütün bu hâdisat erbab-i inkilâbın en
büyük fakat en sinsi hasm-ı canı, çürümüş hukuk ve onun bîderman müntesipleri olduğunu
gösterir. Milletin hummalı inkılâp hamleleri esnasında sinmeğe mecbur kalan eski ahkâm-i
kanuniye, eski erbab-i hukuk; erbab-i himmetin nüfuz ve âteşi yavaşlamağa başlar başlamaz
derhal canlanarak inkılâp esaslarını ve onun samimî muakkiplerini ve onların aziz
mefkurelerini mahkûm etmek için fırsat beklerler. Bu fırsat eski kanunların mevcudiyeti ve
eski esasat-i hukukiyenin mer'iyeti ile ve eski zihniyetini derunî ve kalbi olarak muhafazada
mütemerrit hâkimlerin ve avukatların mevcudiyetiyle müemmendir.
Bugünkü hukukî faaliyetlerimizin esbabını izah etmiş oluyorum ümidindeyim.
Büsbütün yeni kanunlar vücuda getirerek eski esasat-i hukukiyeyi temelinden kal'
etmek teşebbüsündeyiz. Ve yeni esasat-i hukukiye ile elifbasından tahsile başlıyacak bir yeni
hukuk neslini yetiştirmek için bu müessesatı açıyoruz. Bütün bu icraatta mesnedimiz milletin
istidat ve kabiliyeti ve irade-i kat'iyesidir. Bu teşebbüslerde arkadaşlarımız, yeni hukuku,
bizimle beraber, bahsettiğim mahiyette anlamış olan güzide erbab-i hukukumuzdur.
Hayat-i umumiyemizin yeni esasat-i hukukiyesi nazarî ve tatbikî sahada tecelli ve
tahakkuk edinceye kadar geçecek zamanı temin eden bizzat Milletimiz ve onun inkılâbındaki
yorulmaz ve yıpranmaz kuvvet olacaktır.
Talebe Efendiler,
Yeni Türk Hayat-i içtimaiyesinin bâni ve müeyyidi olmak iddiasiyle tahsile başlayan
sizler; Cumhuriyet devrinin hakikî ülema-i hukuku olacaksınız. Bir an evvel yetişmenizi ve
arzu-i milleti fiilen tatmine başlamanızı Millet sabırsızlıkla beklemektedir. Sizi yetiştirecek
olan profesörlere terettüp eden vazifeyi hakkiyle ifa edeceklerine eminim.
Cumhuriyetin müeyyidesi olacak bu büyük müessesenin küşadında hissettiğim saadeti
hiç bir teşebbüste duymadım ve bunu izhar ve ifade etmekle memnunum."
Bugünün Türkçesi ile;
Sayın Dinleyenler,
Cumhuriyetin yönetim merkezinde bir Hukuk Okulu açmak vesilesi bugünkü
toplantımızı hazırlamış bulunuyor .Bugün tanık bulunduğumuz olay, yüksek memur ve uzman
bilginler yetiştirme girişiminden daha büyük bir önemi haizdir. Yıllardan beri süren Türk
Devrimi, varlığını ve zihniyetini toplumsal yaşamın temeli olan yeni hukuk esaslarında
saptamak ve güçlendirmek çaresine inanmıştır.
Türk Devrimi nedir? Bu devrim, kelimesinin ilkönce işaret ettiği ihtilâl anlamından
başka, ondan daha geniş bir değişmeyi ifade etmektedir. Bugünkü Devletimizin şekli,
yüzyıllardan beri gelen eski şekilleri bir yana iten en gelişkin biçim olmuştur.
Ulusun varlığını sürdürmesi için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ, yüzyıllardan
beri gelen biçim ve niteliğini değiştirmiş, yâni ulus, dinsel ve mezhepsel bağ yerine, Türk
ulusçuluğu bağı ile bireylerini toplamıştır.
Ulus, uluslararası genel savaşım alanında yaşam nedeni ve güç nedeni olacak bilim ve
aracın ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini, bir değişmez gerçek olarak ilke saymıştır.
Kısacası, baylar, ulus saydığım değişiklik ve devrimlerin doğal ve zorunlu gereği olarak
genel yönetiminin ve bütün kanunlarının ancak dünyasal gereksinmelerden esinlenmek ve gereksinmenin değişmesi ve gelişmesiyle durmadan değişmesi ve gelişmesi esas olan dünyasal
bir anlayışı, yaşamı yöneten neden saymıştır.
Eğer yalnız altı yıl önceki anılarınızı yoklarsanız, devletin biçiminde, ulus bireylerinin
ortak bağlarında güç kaynağı olacak uygarlık yolunun izlemesinde, kısacası; bütün Örgüt ve
gereksinmelerini dayandırdığı hükümlerin görüş noktasından büsbütün başka esaslar
üzerinde bulunduğumuzu anımsarsınız. Altı yıl içinde büyük ulusumuzun yaşamının akışında
yaptığı bu değişiklik herhangi bir ihtilâlden çok fazla, çok yüksek olan en büyük
devrimlerdendir.
Çok ulusların kurtuluş ve yükselme savaşımında, sonunu düşünmez derecede coşkun
oldukları görülmüştür. Fakat bu gözü dönmüşlük,Türk ulusunun bilinçli coşkunluğuna
benzemez.
Sözünü ettiğim büyük devrim yolunda Türk ulusunun şimdiye kadar sarfettiği
çalışma, içteki ve dıştaki kötü niyetlilere karşı yorulmaz, yıpranmaz savaşımlar içinde ve
doğrudan doğruya ulusal iradenin karşı gelinemez uygulaması alanında ve hukukçular elinde
bulunan yasaların ve diğer kuralların varlığından bilinçli olarak, habersiz gibi gözükerek, her
şeyden önce Türk ulus ve devletinin yeni varlık biçimini uğraşarak ortaya çıkarmak uğrunda
geçmiştir. Şimdi ortaya çıkan bu büyük eserin anlayışını, gereksinmelerini tatmin edecek yeni
hukuk esaslarını ve yeni hukukçuları var etmek için girişimde bulunmaya zaman gelmiştir.
Sanırım ki, Ankara Hukuk Okulu ile Cumhuriyet Hukukunu yalnız dış görünüş ve kelime
anlamı biçiminde değil, fakat bilinçsel ve anlamsal niteliği ile, yasalarıyla ve hukukçularıyla
açıklayacak ve savunacak tedbirleri almaya girişmiş bulunuyoruz.
Öğrenci Baylar ve Hukukçu Baylar!
Yeni hukuk esaslarından, yeni gereksinmelerimizin, zorunlu olarak istediği yasalardan
söz ederken 'her devrimin kendine özgü yaptırımı bulunmak zorunludur' gerçeğine, yalnız bu
gerçeğe işaret etmiyorum. Boşuna bir çıkışma eğiliminden kendimi uzak tutarak, fakat Türk
ulusunun çağdaş uygarlığın niteliklerinden ve mutluklarından yararlanmak için en aşağı üçyüz
yıldan beri sarfettiği çabaların ne kadar elemli ve acı verici engeller karşısında boşa gittiğini
tam bir teessür ve uyanıklılıkla göz önüne alarak söylüyorum.
Ulusumuzu düşmeye mahkûm etmiş ve ulusumuzun verimli bağrında dönem dönem
eksik olmamış girişim sahiplerini, çaba ve çalışma sahiplerini, en sonunda bıktırmış ve
bozguna uğratmış olumsuz ve yokedici güç, şimdiye kadar elimizde bulunan hukuk ve onun
içten izleyicileri olmuştur. Belki ağır ve cesurca olan tarihsel gözlemimin, seçkin kurulunuz
içinde ve Cumhuriyet Hükümetinin bugün hizmetlerinden yararlanmakta bulunduğu değerli
memurlar ve yargıçlarımız içinde kimsenin hayretini gerektirmeyeceğine eminim. Bununla
birlikte biraz daha, içimden tasarladıklarımı açıklamak için izin vermenizi rica edeceğim.
Uluslararası genel tarihin akışında Türklerin 1453 zaferini, yâni İstanbul'un fethini gözlerinizin
önünde canlandırınız. Bütün bir Dünyaya karşı İstanbul'u sonsuzluğa değin Türk topluluğuna
kazandırmış olan güç ve kudret, aşağı yukarı aynı yıllarda bulunmuş olan basımevini
Türkiye'ye kabul için hukukçuların uğursuz direncini kırmayı başaramamıştır.
Eskimiş hukukun ve izleyicilerinin basımevinin yurdumuza girmesine izin vermeleri için
üçyüz yıl gözlem ve duraksamada bulunmalarını ve basımevinin yandaşı ya da karşıcalığı
olarak pek çok güç ve kudret sarf etmelerini gerektirmiştir.
Eski hukukun çok uzak ve çok eski ve yeniden ortaya çıkması gücü olmayan bir dönemi
ve o dönemin hukukçularını seçtiğim kanısına kapılmayınız. Eski hukukun ve hukukçularının
yeni devrim dönemimizde doğrudan doğruya bana çıkarttıkları zorluklardan örnek getirmeye
kalksam, başınızı ağrıtma tehlikesiyle karşılaşırım. Fakat bilesiniz ki Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin kuruluş anlarında, onun bugünkü nitelik ve durumunu hukuk esaslarına ve bilim
esaslarına aykırı sayanların başında ünlü hukuk bilginleri bulunuyordu. Büyük Mecliste
egemenliğin kayıtsız - koşulsuz ulusta olduğunu belirten kanunu önerttiğim zaman, bu esasa Osmanlı Anayasasına aykırılığından dolayı karşı çıkanların başında yine eski ve bilimsel
hünerleri ile ulusu aldatan tanınmış hukuk bilginleri bulunuyordu.
Sayın Baylar,
Hattâ Cumhuriyetin ilânından sonra olan feci bir olayı da uyanık bakışlarınızın önünde
canlandırmak isterim. En büyük kentimizin bu yurtta belki Avrupa'da öğrenim görmüş yüksek
uzmanlardan oluşan Baro kurulu, açıkça halifeci olduğunu duyuran ve duyurmakla öğünen
birisini seçip kendisine başkan yapmıştır. Bu olay eskimiş hukuku izleyen eskimiş hukukçuların
Cumhuriyet anlayışına karşı içten ve gerçek olan durum ve eğilimini belirtmeye yetmez mi?
Bütün bu olaylar, devrimcilerin en büyük fakat en sinsi düşmanının çürümüş hukuk ve onun
düzeltilemez hukukçuları olduğunu gösterir. Ulusun ateşli devrim atılımları sırasında sinmek
zorunda kalan eski kanun hükümleri, eski hukukçular, iyilik yolunda gidenlerin etkisi ve ateşi
yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak, devrim esaslarını ve onun içten izleyicilerini
ve onların değerli ülkülerini mahkûm etmek için fırsat beklerler. Bu fırsat eski kanunların
varlığı ve eski hukuk esaslarının yürürlüğü ile ve eski anlayışını içten ve yüreğinde olarak
korumada inatçılıkla direnen yargıçların ve avukatların varlığı ile sağlanır.
Bugünkü hukuksal etkinliklerimizin nedenlerini açıklamış oluyorum umudundayız.
Büsbütün yeni kanunlar yaparak eski hukuk esaslarını temelinden ortadan kaldırmak
girişimindeyiz. Ve yeni hukukun esasları ile alfabesinden öğrenime başlayacak bir yeni hukuk
kuşağını yetiştirmek için bu kurumları açıyoruz. Bütün bu uygulamada dayanağımız, ulusun
işe yatkınlığı ve yeteneği ve kesin iradesidir. Bu girişimlerde arkadaşlarımız, yeni hukuku,
bizimle birlikte, sözünü ettiğim nitelikte anlamış olan seçkin hukukçularımızdır.
Genel yaşamımızın yeni hukuksal esası kuram ve uygulama alanında görünüp
gerçekleşinceye kadar geçecek zamanı sağlayan, doğrudan doğruya ulusumuz ve onun
devrimindeki yorulmaz ve yıpranmaz güç olacaktır.
Öğrenci Baylar,
Yeni Türk toplum yaşamının kurucusu ve güçlendiricisi olmak savı ile öğrenime
başlayan sizler, Cumhuriyet döneminin gerçek hukuk bilginleri olacaksınız..Bir an önce yetişmenizi ve ulusun isteğini eylemsel olarak tatmine başlamanızı ulus sabırsızlıkla
beklemektedir. Sizi yetiştirecek olan profesörlerin üzerlerine düşen görevi hakkıyla yerine
getireceklerine eminim.
Cumhuriyetin yaptırımı olacak bu büyük kurumun açılışında duyduğum mutluluğu
hiçbir girişimde duymadım ve bunu açığa vurmakla ve belirtmekle hoşnutum".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder