İç Savaş - Zafer Köse - Sevdalım Hayat
İç Savaş - Zafer Köse

İç Savaş - Zafer Köse

Paylaş
illüstrasyon: Aylin Çiftçi
Çelişki romanı boyunca zaman zaman Savaş adı geçiyor. Aslında hikayesi anlatılanlar arasında Savaş diye bir kişi yok, ama yine de anlatıdaki önemli unsurlardan biri. Çünkü o, başkahramanın içinde yaşıyor. Romanın konusu da en özet biçimde böyle açıklanabilir: İnsanın içindeki savaş.

Dikkat çekmeye gerek var mı; bu son cümledeki “savaş”, küçük harfle yazılıyor. Romanın alegorisi de burada. Kahramanımız, içinde yaşattığı ve Savaş adını verdiği bir hayalle birlikte yaşıyor hikayesini. Biz de bu hikayeyle birlikte, insanın iç dünyasındaki “savaş” olgusunu okuyoruz.

Hepimizin çeşitli vesilelerle tekrar tekrar deneyimlediği bir gerçeklik bu. Üstelik sadece kişisel veya toplumsal meselelerde değil, hatta belki teknik konularda daha da net biçimde görülen bir durum.

Örneğin bakır, gümüş, alüminyum gibi maddelere iletken deniyor. Yalıtkan denilen maddelerin ise elektriği geçirmediği kabul ediliyor. Örnek, hava. Oysa elektriksel olarak saf iletken bir madde olmadığı gibi, elektriği hiçbir şekilde geçirmeyen madde de yoktur. 1 santimetre kalınlığında ve hafif nemli havadan 30 bin voltluk elektrik geçer. Yani 154 bin voltluk iletim hattına nemli havada elinizi beş-on santim yaklaştırırsanız, havanın yalıtkan olmadığını… Anlayamazsınız tabii, o kadar zamanınız olmaz.

Arabaların bujileri havanın iletkenliği sayesinde çalışır. Endüksiyon bobininde üretilen 18 bin voltluk gerilim, buji tırnakları arasındaki yaklaşık 5 mm’lik havayı iletken hale getirir ve oradan geçen akım bir ark oluşturur. Yani hava yalıtkan olsaydı her silindirin içinde dakikada binlerce patlama meydana gelmezdi. Aynı şekilde, dünyada hiç yıldırım düşmez, statik elektriklenme diye bir şey olmaz, aslına bakarsanız, insan yaşamı da olmazdı.

Aynı açıdan bakıp her kişide paranoya, obsesiflik, şizofreni gibi nitelikler bulunduğu da söylenebilir. Fakat bu sorunların belli bir miktardan fazla olması durumunda kişiye “hasta” deniyor. Bu bir kabul meselesi. Kişinin çevresiyle iletişimini etkileme düzeyine göre belirlenen bir tanımlama.

Peki, iyi-kötü veya cesur-korkak gibi kişilik özellikleri saf biçimde herhangi bir kişide bulunabilir mi? Hayatta mümkün olamayan böyle bir şey bir romanda geçerli kabul edilebilir mi? Alegori amacıyla bir simge oluşturulabilir elbette, ama insanları öyle kategorize etmek, ancak yüzeysel yaklaşımla açıklanabilir.

İyilikten korkaklığa çeşitli özellikler her insanın içinde zıddıyla birlikte bulunduğuna göre, iyi romanlarda karakterler böyle “değişmez” nitelikleriyle değil, içlerindeki nitelikleri ortaya çıkaran koşullarıyla canlandırılır. Ne İnce Memed saf cesur bir kişidir ne de Raskolnikov saf vicdanlı. Çünkü bu karakterleri, insanı koşulları içinde anlatan büyük yazarlar yaratmıştır.

Bu açıdan, Barış İnce’nin, ilk romanı Çelişki’yle büyük romanların ortak özelliklerinden birine ulaştığını görüyoruz. Evet, romandaki karakter biraz şizofren, ama en ileri derecede bir şizofrenin bile, gerçeklikle hiç bağlantısının olmadığı, herhalde ileri sürülemez. Yaşadığı dönemin, bölgenin, çevresindeki insanların, binlerce yıllık kültürlerin, benimsenen modaların ve başka birçok unsurun kişiliğine etkisine karşı savaşıyor kahramanımız. İçindeki Savaş’la da savaşıyor. Aslında bunları böyle düşünerek yaşamıyor, ama belki farkında bile olmadan, direniyor.

Zaten insanın “iç dünyası”, içinde yaşadığı “dış dünyasından” kopuk incelenebilir mi? Ve bu iç savaş, toplumsal çelişkilerden bağımsız yaşanabilir mi?

Tıpkı toplumların yapısını belirleyen etkenler gibi. “Bağzı” hırsızların, kalleşlerin, yalancıların varlığı değil aslında bir toplumu bozan. Toplumun tamamının onurlu insanlardan, erdemli kişilerden, diğerkam özelliği olanlardan oluşması da beklenemez. Hatta bunların oranı bile, sanıldığı kadar belirleyici değildir. Bazen, büyük çoğunluğun özellikleri, toplumsal yapıya pek etki etmeyebiliyor. Toplumda alternatifleri bulunan insan özelliklerinden hangisinin öne çıkacağı, hangi koşulların hâkim hale geleceğiyle ilgili bir mesele. Elbette kendi kendine değişmeyecek koşullar. Bir mücadeleyle, kişilerin iç dünyasına da kaçınılmaz biçimde yansıyan bir savaşla değişecek.

Aynı zamanda romanın anlatıcısı olan kahramanımızın bu konulardan pek haberi yok. Tam da bu nedenle, umudumuzu büyüten bir roman, Çelişki. Çünkü diğer büyük romanlardan ve hayatın gerçekliğinden biliyoruz ki, başkaldırı bilinçlenmekten öncelikli bir insanlık halidir. İçindeki Savaş’ı görmezden gelmeyen, ondan kaçmayan Barışlara selam olsun!







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder