Savaşları, zulümleri, çirkinlikleri yok saymıyor; ütopya değil, bir çağrı Yaşar Kemal’in Ada Hikayesi. Bu yönüyle, dünya edebiyatındaki ada hikayelerinden ayrışıyor.
Yaşar Kemal, Bir Ada
Hikayesi dörtlemesinde, sadece bir adada yaşananları anlatmıyor. 1920’lerde,
mübadele kararıyla boşaltılmış Karınca Adası’na gelip terk edilmiş evlere
yerleşen insanların kendilerine bir hayat kurmalarından bahsetmek değil derdi.
Bir ada yaratıyor. Bir dünya yaratıyor.
Dörtlemenin ilk
kitabında, Poyraz, adaya öyle bir ayak basıyor ki! Kuşların böceklerin,
çiçeklerin ağaçların, efil efil esen yelin ve apak denizin güzelliğinden
büyüleniyor. Ve insan yapımı evlere, mahzenlerdeki şaraplara, evlerdeki süslere
hayran kalıyor.
Ama etrafta hiç insan
yok. Böylesi daha mı iyi acaba? Poyraz Musa, insanların öyle kötü hallerini
görmüş ki, öyle acılara, zulümlere tanık olmuş ki, adada gördüğü güzelliklere kendini
kaptıramıyor. Bu dünyanın böylesine güzel olması neye yarar, insan bunu hak
etmedikten sonra, diye kafasına takıyor.
Poyraz Musa, kaçak
olarak gittiği adada Lena Ana ve Vasili ile karşılaşıyor. Böyle başlıyor, yeni
bir dünya kurmanın hikayesi. Roman gerçekliği içinde başka türlü bir hayat
seçeneği başlıyor.
Ve yavaş yavaş gelen
diğerleriyle; Ağaefendi ile, Zehra’yla, Melek Hatun, Doktor Salman Sami, Kadri
Kaptan’la canlanıyor hayat.
Savaşları, zulümleri,
çirkinlikleri yok saymıyor; ütopya değil, bir çağrı Yaşar Kemal’in Ada
Hikayesi. Bu yönüyle, dünya edebiyatındaki ada hikayelerinden ayrışıyor.
Adaya gelenlerin
hiçbiri, o güne kadar yaşadıkları acılardan sıyrılmış değiller. Kalleşliklerin,
vahşetin, sömürünün içinden geliyor her biri. İnsanlığa inançlarını yitirmek
için, içlerine kötülük doldurmak için hepsinin birçok mazereti var.
Her biri tek başına da
anlamlı olan dört kitap ortak bir temayla bütünlüğe ulaşıyor: İnsan güzel bir
hayata layık mı, bu güzel dünyanın değerini biliyor mu?
***
Çıplak Deniz Çıplak
Ada’nın başlarında karşınıza bir mor menekşe çıkıyor. Onun yine çiçek açacağına
inanıyor insanlar. Etrafa ışık saçacağına, her ne yaşanmış olursa olsun, yeni
bir hayat kurulacağına, güzelliklerin tekrar tekrar başlayacağına inanıyorlar.
Meselenin nasıl sonuca
bağlanacağı da daha ilk kitapta belliydi aslında. Çünkü Poyraz, gördüğü
güzelliklerin neden güzel olduğunu biliyordu. Biliyordu ki, manzaralar, onurlu
davranışlar, yüce değerler, ne varsa güzel olan, insan tarafından güzel olarak
değerlendirildiği için güzeldi. İnsan güzel bulmasaydı, ne anlamı olurdu
tanyerinin, akşamları cama vuran gün batımının?
İnsanı konu edinen,
insanı koşulları içinde ele alan büyük romancı Yaşar Kemal, hikayesini
anlattığı insanlara, belki kendilerinden bile yakın. Onları tanıyor. Belki de
romanın konusuyla ilgili olmadığı için anlatmadığı onların bütün hayatlarını,
çocukluklarını, mahrem hallerini, hiç kimseye söylemedikleri, kendilerine bile
itiraf etmedikleri zayıflıklarını görüyor. İçinde fesatlık olanları,
çıkarcıları, yalancıları anlıyor. Başlarından geçenleri, öyle olmalarına neden
olan koşulları biliyor.
Bu nedenle, Yaşar
Kemal’in en kötü kahramanlarının bile içinde insanlıktan parçalar bulunur.
Koşullarından bağımsız bir kötü insan yoktur onun dünyasında. İnsanların kötü
olmasının mazeretleri vardır.
Ama hiç de insan
kalınamayacak aynı koşullarda, her şeyi aşıp insan olan insanlar da yaratır
Yaşar Kemal. İnsanın mucizeler yaratan bir varlık olduğuna inanır.
Ve insanı sever Yaşar
Kemal. Dehşetli bir sevgi bu. Karakterlerini bu sevgiyle yaratır. Onları
zayıflıklarıyla, erdemleriyle, korkularıyla, cahillikleriyle, bin yıllık
bilgileriyle sever. Umutsuzluktan umut yaratan özelliklerine, yozlaşmayan kadim
kültürlerine, vicdanlarına inanır. Gücünü bu inançtan alır, sarsılmaz bir umut
yaratır.
Kısacık bir insan
ömründeki gözlemlerin yetersizliğini bilerek, minik zaman dilimlerindeki kötü
gelişmeleri aşarak, bin yıllık perspektiften bakarak görür bu umudu.
Yaratıcı bir sevgi
onunki.
Size bu kadar güçlü
inanıldığını, böylesine sevildiğinizi hissettiğinizde, o güveni karşılıksız
bırakmazsınız. Umudu kesemezsiniz kendinizden ve insanlıktan.
O adada yaşayanların
güzellik karşısında esrikleşmelerini anlatan romanın bu büyülü dili, sizi
içinde bulunduğunuz hayatın bir üst boyutuna yükseltiyor. Bu sayede, Çıplak
Deniz Çıplak Ada romanının sayfalarından yayılan ışığı görüyorsunuz.
Sadece gökteki güneşten
değil, denizin dibinden, pınarlardan, zeytin ağacının yapraklarından ışıklar
fışkırıyor bu romanda. Hele o menekşelerden. Mor menekşelerden! Daha açmadan
biliyor herkes, mor bir ışığın nasıl etrafa yayılacağını. Baharın geleceğini,
mor menekşelerin açacağını, hayatın daha güzel olacağını herkes biliyor.
Bir Ada Hikayesi
kitaplarının her biri mutlu bir ömürdür. Yaşar Kemal’in bütün yapıtları gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder