Tarih:
22.10.2017
Kitap: Huzursuzluk-
Livaneli Roman 154syf
Tema:
Farklı dünyalar, insanlık sınavı, görünenin ardındaki gerçekler.
Konu: Çocukluk
arkadaşı Hüseyini'n ölüm haberinin ardından gazeteci kimliği ile doğduğu yere,
Mardin'e giden İbrahim , ölümün ardındaki gerçeği ararken kendini bir anda iki
ayrı dünyanın içinde bulur. Hüseyin'in Suriye mülteci kampında başlayıp
Amerika'da trajik bir şekilde son bulan hikayesindeki gerçekler İbrahim'e
toplumu ve kendi insanlığını sorgulatacaktır. Ona yardım edebilecek tek
bir kadın vardır ve ona ulaşmak için kendi hayatını geride bırakmaya hazırdır.
Anlatım:
Çağrışım bölümünde değiniliyor…
Çağrışım:
Huzursuz İnsanların
Hikayesi
Kafka, “Eğer okuduğumuz kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa,
niye okumaya zahmet edelim ki?‘’ der. Birkaç ay önce Livaneli’nin Kardeşimin
Hikayesi adlı romanını okurken bu sözü hatırlamıştım. Öylesine sarsıcı olmasının
yanı sıra keyifle okunuyordu.
Livaneli'nin bir önceki
kitabı Serenad’ı bitirdiğimde aynı etkiye kapılmış ve kafama vurulan bu
darbenin şiddetiyle sarsılmıştım. Hayatımda ilk kez, bir kitabı tamamlayıp kapağını
kapattığımda uzun uzun düşünmüş, derin bir ohh çekmiştim. O kitap düşüncelerimde
beni farklı bir noktaya taşımıştı. Ama bu tek bir konuda değil, hayatımın
bütününe yansıyan türden, derin bir değişimdi.
Bugün aynı yazarın Huzursuzluk romanını
bitirdiğimde de aynı etki, aynı düşünce ve aynı sarsıntı ile karşı karşıyayım. Livaneli kitaplarında okurken düşünüyor, düşündükçe
sorguluyor, sorguladıkça gerçekliği kavramaya başlıyorsunuz. İşte orada hayatı
kavradığınızı hissediyorsunuz.. Sadece hayali kahramanların başından geçen
hayali olayları değil, sanki tarihsel karşılığı olan düşünceleri, gerçek
hayattan insanları okuyor gibisiniz. Yani edebiyat içinde edebiyat
buluyorsunuz. Hepsinde ayrı bir hikâye, ayrı bir giz saklı…
Huzursuzluk da, tıpkı önceki
Livaneli romanları gibi çarpıcı. Aynı onlar gibi akıcı. Ama bambaşka insanların
bambaşka dünyası…
Romanda İbrahim karakterinin
hissettiği huzursuzluk aslında insanın iyilik kisvesi altında kendi vicdanını
rahatlatması ve kendini kendine karşı aklama isteğine karşılık geliyor.
Livaneli bu vicdani rahatsızlığın adını huzursuzluk koyarak nokta atışı yapıyor.
İnsanlara yardım ettiğimizi zannederken asıl derdimizin aslında kendimizi
rahatlatmak olduğunu hissettiriyor. ‘‘Bana yardım et Meleknaz dedim, doğru yolu
bulmam için bana yardım et, sana yardım etmeme izin vererek bana yardım et,
oradan oraya savrulmuş bu değersiz adamı kurtarmak için bana yardım et.’’
(syf.152) Daha yüzünü bile görmeden Meleknaza’a duyduğu bu tutku aslında ne
kadar iyi bir insan olduğunu –kendine bile- kanıtlama çabası mı? Sarsılmış yabancılaşmış,
her türlü değerden yoksun hayatına bir anlam katma girişimi mi?’ (syf.150)
Romanda hissedilen huzursuzluğun bir başka
nedeni de Doğu ve Batı kültürü arasındaki uçurum ve yitip giden değerlerdir.
Modern Çağ, ahlaki değerlerin demode bulunduğu, doğru ile yanlışın yer değiştirdiği, mutlak değerlerin zamanla yitirildiği bir
dönem. Ahlakta, davranışta, sevgide ve saygıda çizgilerin dışına çıkıldığı ve
bunun modern yaşam olarak adlandırdığı bu dönemden duyulan huzursuzluk…
“Tüketen insanın üreten insandan daha değerli
olduğu bu yanlış ve ahlaksız döneme tahammülüm kalmamıştı artık’’.(syf.134)
Diğer yandan, toplumda hala ahlaki değerlerin,
geleneklerin ve göreneklerin korunduğu bir yaşam biçimi de devam ediyor. Namaz
kılan babaannelerin önünden geçen çocuklara namazın bozulacağından korkarak
onlara yüksek sesle dualarını tekrarlatan “sevecen protesto”, oruç tutmak
isteyen küçük çocukların ramazanın ortası başı ve sonunda oruç tutmaları
gerektiği söylenerek avutulduğu “şefkat
dünyası’’… (syf.28) Kitaplarla değil, sözlerle, menkıbelerle şiirlerle konuşulan,
sözlerin yemin olduğu bir dünya…
İki ayrı hayatın arasında kalan İbrahim’in
hikâyesi bu. Gerçeklerden kaçmak isterken kendini gerçekliğin tam ortasında
bulan; yaşadığı hayattan huzursuzluk duyan bir adamın iyileşmek amacıyla içini
döktüğü bir hikâye… Çocukluk arkadaşının ölüm sebebini araştırırken, kendini
Ezidilerin dünyasında bulan, o dünyadaki hakikatin peşine düşen ve giderek
çocukluk arkadaşının kimliğine bürünen, Hüseyinleşen İbrahim’in, içindeki çelişkileriyle
savaşmasının hikâyesi…
Gamze Güven
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder